Hatice Demir, Müslüman Japon bir hanım. Yeni tanıştık.
Ülkesinde sosyal hizmetler alanında çalışmış. Türkiye’den Japonya’ya gelen Nur Talebesi bir gençle tanışıp evlenmiş ve ülkemize gelmiş. Türkçeyi çok güzel konuşuyor.
Beş çocuk annesi. Dünya tatlısı Meryem ve minik Salih’iyle tanıştık. Zaman zaman Salihcik anlamına gelen “Saliçan!” diye sesleniyor minik oğluna. Bir yandan konuşurken, bebeğini emziriyor, arada Japonca kısa cümlelerle onu oyalamaya çalışıyor. Sanırım evlâtlarının Japon diline hakim olmalarını istiyor…
Hatice kardeşimle daha geniş zamanlarda görüşme şartıyla çok kısa bir zaman birlikte olabildik. İlgimi çeken İslâmiyet’i kabul hikâyesini sizlerle paylaşmak isterim.
Evlendiklerinde eşi din değiştirmesi için hiç baskı yapmaz. Türkiye’ye döndüklerinde kızını merak eden babası Japonya’dan ziyaretine gelir. Ne tevafuktur ki, Japonca bilen bir Türkle karşılaşır ve dostluklarını ilerletirler. Japonya’da işçi olarak bir müddet çalışan arkadaşı, babasına Japonca bir Kur’ân-ı Kerîm hediye eder. “Bunu neden eve getirdin? Ne gereği var?” dese de babası incelediği kitabı giderken “Okursun, değerlendirirsin!” diyerek kızına bırakır.
Uzunca bir zaman kitap ile ilgilenmez. Sonra bir gün eline alır, karıştırır. İlgisini çeker. Hatice “Şintoizm’de kitap yok. Dolayısıyla araştıracak bir şey de yok. Çoğu Japon için Şintoizm hiçbir anlam ifade etmez. Budizm öyle değil. Kitap çok, ama ikna olamadığınız çok konu var. Kur’ân-ı Kerîm ise araştırılması gereken bir çok konu ile dolu. Araştırdığımda aklımda hiçbir soru kalmadı.” diyor.
Tam bir buçuk yıl boyunca okur, düşünür, araştırır. Kur’ân’ın çok güzel bir kitap olduğuna karar verir. Bu arada eşine Kur’ân’ı incelediğini hiç anlatmaz.
Araştırmaları bittiğinde eşine Müslüman olmak istediğini söyler. Kadir Gecesidir. O gece, “Ne yapılması gerekiyorsa, bir an önce yapmalıyım” der. Eşi, “Sadece benim söylediklerimi tekrar edeceksin!” dediğinde şaşırır. Bu kadar sade ve kolay bir dindir İslâm. Kelime-i Şehadet getirir.
“Sabır, biz Japonların en sevdiği özelliktir” diyor Hatice. “Sevgi her şeyi çözüyor. Türkiye’ye geldiğimde yadırgadığım şeyler oldu, ama sabır ve sevgi her şeyi halletti” diyor.
Risale-i Nur üzerine konuşuyoruz. Eğitimini aldığı ve üzerinde tefekkür ettiği bir konu olsa gerek çok güzel tahlilleri var, özellikle de Hastalar Risalesi hakkında…
“Hastalık Rabbimiz tarafından bize kendimizi gözden geçirmemiz için verilen bir süre aslında. Çoğu zaman düşüncelerimizi tamir edip, onardığımızda ya da değiştirdiğimizde hastalık da çoğu zaman hafifler yada geçer. Her şey düşüncelerimiz ve o konudaki hükümlerimizle doğrudan ilgilidir” diyor. Hastalar Risalesi’nin düşünceleri tamir etme ve değiştirme noktasında çok önemli bir vazifeyi eda ettiğini söylüyor.
“Düşüncelerini değiştiren ve tamir eden insanlar, beslenmesine de dikkat ederse Allah’ın izniyle toparlanır ve O’nun hoşuna gidecek hallere bürünür. İsyan etmez, şikâyetçi olmaz…” diyor. Son derece açık, net, tane tane ve sakince kurduğu cümlelerle.
Risale-i Nur’un bir Kur’ân tefsiri olarak kökü derinlere inen yaraları mu’cizevî şekilde tedavi ettiğini biliyordum da, bu hakikatin dünyanın öteki ucundan gelen kardeşimin ağzından tasdik edilmesi öyle tarif edilmez bir lezzetti ki anlatamam!