"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Üstündeki ‘fena’yı silmek

Sertaç LÜSER
30 Haziran 2015, Salı
Gerek toplum, gerekse fert bazlı yaşantılarda içine düştüğümüzde kolayca çıkamadığımız veya düzeltemediğimiz mevzulardan biri kardeşler arası yaşanan sıkıntılardır.

Bir kelime, bir hareket veya bir bakışla başlayan hadiseler aslında yine bir kelime, hareket veya tebessümle halledilecek iken uzar durur, nefis ve şeytanın da devreye girmesi ile içinden çıkılmaz bir hâl alır. Hele ki bu durum iman kardeşliği ve kardeşleri arasında ise daha bir üzücü olur. Kur’ân’ın, Hadislerin ve Risale-i Nur’un onca uyarısı bazen kulak arkası edilir. Küçük menfaatler ön plana çıkar. Büyük kârlar ve kazançlar elden kaçarken nefsî yetinmeler kişileri tatmin eder. Olmazsa olmazımız olan Uhuvvet, Tesanüd ve Muhabbete en büyük darbe iner.

Halbuki Yüce Kitabımız Kur’ân-ı Hakim der:

İnneme’l-mü’minûne ihvetün. - Mü’minler ancak kardeştir.1

Kutlu Nebî Peygamberimiz (asm) der:

“İman etmedikçe Cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe tam iman etmiş olmazsınız.” 

Kur’ân’dan bir Katre olan Risale-i Nur der:

“Mü’minlerde nifak ve şikak, kin ve adâvete sebebiyet veren tarafgirlik ve inat ve haset,  hakikatçe ve hikmetçe ve insaniyet-i kübrâ olan İslâmiyetçe ve hayat-ı şahsiyece ve hayat-ı içtimaîyece ve hayat-ı mâneviyece çirkin ve merduttur, muzır ve zulümdür ve hayat-ı beşeriye için zehirdir.” (Uhuvvet Risalesi)

İşte böyle bir zehire panzehir yukarıdaki satırlarda sunulmuş ve uygulanmayı beklemektedir. Bu zehir fertten, yani çekirdekten başlayınca bütün toplumu etkilemektedir. O zaman zehir yayılmadan fertlerde yani nefislerde öldürülmelidir. Çünkü Peygamberimiz (asm) “Birbirinizi sevmedikçe tam iman etmiş olamazsınız” derken bu zehrin eninde sonunda vücudu ve toplumu kuşatacağını söylemektedir. O zaman insanın üstündeki “İman ne kadar kıymetdar ve hayatdardır ki, hangi şeye girse canlandırır ve bir şûlesi böyle fâni hayatı, bâkiyâne hayatlandırır, üstündeki fenayı siler.”2 ise;

Hayatın üstündeki FENA imansızlık ise, iman etmiş birinin üstündeki FENA da uhuvvetsizliktir. Çünkü bu durum âyet ve hadistende net olarak anlaşılacağı gibi imana zarar vermektedir. “Birbirinizi sevmedikçe tam iman etmiş olamazsınız” demek bu üstümüzdeki ‘Uhuvvetsizlik Fena’sının bir göstergesidir. 

Kâinatta öyle yüksek hukuklar vardır ki, bunların başını kardeşlik hukuku çekmektedir. İman ile kardeşlik ve bağlılık ise bunların merkezinde yer almaktadır. Kâinat da bu hukuka saygı duymakta ve ona göre hareket etmektedir. Ağaçla, böcekle, kuşla nasıl yaratılış yönünden kardeşliğimiz bulunuyor ve onların haklarına riayet ediyorsak, asıl zîşuur olarak yaratılan gerçek kardeşlerimiz yani merkezde dâvâ kardeşlerimizle de bu hukuka azamî derecede riayet etmeliyiz. Hatta “bin haysiyet feda edilecek” derecede dikkat etmeliyiz. “Mü’minin mü’mine bağlılığı, parçaları birbirini tutan bina gibidir” hadisinden hareketle, kardeşliği zedelemeyi işte bu binanın bir taşına zarar olarak değerlendirmeli ve Üstadımızın ifadesi ile bu zulümden “yılandan, akrepten kaçar gibi” kaçmalıyız.

Bir yanlış için on doğruyu görmeme, bir taş için koca binayı yıkmak gibidir. Oysa ki böyle bir durumda fertlerin hakkından ziyade kardeşlik hakkı ön plandadır. Zararın büyüğü uhuvvete, tesanüde dokunur. 

Risale-i Nur, ehl-i imanı uhuvvete ve muhabbete dâvet ederken, ince bir ayrıntı olarak da herkesin “iç âlemlerinde kardeşlik ve sevgi prensiplerine muhalif bir duyguya sahip olabileceklerini varsayıp, bu duyguyu teşhis ve tedavi etmelerini”3 sağlar.

Ve fena şeylerle uğraşmak kalb ve ruhta menfî izler bırakır, zihinleri bulandırır. Uhuvvete mani olacak şeyler de (gıybet, enaniyet, haset vs.) fena olduğundan bütün letaifleri darmadağın edecek yüksek hakikatler bir hiç uğruna ziyan edilecektir. Bu asırdaki çarelerden biri ve en kuvvetlisi Risale-i Nur’u nefse sindire sindire okumak, üstümüzdeki fenayı fark etmek, imanı kuvvetlendirmek ve uhuvvet düsturlarını hayat geçirmek olacaktır. 

Ayrıca mü’min ve Nur Talebesi olarak şunu da göz ardı etmememiz, unutmamamız gerekmektedir: Bizim aslî vazifelerimizden biri İttihad-ı İslâm’a zemin hazırlamak ve İttihad-ı İslâm için bir taş koymak veya karınca misal su taşımaktır. Uhuvvet düsturu bu taşların başı ve su kovasının ilkidir. İnsan kendindeki ‘fena’yı sildiğinde de, İslâm dünyasındaki fenaların silindiğine zamanla şahit olacaktır.

Var mısınız üstümüzdeki ‘fena’ları silmeye?

Selâm ve duâ ile…

Dipnotlar:

1- Hucurat Sûresi: 10.
2- Dördüncü Şuâ, Beşinci Mertebe-i Nuriye-yi Hasbiye.
3- http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Enstitu&SubSection=EnstituSayfasi&Date=5/23/2008&TextID=1277

Okunma Sayısı: 2007
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Kadir

    30.6.2015 21:51:40

    Sertaç bey; siz okadar yazınız okumak ayrıdır uygulamak ayrıdır, insan uygulamadıktan sonra bilmek birşey ifade etmez.İnsanlar ene'yi bırakmadıktan sonra, şahsi davalarını iman davalarının önüne geçirmişlerse o insanlardan zaten kardeşlik bekleyemezsinz. Ve öylede olmuş kardeşlik sadece lafta kalıyor bazıları için. İnsanların enesini de yine insanlar okşayarak o hale getiriyorlar. Herkes ayrı telden çalıyor. İnşaallah bu Ramazan da kardeşlik bağları kuvvetlenir.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı