"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Üstadım bu kelimeleri kullandı mı?

Mehmet ÇETİN
02 Temmuz 2011, Cumartesi
Sadakatın en mükemmel numunesini Hz. Ebubekir’de (ra) görürüz. Onu “Sıddık” yapan hususiyeti kesinlikle sadakatı idi. Efendimizin karpuzu nasıl yediğini bilemeyen âlimin biri, hayatı boyunca karpuz yememeyi kendine adet edinerek sünnete sadakatı bir şekli ile ifade eder. Nihayet hayatında çektiği yirmi sekiz senelik hapishane ve ıztırapları iki sünneti tatbik edememenin keffareti olsa gerek diye yorumlayan Üstad, bir başka şekli ile sadakatı temsil ve tatbik eder.
Hayatımızda mürşid ve üstad kabul ettiğimiz insana sadakat, vazifemiz ve bağlılığımızın muktezasıdır. Ailesinin umumî adetine tabi olması da evlâda yakışandır. Bu noktalardan üstad kabul ettiğimiz Bediüzzaman Hazretlerinin eserlerini ısrarla okuyup, hayatımızda tatbik etmeye çalışıyoruz. Bütün bunları da sadakat adına yaparız. Zira eserlerinden aldığımız terbiye budur.
Risâle-i Nur’un iman ilimleri konusunda başka eserlere ihtiyaç bırakmadığını, bizden de sadakat beklediği anlaşılmaktadır. Böylesi bir Üstadın sadakat beklemesi onun hakkı olduğu gibi, bize yakışan da sadakattır. İstikbalden bir dâvetin vuku bulmasında aynı fikirlerini ifade edeceğin eserlerinde okuyoruz. Bununla; kendine sadakatının derecesini, fikirlerine bağlılığının istikrarlı ve istikametli vaziyetini idrak ediyoruz. 
Şimdi yevmî hayatımızda kullanılan kelimeleri, “Üstadım kullanmış mı?” süzgecinden geçirmeliyiz. Tıpkı fikriyatımızın Üstadın fikri ile paralellik arz etmesine itina göstermemiz hassasiyetinde.
Risâle-i Nur Enstitüsünün internet sahifesinde “arama” kısmında bu araştırmayı yapabiliriz. Meselâ “sorun, amaç, bütün zamanlar, yönelik, yararlanmak, aşama, problem, örnek, vs” gibi kelimeleri Üstad’ın kullanıp kullanmadığı nev’înden tahkikat yaparak mümkün olduğu kadar kullanılan kelimeleri Risâleden kullanmaya gayret ederiz.
Biz bu mesaimizde külliyatta Üstadın kullandığı kelimelerin hepsini tesbite muktedir değiliz, o daha çok ehlinin işidir. Buradaki maksadımız bir tesbit ve bu hakikata bir işarettir. Dolayısıyla dilimizin muhafazası ile beraber, ecdadın malûmatlarının, tecrübelerinin idrakinde mani olan kelimelerin kullanılmamasına dikkat çekmektir.   
Hayatımızın en mühim vazîfesi Risâle-i Nur’u neşretmek ile îmânımızın tercümanı olan dili kullanmayı bir arada te’lif ederken çok hassas olmalıyız. Risâle-i Nur’un; tavr-ı esâsîsini bozmadan ve rûh-u aslîsini rencîde etmeden Külliyâttaki îzah tarzlarıyla anlatırken istîmâl ettiğimiz dil ve kelimeler de elbette nur ve nûrânî olmalı.
Her Nur Talebesi, Külliyattan okuduğunu anlarken elbette Kur’ânî kelimeleri kullanarak hazmetmeli. Ancak başkalarına anlatırken ferdi farklılık gereği kullanılan cümleler, kelimeler değişik olacak. İşte burada hassas olmamız gereken Nur Külliyatındaki çizilen dairenin dışına çıkmadan tebliğ ve izahımızı yapmalıyız. İzahlarda günümüzdeki kullanılan kelimeler ancak yardımcı olmasını temin etmek niyetiyle emaneten belki kullanılabilir. Ama bunlarda hassasiyet çok mühim. Her şeyin vasatı olduğu gibi kullanılan kelimeleri tercihde de vasatı takip edebilmeliyiz. Cesed için ruh, elbise için cesed feda edilmemeli.
Bu mevzuda eski ‘talebe’ler daha fazla hassastırlar. Onlar bizim için numunelerdir. Bunları dikkatle dinlediğimizde kullandıkları kelimelerin Risâleden kelimeler olduğu hemen anlaşılmaktadır.
Umuma ve cemaate hitap edenler de bu noktada çok dikkatlidirler. Dinleyicinin ve okuyucunun teveccühü için özden fedakârlık yapmadıklarına şahit olmaktayız. Bunlara teşekkür borçlu olurken, bir kısım kardeşlerimizi de ikaz etmek bu sütunlarda bir vazife olsa gerek. Yazı ve konuşmalarında kullandığı kelimeler ile hiç de Risâlenin ruhuna münasip düşmeyen kelimeleri kullanarak insanların kabulünü beklemek hatasına düşmektedirler.
Kullanılan kelime insanın aynasıdır. Kelime mânâların suretidir. İçimizden geçen mânâlara, kullandığımız suret olan kelimeler ile içimizi dışa aksettirmiş oluyor, fikriyat ve zikriyatımızı bir nev’î ifade ediyoruz. O halde kullandığımız kelimelere azamî dikkat ederek sadakat çizgisinden uzak düşmemeye dikkat etmeliyiz. Lâfzımız mânâmıza mutabık olmalı, mütemmim olmalı. Suret için sireti, lâfz için mânâyı, daha kolay anlasınlar için Kur’ânî menbalı kelimeleri terk etmek isabetli olamaz.
İmanî konularda kullanacağımız kelimeler ile günlük hayatımızdaki kullanacağımız kelimelerde farklılık olabilir. Ama bu; Risâledeki kelimeyi kullanma tarzının dışına çıkmak; ne olduğu belli olmayan çoğu tuzak, uydurukca olan kelimeleri de hizmete vesile olacak diye kullanabiliriz demek değildir. Bu tarz Risâle-i Nur’un ruhuna zıttır. Sadâkate münasip düşen bir hareket değildir.
Bu konu daha önce de ifade edilmişti. Ehemmiyetine binaen bir daha ifade ederek hatırlatalım dedik.
Merhum Zübeyir Abinin “Düşün, söyle. Evvel düşün, sonra söyle. Muhakemesiz sözler kırıcı ve dağıtıcıdır” ifadesiyle evvela düşünmeliyiz, kullanacağımız kelime fikrimiz ve zikrimiz açısından fevkalâde mühimdir. Tercihimizi istikametlice yaptıktan sonra kelimemizi kullanmalıyız.
O halde şimdi kendimize soralım; kullandığım kelimeleri Üstadım kullandı mı?
Okunma Sayısı: 1859
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • DEMOKRAT

    3.7.2011 00:00:00

    Muhterem müellifin kastettiği, dilin yozlaşmaması meselesi ise doğrudur. Ancak, “Mütekellim” sıfatının bir tecellisi olarak İnsanoğlu’na bahşedilen ve ona “natık” vasfını kazandıran diller, sabit-camid olmayıp; hareketli-canlı bir yapıda ve sürekli gelişen- zenginleşen özelliktedir. Nitekim bu durumu Risale-Nur’ların dilinde de görmek mümkündür. Mesela, eski dönem eserlerinden Muhakemat’ın dili ile sonraki dönem eserlerinden Sözler’in dili farklıdır. Esasen Risale-i Nurlar’ın dil zenginliği sanıldığından daha geniştir. Dikkatli bir nazarla bunu görebiliriz. Şöyle ki; yazıda geçen “…Meselâ ‘SORUN, AMAÇ, BÜTÜN ZAMANLAR, YÖNELİK, YARARLANMAK, AŞAMA, PROBLEM, ÖRNEK, vs…” cümlesinde dikkat çekilen kelimeleri incelediğimizde: İşarat-ül İ’caz’da “…uzak bir istikbalde yapılacak yüksek bir tefsire bir ÖRNEK ve bir me’haz olmak üzere…”; 27. Söz’de “…selefin içtihadat-ı safiyane ve halisanesiyle BÜTÜN ZAMANLAR’ın hacatına dar gelmeyen efkarları olduğu halde…”; 32. Söz’de “…sual: o kadar büyük ve hali bir cennet neye YARAR? (YARARLANMAK mastarından fiil); Beyanat ve Tenvirler’de “…diğer taraftan, doğup büyüdüğü şark topraklarının sıkıntı ve PROBLEM’lerini bizzat yaşayarak gören Said Nursi…” cümleleri ile karşılaşıyoruz. Diğer taraftan “YÖNELİK” sıfatının türediği fill mastarını mesela 6. Lem’a da geçen ayet mealinde “kötülüklerden uzaklaşmak ve iyiliğe YÖNELMEK ancak Allah’ın yardımıyladır.” cümlesinde görebiliyoruz. Bu arada “SORUN, AMAÇ, AŞAMA” gibi oldukça yeni kelimelere Risalelerde rastlanmaması doğaldır. Bu gibi kelimelerin kullanımının yaygınlaşması Risalelerin telifinden sonradır. Elbette bazı kelimelerin Türkçe gramer yapısı ile uygunluğu ayrı ve ilmi bir konudur. Risale-i Nurların orijinal dilinin muhafazası ise başka bir bahis.. Değerli müellifin ‘Şimdi yevmî hayatımızda kullanılan kelimeleri, “Üstadım kullanmış mı?” süzgecinden geçirmeliyiz.’ hükmü sanırım oldukça iddialı bir husustur. Takdir edilir ki; sadece fen ve teknikteki gelişmeler sonucu ortaya çıkan sayısız yeni nesneler sebebiyle bile, günlük konuşmamızda ister istemez Üstad zamanında kullanılmayan pek çok kelimeyi kullanmak zarureti bulunmaktadır.

  • Bilâl TUNÇ

    2.7.2011 00:00:00

    Allah râzı olsun, Mehmed Bey Kardeşim... Çok önemli bir mes’elemiz, kanayan bir yaramız bu.. Kesin olarak halledilinceye kadar gündemden düşmemeli..

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı