Size karşı yapılan yanlış bir hareketi affettiğinizde devamlı taşımak zorunda olduğunuz acı veren bir yükü omuzlarınızdan atıp, kuş gibi hafiflediğinizi hissediverirsiniz. İlginçtir ki, kimi zaman bu ağır yükü yıllarca taşımayı tercih edenler olur!
Size karşı yapılan yanlış bir hareketi affettiğinizde devamlı taşımak zorunda olduğunuz acı veren bir yükü omuzlarınızdan atıp, kuş gibi hafiflediğinizi hissediverirsiniz. İlginçtir ki, kimi zaman bu ağır yükü yıllarca taşımayı tercih edenler olur!
Ecdadımız “Affede affede affedilirsiniz” sözünü boşa söylememiş.
Kendi halimize bile kimi zaman şaştığımız kusurlarımız varken ayıpsız dost bulmak mümkün mü?
Affetmek eksiklik ya da acizlik değildir. Muhatabınızı suçsuz bulmak, haklı bulmak anlamına da gelmez.
Affedici olmak güçlü ve karakterli insanların ahlâkıdır. Kişiyi büyülten yücelten bir fazilettir. Affedici olmak bir peygamber ahlâkıdır.
Rabbimizin de mü’minlere tavsiye ettiği bir haldir…
GÖNÜL VE RUH YORGUNLUĞUNA DEĞMEZ!
Affedici olmayı engelleyen hallerin başında öfkelenmek geliyor. Efendimiz (asm) “öfkenin başı delilik, sonu ise pişmanlıktır” buyuruyor.
Öfke ve kavga kazananı olmayan gereksiz bir macera. Hele de muhatabınız cahilse, akıllı insanlar için asla kazanılamayacak bir mücadele… “Bu mücadelede hangi tekniği kullanmalıyım?” diye kafa yormaya, kelimelerle, gönlü, dili yormaya gerek yok. Affedip hayat yolculuğunuza devam etmek en güzeli.
Bakın İmam-ı Şafiî (ra) ikna için dili ve gönlü yormaya gerek olmadığını ne güzel ifade ediyor: “Kırk âlimi bir delille ikna ettim. Bir cahili kırk delille ikna edemedim.”
İmam-ı Şafii değil sadece böyle davranan, bütün salih zatların tavırları aynı yönde: Yola devam etmek…
Hem çekiştiğinizde, cevap vermeye kalkıştığınızda ciddî problemler meydana geliyor. Âyette ifade edildiği üzere en başta insanın psikolojisini etkileyip, yalnızlığın korkusunu tattırıyor.
“Allah’a ve peygamberine itaat edin. Birbirinizle çekişmeyin. Sonra içinize korku düşer. Rüzgârınız da gider. Sabırlı olun, çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfal Sûresi, 46.)
“Allah’ın rahmeti cemaatin üzerindedir” ya, birbirinizi affetmeyip çekişmeye devam ettiğinizde maddî zararın yanında manevî hasara da uğramanız söz konusu:
Sahabeler arasında âlimler sınıfının önde gelenlerinden Abadile-i seb’adan Abdullah İbni Mesud (ra) bir gün namaz sonrası mescitte: “Yağmur duâsı yapacağız. Ailesine küs olanlar varsa, duâya iştirak etmesin. Aksi halde onun yüzünden duâlarımız kabul olmayacak” demesi bunun işareti değil mi?
Küslük bereketimizi, yağmurumuzu, rüzgârımızı, muhabbetimizi, tesanüdümüzü alıp götürüyor. Bir yerde küslük varsa, bereket çıkıp gidiyor…
Sözümüzü “İhtilâf ü tefrika endişesi,
Kûşe-i kabrimde hatta bî karar eyler beni,
İttihadken savlet-i adayı def’a çaremiz,
İttihad etmezse millet, dağdar eyler beni...” diyen Yavuz Sultan Selim Han’ın yüzük taşındaki dizelerle tamamlayalım:
“Gamına gamlanıp olma mahzun
Demine demlenip olma mağrur
Ne dem baki ne gam baki, ya hû!”
HÜLÂSA
Uzun lâfın kısası: Mahzun, mağrur olmayıp affetmek, yolumuza devam etmek en güzeli!