Anamur’dan Bekir Dağaşan ve Mersin’den Yaşar Kılınç: “Hakikat Çekirdeklerinde yer alan şu cümleyi açıklar mısınız: ‘Mikroskobik bir hayvanın özellikleriyle insanın özelliklerinin muvazenesinde, şaşırtıcı bir sırla karşılaşırsın: Muhakkak ki insan, içinde Ya-sin Sûresi yazılmış bir YA-SİN suretindedir.’ 1
HAYVANLARDA ŞAŞIRTICI SIRLAR
Bahsettiğiniz bu beyit, Hakikat Çekirdeklerine Kızıl İcaz adlı Mantık kitabından intikal etmiştir. Kızıl İcaz adlı Mantık kitabı bilindiği gibi, Bediüzzaman’a aittir.
Bu beytin metni şöyledir:
İza vazente beyne havassi huveynetin hurdebiniyyetin ve havassi’l-insanî
Tera sirran acîben inne’l-insane ke-surati ya-sîn kütibe fîyhâ suretü ya-sin.
Hayvanlar büyük de olsa, mikroskobik çapta küçük de olsa hepsi tıpkı insan gibi hayat ve beş duyu organı sahibi olduklarından, insanla kıyaslandığında şaşırtıcı sırlar görülür. Müstesna olarak insanda var olan akıl, düşünce, muhakeme, ahlâkî boyut ve ruhî özellikler hayvanda olmamakla beraber, o küçücük canlarda hayatın diğer özellikleri bulunur. Midesinden sinirlerine, gözünden kulağına, ağzından burnuna, beslenme biçiminden yaşama şartlarına o kadar sıra dışı yaratılışlara sahiptirler ki, her hayvan neredeyse ayrı bir âlemdir, ayrı bir esrar yüküne sahiptir. Hayvanları Yaratıcı adına sevmek bu yüzden Rahman ve Rahim isimlerini sevmektir, Allah’ın razı olduğu bir ameldir ve büyük sevaptır.
Hayvan sır dolu yaratılışıyla kâinatta hayatı temsil eder. Zaten ismi de hayat kelimesinden türemiştir.
İNSAN BİR ESRAR İNCİSİDİR
İnsandaki esrar ise hayvana göre çok daha göz kamaştırıcıdır.
İnsan 3 yönlüdür:
1- Hayvanın bütün özelliklerini üzerinde taşır.
2- Şeytanın bütün özelliklerini üzerinde taşır. Nefsi kötülükleri öylesine emredicidir ki, kontrol edilmediğinde şeytana bile rahmet okutabilir. Şeytan onu iğfal edebilir ve derecesini düşürebilir. İnsan nefsini dizginlemekle imtihandadır. Nefsini dizginlediği ölçüde derecesi âlâ-yı illiyyine kadar yükselen, dizginlemediği ve hayvan gibi bıraktığı ölçüde de derecesi esfel-i safiline kadar düşen bir fıtrata sahiptir.
3- İnsan meleğin bütün özelliklerini de üzerinde taşır. Korkunç nefsini Allah kelâmıyla dize getirdiğinde insan meleği de geçebiliyor. Melekte olmayan şehvanî istekler ve hayvanî özellikler insanda mevcuttur. İnsan bu yönüyle meleklerden de farklıdır ve ulaşabileceği makam itibariyle üstündür: İnsan Allah’ın kelâm sıfatına mazhardır ve Allah’ın muhatabıdır. Bediüzzaman’ın ifadesiyle kâinatın meyvesidir ve takvimidir. Kâinat insanın yol haritasına göre tanzim edilmiştir.
YA-SİN SûRESİ’NDEKİ ESRAR
Ya-Sin Sûresi 82 âyettir. Bu, Kadir Sûresinde Kadir Gecesi’nin fazileti olarak geçen ve bir ömrü ifade eden bin aylık bir zaman dilimini yıl olarak karşılar. Yani âyetlerinin sayısı bir insan ömrü kadardır.
Sûrenin başlangıç kelimesi olan “Ya-Sin”, harf-i mukattaadandır. Yani kesik harfler denilen şifre harflerindendir. Manasını Resulullah (asm) bilir ve ilimde derinliği bulunan âlimler de bir derece Allah’ın açtığı ölçüde bilirler.
Kur’ân’ın özü, çekirdeği ve bir ismi olan Ya-Sin, “Ey İnsan” manasına gelir. Ve Hazret-i Muhammed’e (asm) hitaptır. İnsan kâinatın çekirdeği ve kalbi olduğu gibi, Ya-Sin de Kur’ân’ın kalbidir.
Peygamber Efendimiz (asm) buyurdu ki: “Her şeyin bir kalbi vardır. Kur’ân’ın kalbi de Ya-sin’dir. Kim Ya-sin’i okursa, Allah ona Kur’ân’ı on kere okumuş gibi sevap yazar.” 2
Allah insana da en az bire on sevap yazdığına göre, insan hakikî insan olduğunda Allah katında kâinata göre on defa değer kazanır diyebiliriz. Kur’ân kâinat kitabının tercümanı, Ya-Sin de Kur’ân’ın kalbi olduğuna göre, Ya-Sin hitabının muhatabı aynı zamanda insandır. DNA insanın cismanî boyutunu vasfettiği gibi, bir çekirdek olarak Ya-Sin de insanın maneviyatını vasfediyor, insanın manevî derinliğine hitap ediyor. Ya-Sin’in bu sebeple dirimizle de, ölümüzle de ilgisi vardır.
Buyurulur ki: “Yâ-Sin, Kur’ân’ın kalbidir. Allah’ı ve ahiret gününü arzu ederek Ya-Sin okuyanın geçmiş günahı affedilir. Onu ölülerinize okuyunuz.” 3
Dipnotlar:
1- Eski Said Dönemi Eserleri, s. 620.
2- Tirmizî, Fedâilu’l-Kur’ân, 7; Dârimî, Fedâilu’l-Kur’ân, 21.
3- Ebû Davud Cenâiz 20; İbn Mace, Cenâiz 4; İbn Hanbel, Müsned V, 26, 27.