"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kemâl’e varan insan

Sertaç LÜSER
09 Haziran 2015, Salı
Yaratılırken meleklerin bile anlamlandıramadığı insan, hilkat şeceresinin semeresi olma hasiyeti ile hayatı boyunca öyle aşamalara ve öyle hallere giriftar olur ki ve öyle olaylarla iç içe kalır ki, kâinattaki tüm varlıkların başına gelen haller bazen bir tek onun hayatına dokunabilir.

Bir bitki veya hayvanın belli başlı olaylardan etkilenmesi sınırlı iken, insan kâinatta ne kadar olay ve durum varsa hepsinden etkilenir. Bir bitki gelişirken yanındaki diğer dikenli bir tür onu çepeçevre sarıp sıkabilir. Bir kuş uçarken başka bir kuş ona musallat olabilir. Dağın tepesinde duran bir taş çeşitli sebeplerle bir anda en aşağı yuvarlanabilir. Yada bir polen, rüzgâr ile kilometrelerce öteye gidebilir. Koca bir kütle olan Dünyamız Mevlevî gibi dönerken sıcak ve soğuğa maruz kalır. Bu örnekleri çeşitlendirmek mümkündür. İşte Halife-i Ruy-i Zemin olan insan da kâinatın fihristesi, haritası, kitab-ı ekberin bir fezlekesi olma münasebeti ile tüm kâinattaki değişim, yaratılış ve halleri hayatında saklayabilir ve yaşayabilir. Bu yüzden “Bütün âlemi bir şahsiyette toplamak, Cenab-ı Hakk’a zor gelmez”(1) ve tüm âlemde olan hadiseleri bir hayatta barındırabilir. Bu hayatındaki değişimler ve yaşanan hadiseler ile insan olan bir insan, ömründe maddî manevî kemale doğru aşama aşama gitmektedir. O yüzden bir günümüzün diğer günümüze eşit olmaması gerektiğini Nebî-i Zişan Efendimiz (asm) bizlere bildirmektedir. Aynı bir çekirdeğin ağaç olup meyve verme aşaması gibi… 

İnsan bireysel olsun, toplumsal olsun hayatı boyunca kemali hedeflemesi gerekmektedir. Çünkü  Halık-ı Zülcelâl’in bizleri yaratma ve yaşatma maksadı, Onbirinci Söz’de de belirtildiği gibi,  hayatımızın mahiyeti, kemalatının bir ahsen-i takvimi ve kabiliyetlerin, bilim ve ilimlerin açığa çıkması, keşiflerin olması gibi sonuç olarak insanın kemale erişme serüvenidir. Hayatta çekilen tüm sıkıntılar, zorluklar ve süreçler de bizi bu zorlu yolda Rabbimizle buluşma, Ona ulaşma yönünde değerlenecek ve Ona intisapla kıymeti yükselecektir. 

Bu yönden üstüne basa basa söylemek gerekirse, her ne yaşıyorsak yaşayalım, eğer yaşadığımız anların ve olayların yüzünü Baki-i Sermedî’ye çeviremiyorsak, hem o anların, hem sonuçların bizim açımızdan sıkıntı ve üzüntüden başka bir şeye mal olmayacağını bilmemiz gerekir. Bu durumu örneklendirmek gerekirse:

Yatalak veya alzheimer hastalığına mübtela olmuş bir hastaya bakan bir insan senelerce ne zorluklar ve sıkıntılarla gün geçirir… Ya da devamlı ağlayan ve uyuma sıkıntısı çeken bir bebeğe bakan bir anne… İş yerinde türlü türlü sıkıntılara maruz kalan bir çalışan… Islah duası yapılacak kadar zararlı bir kapı komşusu bulunan ya da nefsinin isteklerine söz geçiremiyen bir insan vb… hayat içinde belli bir dönem veya sürekli olarak sıkıntılara giriftar olan kişiler, sıkıntıların en büyüğünü, en zorunu yaşayan yüce Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın (asm) hayatına baktığında aslında onun yaşantısından sadece bir parça yaşadığını ve sıkıntısının bir anda hafiflediğine nasıl da şahid olacaktır. Hani kâinatta yaşanan haller bazen bir insan hayatına sığardı ya, işte tüm insanların yaşadığı veya yaşayacağı olaylar da Peygamberimizin (asm) hayatında mevcuttur. Oysa ki “Şu gördüğün büyük âleme büyük bir kitab nazarıyla bakılırsa,  Nur-u Muhammedî (asm) o kitabın kâtibinin kaleminin mürekkebidir. Eğer o âlem-i kebir, bir şecere tahayyül edilirse, Nur-u Muhammedî hem çekirdeği, hem semeresi olur.”2 

Tarif ederken bile kelimelerin noksan kaldığı böyle bir Peygamber hayatı tüm eziyet ve sıkıntılara giriftar olmuştur. Bu sıkıntı ve eziyetlerin sonucu olarak ne çekirdekler, ne meyveler bize bırakmıştır. Burada bizim nazarımıza şu gelmesi gerekmektedir: Yetim ve öksüz kalan, dedesi ve amcası vefat edince kimsesizlik hissini yaşayan, yerinden yurdundan hicrete zorlanan, suikasta maruz kalan, en güvendiği Sahabelerin ganimet gafleti sebebi ile savaşta yaralanan, Taif’te taşlanan yüce Nebi’nin (asm) hayatı bizlere şu mesajı vermektedir:

“Herşeyde, hattâ en çirkin görünen şeylerde, hakikî bir hüsün ciheti vardır. Evet kâinattaki herşey, her hâdise ya bizzât güzeldir, ona hüsn-ü bizzât denilir. Veya neticeleri cihetiyle güzeldir ki, ona hüsn-ü bilgayr denilir.”3

Evet Peygamberimiz (asm) tüm bu sıkıntılarla beraber hatta en sıkıntılı olduğu zamandan hemen sonra Mi’rac hadisesi ile şereflenmiş ve en üst mertebeye erişmiştir. Sıkıntıların ardından sabırla, kemale erişme noktasını hayatı ile bizlere göstermiş. Âlemlerin Sultanı dahi olsa, dünya hayatının bir sınav yeri olduğunu ve herkesin her an farklı sınavlara tabi olacağını hayatı ile sergilemiştir. Çünkü Peygamber Efendimizin (asm) fiil ve hareketleri dahi “Zat-ı Vahid-i Ehad’in kudretiyle ve iradesiyle”4 olduğuna göre her an tasarruf edicinin tasarrufunda olduğumuzu unutmamamıza vesile olacaktır. “Elbette hiçbir şey, hiçbir şe’n, hiçbir hal, hiçbir keyfiyet—cüz’î olsun küllî olsun—o muhit iktidarın, o şamil ihtiyarın daire-i tasarrufunun haricinde olamaz.”

Bu sebeple bu dâr-ı imtihan olan dünyaya mühim vazifelerle gönderilen insan, hayatındaki bu hadiseler vesilesi ile kemale varması, istenilen noktadır. Çünkü insan Ahsen-i Takvim suretinde yaratılmıştır. Kemale varması ve ulaşması için bütün sebepler eğer o isterse ona yardımcı olacaktır. “Cenab-ı Hak, herşeye bir kemal noktası belirlemiş ve o nihaî noktaya ulaşmak için o şeye bir meyil vermiştir. Bütün varlıklar da, o kemal noktalarını kazanmak için şevkle hareket etmektedirler. İşte, kâinatta zerrelerden galaksilere kadar her varlık taifesinin tek başına ve toplu olarak, hedefleri olan kemal noktaya olan hareketleri esnasında, Cenab-ı Hakkın onlara yardım etmesi ve manileri def etmesi, onun terbiyesinden, Rab isminden kaynaklanmaktadır.”

Bizler de bu kemal noktaya varırken Rabbimizin yardımını istemeli ve her şeyin iradesi dahilinde olduğunu unutmamalıyız. Rabbim bu ince çizgide bizleri sahil-i selâmete ve istenilen seviyeye varmamızı nasip etsin. 

Selâm ve dua ile…

Dipnotlar:              

1- Tarihçe-i Hayat, Önsöz

2- Mesnevî-i Nuriye, Habbe

3- 18. Söz, 2. Nokta

4- Şualar, 2. Şua, 1. Makam

5- Şualar, 2. Şua, 1. Makam

6-http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Enstitu&SubSection=EnstituSayfasi&Date=4/9/2000

Okunma Sayısı: 1853
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Said Yüksekdağ

    9.6.2015 01:36:39

    Kalemine kuvvet Sertaç Ağabey.. Çok hoş bir yazı olmuş.. İstifade ettim gerçekten.. Başımıza gelen musibetleri belalar ne kadar çok olsa da Peygamberimizin çektiği sıkıntılar yanında hiç kalmakta. Ve Allah hayr-ı mutlak olduğu için her şeyde bir güzellik vardır. Hiçbir şeyde şer yoktur.. Allah razı olsun.. Yazılarının devamını bekliyoruz inşallah..

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı