“20. Söz’ün 2. Makamında iki ayrı Âdem çıkaranlar var. Şöyle diyorlar: Bir, Peygamber Adem, Bir de Peygamber olmayan adem. Bütün esmaların talim edildiği, peygamber ademdir. Diğer Adem’e, peygamber âdem örnek gösteriliyor. Hz. Adem Aleyhisselamı bütün enbiyanın pederi, diğer adem için sizin pederiniz diyor. Hem aynı yerde, sizin pederiniz bir kere şeytana aldandı, Cennet gibi bir makamdan ruy-i zemine muvakkaten sukut etti deniliyor. Cennetten ihraç etti demiyor.” Bu yoruma ne dersiniz?”
İnsanın Menşei
Bazı felsefeciler, insanlığa topraktan başka menşe arıyor. Hazret-i Âdem’e baba arıyor. Hazret-i Âdem’den önce başka âdemler arıyor.
Hazret-i Âdem’den (as) başka âdem arayışları bir defa neticesiz arayışlardır. Ve kendi içinde aklı çıkmaza sokuyor. Bir kere ne kadar başa giderseniz gidin, insanın atası bir insan olmayacak mıdır? Ve onun bir anadan doğma-ma (doğrudan yaratılma) zarureti yok mudur? Bir anadan doğmayacaksa, bir maddeden ve ilk defa yaratılmış olacaktır. İşte o madde topraktır. O ilk ana da Hazret-i Havva’dır.
Aksi iddialar felsefeyle veya cerbezeyle değil, müspet bilimle ispat ister. İspat edilmediği sürece felsefî fantezi olarak kalmağa mahkûmdur. Felsefî fanteziler sağlam hakikati cerh edemez. Ehl-i dalalet tabii ki saçmalama hakkını kullanabilir.
İlk insan Hazret-i Âdem (as), insanlığın atasıdır. Hem ilk insandır, hem ilk peygamberdir. Haliyle peygamberlerin de atası oluyor. Dolayısıyla elbette bir tek Âdem vardır. O da ilk insan ve ilk peygamber olan Hazret-i Âdem’dir. (as) Bizim metinlerimiz de bunu yazıyor.
Kur’ân insanı tek bir babaya bağlıyor: “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan, ikisinden de birçok erkek ve kadın üretip yayan Rabbinizden sakının.”1
Veda hutbesinde Resulullah Efendimiz (asm) de çok açık söylemiştir: “Ey insanlar! Rabbiniz birdir, babanız da birdir, hepiniz Âdem’in çocuklarısınız. Âdem ise topraktandır.”2
Divan-ı Nübüvvetin Fatihası
Bilim başka türlü şey söylemiyor. Ancak bilim yapanlar bilimi değil, kendi yargılarını görmek istediklerinden, konuyu başka mecralara çekebilirler. Bediüzzaman hazretleri Kastamonu’da kendisine gelen ve “Bize Hâlık’ımızı tanıttır. Muallimlerimiz Allah’tan bahsetmiyorlar” diyen lise talebelerine, “Sizin okuduğunuz fenlerden her fen, kendi lisan-ı mahsusuyla mütemadiyen Allah’tan bahsedip Hâlık’ı tanıttırıyorlar. Muallimleri değil, onları dinleyiniz!” demişti.3
Bu meselede de bilim adamlarını değil, bilimi dinlemeliyiz. Bilim yanlış söylemez. Bediüzzaman Hazretleri Yirminci Söz’de Âdem (as) ile ilgili farklı bir şey söylemiyor. Kendisine esmanın öğretildiği Âdem (as), “bütün enbiyanın pederi ve divan-ı nübüvvetin fatihası olan Hazret-i Âdem Aleyhisselam” dır.
Hemen aşağı satırlarda geçen, “Ey benî Âdem! Sizin pederinize…” veya “sizin pederiniz bir defa şeytana aldandı, Cennet gibi bir makamdan ru-yı zemine muvakkaten sukut etti.”4 Cümlelerinde geçen Âdem, başka bir âdem değildir. Aynı Âdem’dir (as). Enbiyanın da, insanlığın da pederidir.
Cennet’e Dönüş Gerçektir
Âdem Aleyhisselamın şeytana aldanarak Cennetten yeryüzüne muvakkaten sukut etmesi ise Cennet’ten ihraçtır. Bediüzzaman Hazretleri “ihraç” kelimesini On İkinci Mektub’ta kullanıyor.5
Ancak tabii ki muvakkat bir ihraçtır. Daimî bir ihraç değildir. Mahşerden sonra inşallah Hazret-i Âdem de, iman edenler de Cennet’e döneceklerdir.
Satırları okurken cebimizdeki başka yerden edindiğimiz fikri tasdik ettirmek için değil de, satırlarda ne yazıyorsa yazdığı gibi anlamak için okursak, anlaşılmayacak bir husus yoktur.
Dipnotlar:
1- Nisa Suresi: 1., 2- Ahmed bin Hanbel, Müsned, 4/252., 3- Asa-yı Musa, s. 34., 4- Sözler, s. 294., 5- Mektubat, s. 54