İstanbul’dan okuyucumuz: “Kelli felli bir hoca televizyonda ‘hayızlı kadın oruç tutabilir. Çünkü Kur’ân’da sadece ilişki yasağı var. Oruç yasağı yok.’ demiş. Doğru mu?
Biz kelli felli hocalara tabi değiliz. Biz Resulullah’a (asm) ve ümmetin icmaına tabiyiz.
Bu mesele yeni bir mesele değildir. Ümmet bu meseleyi çoktan halletmiş ve amel haline getirmiştir. Ümmetin bin dört yüz yıldan beri amel haline getirdiği bir meseleyi yeniden yeniye serrişte etmek, başka kokular yayıyor. Bu fitneden başka bir şey getirmez.
Ahirzamanın fena adamlarından olan ulema-i sû’un şerrinden Allah’a sığınmak lâzım.
Hayızlı kadının ibadet hayatını sünnet düzenlemiştir. Sünnete göre hayızlı kadın hayız süresince oruç tutmaz, namaz kılmaz, Kâbe’yi tavaf etmez ve Kur’ân’a el sürmez. Ehl-i sünnette bu böyledir. Dört mezhebin içtihadı böyledir. Ümmet de böyle amel etmiştir.
Biz, imansızlık ve ahlâksızlık hastalığının evimizi ve sokaklarımızı tehdit ettiği bir asırda, böyle ümmetin şüphe etmeden amel ettiği meselelerde zihinleri meşgul etmeyi zait görüyoruz.
SALÂTÜ SELÂM İFADESİ
Fikret Özkan: “Bazı televizyonda hocalar Peygamber Efendimizin (asm) adını anınca sadece aleyhisselâm diyorlar. Bu eksik olmuyor mu?”
Sünnet olan, Peygamber Efendimiz’in (asm) adı anılınca selâmla birlikte salât da getirmektir. İkisine birden salatu selâm yahut salâvat deniyor.
Tam ifadesi şöyledir:
“Aleyhissalâtü Vesselâm.”
Yahut, “Sallallâhü Aleyhi Ve Sellem.”
Biri birisiz olmaz mı? Olur; kişi dinden çıkmaz.
Ama eksik olur. Sünnet-i Seniyyeden feyzi yarım olur.
Salâvat-ı Şerifeden hissesi nakıs olur.
Hangi niyetle yarım söyledi, bilemeyiz. Niyet okuyucusu değiliz.
Fakat Üstad Hazretleri diyor ki: “Sünnete ittibâ etmeyen, tembellik ederse, hasâret-i azîme, ehemmiyetsiz görürse cinayet-i azîme, tekzibini işmam eden tenkit ise dalâlet-i azîmedir.”1
VİTİR VACİBİNİN KAZASI
Mehmet Bey: “1. Yatsı namazından sonra kılınan vitir namazlarının kazası var mı yoksa sadece farz namazlarının mı kazası var? 2. Öğle namazından hemen önce camiye gittiğimizde tahiyyatül mescit namazını kılabilir miyiz yoksa kerahet vakti olduğundan kılınmaması mı gerekir?”
1- Vitir namazı vacip bir namaz olduğundan kazası vardır. Yatsı namazı kaza edildiğinde hemen ardından vitir namazı da üç rekât olarak kaza edilir. Eğer sadece vitir namazı kazaya kalmışsa, sadece vitir namazının kazası kılınır.
Tahiyyatü’l-Mescit Namazı Hakkında
2- Camiye gelindiğinde eğer herhangi bir namaz vakti ise, zaten kılınacak olan (farz olsun, sünnet olsun) vakit namazı ile tahiyyatül-mescit namazı da kılınmış olmaktadır. Fakat eğer vakit namazından sonra veya önce cami ziyareti yapmışsak, bu durumda iki rekât tahiyyatül-mescit namazı kılınır.
Eğer bu vakit kerahet vakti ise, tahiyyatül-mescit namazı sebepli bir namaz olduğundan, Şafiilere göre iki rekâtı aşmamak şartıyla yine kılınır. Ancak diğer üç mezhep (Hanefiler, Hanbelîler ve Malikiler) kılınamayacağına hükmediyorlar.2
Unutmayalım ki, efdal olan, amelimizde dört mezhebin de görüşünü birleştirebilmemizdir. Bu sebeple mümkünse kerahet vaktinin çıkmasını beklemek evla olur.
Bununla beraber: Bir kerahet vaktinde camie girdiğimizde eğer kerahet vaktinin çıkmasını bekleyemeyecek derecede zaman darlığı içindeysek, Şafii Mezhebi’nin hükmüne ittiba ederek tahiyyatül-mescit namazı kılabiliriz.
Fakat eğer vaktimiz varsa, kerahet vaktinin çıkmasını beklememiz daha makbul olacaktır.
Allah kabul etsin. Amin.
Dipnotlar:
1- Bediüzzaman, Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2005, s. 191. 2- Abdurrahman Ceziri, 2/518.