"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Siyaset canibiyle neden galebe edilmez?

Süleyman KÖSMENE
11 Eylül 2023, Pazartesi
Ankara’dan Okuyucumuz: “Siyaset canibiyle onlara galebe edilmez” meselesinin kaynağı soruluyor. Bu meseleyi açıklar mısınız?”

Helaket ve Felaket Asrı

Dehşetli şahıslar çıktığı zaman, onlara karşı tamir edicilerin de zuhur etmesi adetullahtandır. Bu, ahir zamanda da geçerlidir. Bu tamir edicilerin elinde hizmet prensibi olarak siyaset değil, doğrudan irşad ve tebliğ olması da adetullahtandır. 

Çünkü bu dehşetli şahısların tahribatları zamanında tamir işinin, çilesiz, serden ve yardan geçmeden, dünyayı ve ukbayı terk etmeden olmaması da adetullahtandır. Ahir zamana helaket ve felaket asrı, bu asrın görevlisine “helaket ve felaket asrının adamı” denmesi bu yüzdendir.      

Peygamberler de siyasetle değil, tebliğle ve irşadla meydana çıktılar. Ve Allah’ın rızasını kazanmayı başardılar. Keyfiyeti sağladılar. Kemiyeti sağlayabildiler mi? Etraflarına çok adam toplayabildiler mi?

Onlar kemiyet sağlamakla, adam çoğaltmakla vazifeli değildiler. Peygamberin sözünü insanlara dinletmek Cenab-ı Allah’ın vazifesiydi. Onlar bunun idrakiyle vazife yaptılar. Sadece birkaç ümmeti olan peygamber geldi-geçti bu dünyadan. Onlar da “peygamberlik vazife-i kudsiyesinin hadsiz ücretini” aldılar.1   

Bu gün de böyledir!

O Zamana Yetiştiğiniz Zaman

Siyaset canibi dünyevidir. Fakat helaket ve felaket asrının adamı ve bu adamın vazifesi uhrevîdir. Yerdeki ışıklara tabi olmaz, yerdeki ışıklara tabi olarak hizmet etmez. O, hizmet direktifini doğrudan Hazret-i Peygamber’den (asm) bu çerçeve içinde almıştır:

“O zamana yetiştiğiniz zaman, siyaset canibiyle onlara galebe edilmez; ancak mânevî kılınç hükmünde i’câz-ı Kur’ân’ın nurlarıyla mukabele edilebilir.”2

Bu hadisi, birçok hadislerden ortak bir mana ile iktibas eden ve amel eden Bediüzzaman Hazretleridir. O bu asrın imamı ve üstadıdır.  O’nun alıp amel etmesi bizim için kifayet eder. Başka bir kaynak aramak, hadis kürsüsünde değilseniz, bizce abesle iştigal olur.

Hadiseler onu haklı çıkarmıyor mu?

Öte yandan –sizi tenzih ederim- bazen fazla şüphecilik bir hastalıktır. Hakikati anlamaya manidir. Şüpheci adama siz Buhariyi de gösterseniz, adam onda da zayıflık arayacak ve inkârından vazgeçmeyecektir. Siyaset yapmak isteyen adam ise, böyle bir rivayeti makbul gördüğü bir kaynaktan da gösterseniz, tevil edecek ve siyasî yoluna yine devam edecektir. 

Siz ise, Üstadınızdan sadakatsizlik damgası yediğinizle kalacaksınız! Yerdeki ışık kadar kıymet-i harbiyesi olmayan siyasetin hatırı için, Üstadından sadakatsizlik damgası yemek olur şey değildir.  

Sırtımın Yükü Olsun!

Üstadımız diyor ki: “Benimle gelen perişan kalmaz. Benimle gelen arkadaş, rûz-u mahşerde, perişan olsa, o benim sırtımın yükü olsun. Yeter ki o, bu daireye olan ahdini bozmasın…”

Ahdini siyaset hatırına bozan insanı hadis değil, ayet de durduramaz! Adam onu da tevil eder. Böyle adama kaynak gösterseniz de birdir, göstermeseniz de…  Üstadı kaynak olarak yeterli görmeyen adam için yapacak bir şey yoktur.  

Aslında meslek nezaketi bu noktadan başlıyor. Yeni Asya meslek ve meşrebinin en bariz vasfı, Üstadının sözünü ve kaynağını yeterli görmesidir. Üstadının sözü üzerine söz söylememesidir. Kimseyi mesleğinize almaya icbar edemezsiniz. Ancak kimseye de mesleğinizi bozmaya izin veremezsiniz!  

Evet, imanın kuvveetli ve ahlâkın güçlü olduğu hulefa-i raşidin döneminde siyaset, bir hizmet kurumu idi. Bununla beraber, o zaman da siyaset yapan kendi adına yapar, günahı sevabı kendisine olurdu. Hiç kimse dini siyasete, ranta, menfaate alet yapmazdı.  

Oysa bu gün eskiye nazaran daha fazla facianın ortasındayız: Esasat-ı imaniye bozulmuş! Hakaik-ı Kur’âniye sarsılmış! Terbiye-i İslamiye felç olmuş! İpler zındıka komitelerinin eline geçmiş! Deccalizm odanızın içinde at koşturuyor! Siyaset canavarlaşmış, menfaat üzerine dönüyor. 

Böyle bir felaket asrında siyasetten de, dünyadan da, ahiretten de geçerek doğrudan din ve iman hizmetine ihtiyaç vardır. Ancak o zaman, mânevî kılınç hükmünde i’câz-ı Kur’ân’ın nurları tezahür eder. 

Dipnotlar:

1- Lem’alar, s. 265., 2- Tarihçe-i Hayat, s. 160.

Okunma Sayısı: 2738
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • S.topuz

    13.9.2023 07:07:12

    "Benim Ayetlerimi az bir Dünya menfaati karşılığında satmayın!" Nehyi İlâhî bu meseleyi ışık tutuyor! ..."Böyle cem'iyetin reisi, Fahr-i Âlem'dir (A.S.M.). Ve mesleği, herkes kendi nefsiyle mücahede; yani ahlâk-ı Ahmediye (A.S.M.) ile tahalluk ve Sünnet-i Nebeviyeyi ihya ve başkalara da muhabbet ve -eğer zarar etmezse- nasihat etmektir. Bu ittihadın nizamnamesi Sünnet-i Nebeviye ve kanunnamesi evamir ve nevahi-i şer'iyedir. Ve kılınçları da, berahin-i kàtıadır. Zira medenîlere galebe çalmak ikna iledir, icbar ile değildir. Taharri-i hakikat, muhabbet iledir. Husumet ise, vahşet ve taassuba karşı idi. Hedef ve maksadları da, i'lâ-i Kelimetullah'tır. Şeriatta yüzde doksandokuz ahlâk, ibadet, âhiret ve fazilete aittir. Yüzde bir nisbetinde siyasete mütealliktir; onu da ulü'l-emirlerimiz düşünsünler."... Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı Tarihçe-i Hayat - 66

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı