"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bediüzzaman, Kur’ân’ın i’cazını göstermiştir

Süleyman KÖSMENE
12 Mayıs 2018, Cumartesi
Safa Okay: “Bediüzzaman Hazretleri’nin İşaratü’l-İ’caz eserindeki “minha min semeratin’ denilmektense ‘min semeratiha’ denilmiş olsaydı, daha muhtasar ve daha güzel olurdu.” ifadesi tenkid ediliyor. Bu hususta nasıl bir cevap verilebilir?”

DEVAMINI DA OKU 

Kimi bodoslama giden insanlar vardır, onlar bir ithama kilitlenmişler; ne dersen boştur. Okuduklarını kasıtlı okurlar, kusur bulmak için öküzün altında buzağı ararlar. Napolyon ne demişti, “kabil-i tevil olmayan bir söz söyle. Seni onunla idam edeyim.”

Bektaşi namaz kılmazmış; bunun için Kur’ân’dan fetva bulurmuş. “Fetva nedir?” demişler. “Kur’ân “La takrabüssalah” (namaza yaklaşmayın) diyor. Ben namaza yaklaşmam!” demiş.

Demişler ki: “Devamını da oku!” (Devamında “ve entüm sükara” ifadesi vardır ki, “sarhoşken” demektir.)

Bektaşi demiş ki: “Ben hafız değilim!”

Bediüzzaman’dan cımbızla birkaç kelime çekip yanlış mana verenler Bektaşi gibi tamamını okumuyorlar. Cümlenin tamamını okumadıkları için anlamıyorlar. Anlamadıkları için muhalefet ediyorlar. Muhalefet edince de, ithamda, iftirada, saygısızlıkta sınır tanımıyorlar. Bir tevhid âlimini, bir ehl-i sünnet âlimini rastgele itham etmek o kadar kolay olmamalı. Ben anlamadım deyip kendini şartlandırmadan cümlenin, paragrafın veya konunun tamamını okumalı insan.

TEFSİRDE İ’CAZI GÖSTERMEK   

Bahsi geçen âyetin meali şudur: “O Cennetlerden rızık olarak bir meyve yediklerinde, “Bu daha önce yediğimiz rızıktandır” derler.”1 Bu kısmın kısmî metni şöyledir: “..Küllemâ ruzikû minhâ min semeratin rızkan…”

Müfessirler Kur’ân âyetlerini tefsir ederken gramer bakımından, belâgat, fesahat ve i’caz bakımından, mana bütünlüğü bakımından âyetleri muhtelif şekillerde gözden geçirirler. Tabir caizse Kur’ân’ı tartarlar. Âyetleri ve âyetlerin ibarelerini tek tek gramer kaidelerine, belâgat, fesahat ve i’caz kaidelerine vururlar. Böylece âyetlerin her birinin birer elmas, cevher ve altın olduğunu tesbit ederler. Âyetlerin en kuşatıcı bir manayı en fasih, en beliğ ve en veciz bir üslûpla nasıl söylemiş olduğunu bu şekilde ortaya koyarlar.

Bunu ortaya koyarken farklı ifade ve üslûp yollarına da bakarlar. Yani ibare şöyle olsaydı mana nasıl olurdu, ifade böyle olsaydı daha beliğ olmaz mıydı gibi ihtimaller üzerinden Kur’ân’ın en veciz bir üslûbu, en beliğ bir ifade tarzını seçtiğini bulmak isterler.

Çünkü insan aklı bir hususta araştırmaya başlayınca etraf-ı erbaasını da yoklamak ister. Aklı doyurmak için dört tarafındaki seçenekleri tek tek ele alıp çürütmek, uygun olmadığını göstermek, en uygun ifadenin âyetin ihtiyar ettiği üslûp ve tarz olduğunu tesbit etmek bir tefsir tarzıdır. Yoksa akıl, fikir ve muhakeme cevapsız kalır. Akıl istediği cevabı alamayınca, Kur’ân düşmanlarına, oryantalistlere, enaniyetli kimselere iddiasını yeteri kadar savunamaz.

AKLIN GÖRMEDİĞİ HUSUS  

Bu metinde “minhâ min semeratin” yerinde “min semerâtihâ” denebilir mi diyen akıldır. Akıl bu söylemle aslında oryantalistlere, Kur’ân’da kusur bulmak isteyen enaniyetli hodfuruşlara cevap vermek istiyor. Bediüzzaman da bu aklî ihtimalleri ele alıyor ve değerlendiriyor.

Bediüzzaman değerlendirmesinde, evet, “minhâ min semeratin” yerinde “min semerâtiha” akla daha muhtasar ve daha güzel gözüküyor. Fakat aklın görmediği iki husus vardır: “Minhâ min semeratin” ibaresi vecizdir ve iki suale cevaptır. Bu sualler: 1- Cennetin meskenlerinde rızık var mıdır? 2- Cennette rızıkları Cennetin nesinden neş’et ediyor?”

Bu mukadder sorulara Kur’ân “minhâ min semeratin” ibaresiyle cevap vermiştir: 1- Cennetin meskeni tamamen rızıktan ibarettir. 2- Bu rızıklar Cennet ağaçlarının meyvelerinden gelir. Dünyadakine şeklen benzerler. Fakat lezzetleri olağanüstü güzelliktedir.

Nitekim Bediüzzaman diyor ki: “Mezkûr suallerden iki suale cevap olduğundan “minhâ” ayrı “min semeratin” ayrı söylemek icap etmiştir. “Min semeratin”deki tenkir tamimi ifade ettiği cihetle, Cennetin bütün semereleri rızık olmaya şayan olduğuna işarettir.”2

İşaratü’l-İ’caz’ın bu tarzını takdir etmeyen gramer ve belâgat otoritesi yok gibidir. Bilhassa Arap uzmanlar Bediüzzaman’ın tefsirdeki bu üslûbunu çok takdir ediyorlar.

Dipnotlar: 

1- Bakara Sûresi: 25. 

2- İşarat’ül-İ’caz, s. 337.

Okunma Sayısı: 4407
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı