"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

STRES BİR TERCİH MİDİR?

Kenan TAŞTAN
08 Kasım 2012, Perşembe
O kadar çok şeyden endişe ediyor ve rahatsız oluyoruz ki, bunları nasıl yeneceğimiz konusunda stres yaşıyoruz. Oysa bilimin ispatladığı şu gerçeği artık hepimiz biliyoruz: Hastalıkların % 90’ının altında stres yatıyor.

Bu sebeple iyilik halimizin başlangıç noktası, stres hakkında yeterli bilgiye sahip olmak ve stresi doğru yönetebilmek olmalı. Ancak bu stres yaşayan birine “rahat ol, kendini üzme” demekle olmuyor.
Stres hakkında ilk bilinmesi gereken stresin bir tepki olduğudur. Bu tepki yaşanmış tecrübelerimizden tutun da, zihinsel yapımıza kadar birçok faktörden etkileniyor. Bu anlamda stres bir tercihtir. Bazılarımız bunu kabul etmede zorlanır. Birçok insan başına gelen olayların, evde yaşadıklarının, iş arkadaşlarının, müşterilerin, patronun, trafiğin, hayat şartlarının kendilerini strese soktuğunu düşünürler, fakat bu tamamen doğru bir tesbit değildir.
Evet, bazen bize göre kötü şeyler olur. Eşimizle tartışırız. Sevdiklerimizden birini kaybederiz. Maddî sıkıntılar yaşar, iş hayatımızda istediğimiz verimi alamayabiliriz. Yaptığımız planları gerçekleştiremeyebilir veya işten atılırız. Hayat bu gibi örneklerle doludur. Stres hâlâ bir tercih sebebi olmaya devam eder. Çünkü “tetikleyici olay” ne olursa olsun kendi cevabımızı hâlâ bizim seçme özgürlüğümüzün olmasıdır. Kızgın olmayı, ya da duygularımızı bastırıp sessiz kalmayı tercih edebiliriz. Endişelenip stres katsayımızı arttırmayı da… Her ne şekilde davranırsak davranalım bu bizim tercihimizdir.
Yaşadığımız olaylar karşısında: “Niye bu benim başıma geliyor?” diye bir soru sormayı seçtiğimizde sanki kontrolümüz yokmuş gibi hissederiz. “Niye ben?” düşüncesi yalnızca stresin artmasına sebep olur.
Hz. Peygamber’in (asm) insan psikolojisiyle ilgili olarak hadislerinden en çok sevdiklerimden bir tanesi de, bütün hayatı özetleyen, hayatı huzur içinde yaşamamıza vesile olacak, çok değerli ve kıymetli bir sözdür. Diyor ki Efendimiz (asm): “Olan hayırlıdır.” Bir şey olduysa, vücuda geldiyse, benim aleyhime gözüküyorsa dahi, olduysa hayırlıdır.
Yaşadığımız küçük küçük aksilikler karşısında “Niye” dememeyi başarabildiğimizde, başımıza gelen daha büyük musîbetlere “Niye” dememeyi başarabiliriz. “Olan hayırlıdır” bakış açısı aynı zamanda bize iyimser bir bakış açısı da kazandıracaktır.
Günümüz de modern hurafelerden biriymiş gibi görünür “iyimser olun” tavsiyeleri. Hâlbuki en temel İslâmî öğretilerden biridir bu. Yitirilmiş olan İslâm ahlâkının da bir parçasıdır. Ne zaman ki, her işte hayır olanı aramaktan vazgeçtik, bardağın boş tarafına odaklanmaya başladı gözlerimiz işte o zaman eksenimizden kopmaya, kendimize yabancılaşmaya başladık.
İyimser olabilmek için yaptığımız her işe besmeleyle başlayıp o işi hamd ile tamamlamak şiarımız olmalıdır. Ayrıca kişinin kendine çok fazla yüklenmemesi ve elinden geleni takdire havale etmesi üzerinde ki stres yükünü azaltacaktır. Aksi halde kişinin kendine çok yüklenmesi zihinsel ve duygusal yüklere sebep olur. Bu da endişe katsayılarının yükselmesini tetikleyerek, yapılan işin de içinde bulunulan ruhsal durumun da içinden çıkılamaz bir hal almasına yol açar.
İstediğimiz bir şeyin olmamasında belki de bizim için hayır olabileceği unutulmamalıdır. Çünkü biz parçayı görüyoruz, O bütünü görüyor. Parçada kötü duran bütünde güzel durabilir. Daha doğrusu, bizim kötü gördüğümüz parçayı, bütün içinde tasavvur edebilsek, bu kez yargımızı yüz seksen derece değiştirip ona “güzel” demek zorunda kalabiliriz. En iyisi parçayı görenin bütünü görene teslim olmasıdır. Hoş teslim olmasa ne yapabilir ki?
Kişinin iyimser olması gereken konulardan biri de geçmişin üzüntüleri ve gelecek kaygısıdır. Çağın en büyük psikolojik hastalıklarının çoğu da hep gelecek kaygısı ve geçmiş üzüntüsü kaynaklı negatif düşünme alışkanlıklarından doğmaktadır. Kur'ân-ı Kerîm; Allah’a dost olanlardan ve Allah’ın da kendilerine dost olduğu insanlardan bahsederken onların geçmiş üzüntüsü ve gelecek kaygısından sıyrılmış olduğundan bahseder. Bunun en öncelikli yolunun da kulun Allah’a güvenmesi gerektiği ve imanın da bu güven ilişkisi üzerine kurulu olduğundan dem vurur.
Olumlu düşünme tavsiyeleri çoğu zaman ucuz bir Pollyannacılık repliği olarak algılanmaktadır. Fakat burada kasıt, kişinin kendi baktığı yerin hayrı arayan bir bakış olması gerektiğini vurgulamaktır. Zira hayrın kaynağı Allah’tır. Bediüzzaman Said Nursî’nin de belirttiği gibi “Güzel gören güzel düşünür. Güzel düşünen de hayatından lezzet alır.”

Okunma Sayısı: 1875
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • mustafa doğan

    10.1.2013 00:00:00

    Ey dünyaperest insan! Çok geniş tasavvur ettiğin senin dünyan, dar bir kabir hükmündedir. Fakat o dar kabir gibi menzilin duvarları şişeden olduğu için, birbiri içinde in’ikâs edip, göz görünceye kadar genişliyor. Kabir gibi darken, bir şehir kadar geniş görünür. Çünkü o dünyanın sağ duvarı olan geçmiş zaman ve sol duvarı olan gelecek zaman, ikisi mâdum ve gayr-ı mevcut oldukları halde, birbiri içinde in’ikâs edip gayet kısa ve dar olan hazır zamanın kanatlarını açarlar. Hakikat hayale karışır; mâdum bir dünyayı mevcut zannedersin.

  • mustafa doğan

    10.1.2013 00:00:00

    Ey nefis! Bil ki, dünkü gün senin elinden çıktı; yarın ise, senin elinde senet yok ki, ona mâliksin. Öyle ise, hakiki ömrünü bulunduğun gün bil.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı