Tövbenin Açmayacağı Kapı Yoktur
Kur’ân, inkâr edenlerin kalplerinin mühürlendiğinden bahseder. 1 Bu âyette geçen “hatem” yani “mühür” ifadesi temsili bir ifadedir. 2 Kalbi mühürlenen kişinin cüz’î ihtiyarîsinin ifsad edildiğinden kinayedir.
Bu ifsad edilmede kabahat ve kusur Allah’ın değil, kulundur. İnkârıyla, inadıyla ve günahlara devam etmesiyle kalbini ifsad eden kuldur.
Dolayısıyla bu sebeple Allah’a sitem etmeye hakkı yoktur.
Ancak kulda günahını itiraf iradesi bulunursa, tövbe ederse, tövbenin açmayacağı kapı yoktur. Kalbinin kilidi de açılır, Cennetin kapısı da açılır inşallah. Kul ölüm gelmeden önce kötülüklerden iyiliklere, günahtan tövbeye, dünyadan Allah’a ve âhirete dönüş yaptığı anda, Rabbini Ğafur ve Rahîm bulur.
Can Çekişmeye Başlamadığı Sürece
Resulullah Efendimiz (asm) buyurdu ki: “Bir kul can çekişmeye başlamadığı sürece, Allah onun tövbesini kabul eder.” 3
Ne kadar fasık ve günahkâr olursa olsun, kul can çekişmeye başlamadan önce dilerse pişman olabilir, kendini ıslah edebilir, tövbe edebilir, güzel amellerde bulunabilir. Eğer bulunamayacak olsaydı, kul binlerce defa tövbe etmeye çağrılmazdı.
Allah bütün insanlığa Zümer Sûresi 53. âyetiyle çağrıda bulunuyor:
“Ey boylarını aşan günahlar işleyerek haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. O Ğafur ve Rahîm’dir.” 4
Eğer ölmeden önce vehmedildiği üzere bir mühürlenme olsaydı ve bu mühürlenme sebebiyle tövbe edemeyecek insanlar bulunsaydı, böyle çağrı yapılır mıydı?
Bu çağrı günahkârlıkta sınır tanımayanlara yapılmıştır. Bu çağrı günahta haddi aşanlara yapılmıştır. Bu çağrı kul olduğunu bilmeyenlere, yemediği halt kalmayanlara, dünyanın her türlü bataklığına girmiş olanlara, boğazına kadar batmış olanlara, beni ancak Cehennem paklar diyenlere, artık Allah beni affetmez diyenlere, batmışım zaten diyenlere, battı balık yan gider diyenlere yapılmıştır.
Bu Çağrı Kime Yapılmıştır?
Bu çağrı Vahşi bin Harb’e (ra) yapılmıştır ve Vahşî’ye dönüş ve tövbe getirmiştir.
Vahşî tövbeye dâvet edildiğinde şöyle cevap verdi: “Ey Muhammed! Sen beni İslâm’a nasıl dâvet edersin? Hâlbuki senin haram dediğin her şeyi ben yaptım! Sen diyorsun ki Allah’a ortak koşan, adam öldüren, zina eden bir kimse kıyamet gününde kat kat azaba uğrar. O azapta rezil ve zelil olarak kalır. Ben ise bütün bunları yaptım!”
Bu kaygıya cevap olarak gelen âyet şöyledir:
“Ancak tevbe eden, iman eden ve salih amel işleyenler kurtulur! Çünkü Allah bunların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah Ğafûr ve Rahîm’dir.” 5
Bu âyet kendisine ulaşınca Vahşî, bu defa şu endişesini bildiriyor:
“Ey Muhammed! Tevbe etmek, iman etmek ve salih amel işlemek şiddetli bir şarttır. Ya bunlara güç yetiremezsem!”
O zaman şu âyet nazil oldu:
“Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bunun dışında kalan günahları ise dilediği kimseler için bağışlar.” 6
Vahşî bu defa da demiştir ki:
“Ey Muhammed! Görüyorum ki bu da Allah’ın isteğinden sonra olur. Bilmiyorum ki, Allah beni affetmeyi diler mi, dilemez mi?”
İşte o zaman yukarıda zikrettiğimiz Zümer Sûresi’nin 53. âyeti inmiştir. Bu âyetin kendisine ulaştığı Vahşî, “Evet şimdi oldu!” demiş ve Müslüman olmuştur.
Biz şimdi düşünelim: Biz Vahşî bin Harb’ten daha mı çok günah işledik ki, kalbimiz mühürlenmiştir diye ümidimizi keselim?
Oysa Allah’ın rahmetinden ümit kesmeye izin yoktur!
Dipnotlar:
1- Bakara Sûresi: 7.
2- İşaratü’l-İ’caz, s. 97.
3- Tirmizî, Daavât 98. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 30.
4- Zümer Sûresi: 53.
5- Furkan Sûresi: 70.
6- Nisa Sûresi: 48.