"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Manevî kıyamet ne zaman kopar?

Süleyman KÖSMENE
30 Kasım 2016, Çarşamba
Ankara’dan Bora Bey: Sikke-i Tasdik-i Gaybi’de geçen şu cümledeki “manevî kıyamet”ten kast edilen nedir? “….nev-i beşer bütün bütün aklını kaybetmezse ve maddî ve manevî bir kıyamet başlarında kopmazsa, İsveç, Norveç, Finlandiya ve İngiltere’nin Kur’ân’ın kabulüne çalışan meşhur hatipleri ve Din-i Hakkı arayan Amerika’nın çok ehemmiyetli cemiyeti gibi, ruy-i zeminin kıt’aları ve hükümetleri, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyanı arayacaklar ve hakikatlerini anladıktan sonra bütün ruh-u canlarıyla sarılacaklar.”

BEŞERİN KUR’ÂN’I ARAMASI    

Bu sözde Bediüzzaman Hazretleri istikbale ait şartlı bir müjde veriyor. Bu müjdeyi hem Kur’ân’ın hakikatlerinden süzüp çıkardığı, hem de mukadderatı müşahede ederek verdiği, cümlenin muhtevasından anlaşılıyor. Fakat bu haber muallâk, yani şartlara bağlı bulunuyor. Dolayısıyla şartlar meydana geldiğinde bu müjde tahakkuk edecek, şartlar elvermediğinde bu müjdenin tahakkuku gecikebilecektir.   

Burada sözü edilen şartlar ise, beşerin bütün bütün aklını kaybetmemesi ve maddî manevî bir kıyametin beşerin başında kopmamasıdır. Beşer aklını kaybeder ve maddî manevî bir kıyamet beşerin başında koparsa yeryüzünün kıt’alarının ve hükümetlerinin Kur’ân’ı aramaları ve Kur’ân’a sarılmaları gecikecek veya sıkıntılarla gerçekleşecektir. 

MANEVÎ KIYAMET NEDİR?   

Yeryüzünde her gün yeni bir fitnenin fitili ateşleniyor. Sefahet rüzgârları her gün binlerce insanı dalâletlere, tuğyanlara, şirklere, günahlara sürüklüyor. Kuvvet hakkı defalarca yeniyor, menfaatler faziletleri devreden çıkarıyor, pest huylar güzel ahlâkı hep bastırıyor. Nice manasız ve kirli savaşlarda binlerce insan yok yere ölüyor veya mağdur kalıyor. Kirli savaşlara, haksızlıklara ve insan mağduriyetlerine dur diyecek olan milletlerin ortak vicdanı sessiz, etkisiz ve yetkisiz durumda sadece seyretmekle veya çok cılız bir sesle kınamakla meşgul. Âlem-i İslâm mağdur, masum ve mustarip.  Koca koca mütegallibe devletler, haksız yere, sinek öldürür gibi binlerce insanın kanını döküyor, canını yakıyor. Müslüman Müslüman’a kardeş olduğunu unutmuş; kin, husûmet, ihtilâf, tefrika, karalama, ötekileştirme Müslümanlar arasında sıradan davranışlar haline gelmiş. Kötülük iyiden iyiye iyilikle savaşır ve galebe eder olmuş. Zaman Cebrail’in (as) yeryüzünden edebi, ahlâkı ve Kur’ân değerlerini kaldırmasına fetva vermeye hazırlanıyor gibi. 

Bütün bu facialar neyin habercisi? Manevî kıyametin değil mi? Bu durumda manevî kıyametin, Kur’ân değerlerinin alabora olmasından kinaye bir mefhum olduğu söylenebilir.  

FELÂKETTEN SAADET ÇIKAR

Aklını kaybeden beşerin başında manevî kıyametin kopması her halde böyle manevî facialar olsa gerektir. Bütün bu manevî tehlikeler Kur’ân’ın beşer tarafından aranmasını, anlaşılmasını, okunmasını ve kabulünü geciktirebilir. 

Tabiî, bilinmez ki, facialar genellikle güzel günlerin müjdecisi de oluyorlar. Nice faciadan sonra güllerin açtığı çok görülmüştür. Beşer bunca sıkıntıdan sonra Kur’ân’dan ve onun muasır tefsiri Risale-i Nur’dan başka çıkış kapısı bulamaz hale gelir ve rahmet-i İlâhiye ile Kur’ân’a sarılırsa buna şaşmamak lâzım.  İşte bu müjde böyle günleri haber veriyor.  

Nitekim Bediüzzaman Hazretleri Rüyada Bir Hitabede diyor ki: “Musîbet şerr-i mahz olmadığı için bazan saadette felâket olduğu gibi, felâketten dahi saadet çıkar. Eskiden beri Îla-i Kelimetullah ve beka-i istiklâliyet-i İslâm için, farz-ı kifaye-i cihadı deruhte ile kendini yekvücud olan âlem-i İslâma fedaya vazifedar ve hilâfete bayraktar görmüş olan bu devlet-i İslâmiyenin felâketi, âlem-i İslâmın saadet-i müstakbelesiyle telâfi edilecektir. Zîra, şu musîbet, maye-i hayatımız ve ab-ı hayatımız olan uhuvvet-i İslâmiyenin inkişaf ve ihtizazını harikulâde tacil etti. Biz incinirken, âlem-i İslâm ağlıyor; Avrupa ziyade incitse, bağıracaktır. Şayet ölsek, yirmi öleceğiz, üç yüz dirileceğiz. Harikalar asrındayız. İki-üç sene mevtten sonra, meydanda dirilenler var. Biz bu mağlûbiyetle bir saadet-i acile-i muvakkate kaybettik. Fakat bir saadet-i acile-i müstemirre bizi bekliyor. Pek cüz’î ve mütehavvil ve mahdut olan hali, geniş istikbal ile mübadele eden kazanır.”1

Biz hizmetimize bakalım ve duâmıza devam edelim. Âlemin ferecini de, ıslâhını da, Kur’ân ile sulh-u umuminin sağlanmasını da Cenâb-ı Hak’tan isteyelim. İnşallah Cenâb-ı Hak beşerin sulh-u umumîsini Kur’ân ile temin edecek ve bu müjdeyi beşere pahalıya satmayacaktır.

Dipnotlar:

1- Tarihçe-i Hayat, s. 117, 118.

Okunma Sayısı: 3245
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • SAİD HAKTAN

    30.11.2016 16:31:00

    SÜLEYMAN HOCAM; 1-Binlerce insanı aşından,işinden,çocuklarından,eşinden eden ve zalim oldukları aşikar ZALİMLERE beddua etmek caiz mi? 2-Allah cc sizlerin müstehakkını versin demek, beddua sayılır mı?

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı