"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kul Ahmet’in ceketindeki sırrı anlayabilmek

Kenan TAŞTAN
10 Kasım 2015, Salı
Toplumlar da insanlar gibi doğar, büyür ve yaşlanır ve her toplumun bu anlamda bir hafızası vardır.

Geçmişle kıyasladığım zaman yaşadığımız hayatın eskilere nazaran önümüze yepyeni sorunlar ortaya koyduğunu söyleyebilirim. Şu anda bile pek çok insan hayatını bilgisayar başında geçirirken, sanal cemaatler oluşturarak, yeni ilişki tarzları ve yeni ihanetler ortaya çıkarıyor. Sanal cemaatler kendi mudilerine yüz yüze iletişim kurmaksızın konuşmak, bedenini bir yere götürmeksizin gezinmek imkânı sağlayabiliyor. Sunduğu bu imkânlara mukabil sanal toplumun oluşturduğu yalnızlık, yabancılaşma ve rahatlık, insanları kendi mevzilerini korumaya ayarlı, küçük çıkarlarının peşinde koşan, duygusal olarak körleşmiş bir biçimde yaşamaya ve var olmaya sürüklüyor. Tüm bu sanallığın oluşturduğu mekanik ve maddeci bir ortamda ilk defa feda edilenler ise kişisel ilişkiler, aile hayatı veya duygusal gelişimimiz oluyor. İnsanın adeta “kendini tavaf eden hacı” olduğu günümüzde, ilişkiler kısa ömürlü ve yüzeysel. Toplumu oluşturan her bir birey bu erozyondan nasibini alırken erozyona uğrama sırasına göre (birey-aile-toplum) yozlaşmaya devam ediyoruz.

Bireysel anlamda bizlerin bu hale gelmesinde en çok rol oynayan etkenlerden biri başarı ve zafer anlayışımız. Çünkü içinde yaşadığımız ve adına modernite dediğimiz sosyolojik olguya göre; başarının her şeyi meşrulaştıran bir yanı var. Ve bu olguya göre kişi eğer başarı merdivenlerini tırmanmışsa, oraya hangi yöntemleri kullanarak ulaştığı sorgulanmıyor. Başarının bireye kendini diğer insanlardan üstün görme hakkı verdiği kabul ediliyor. Benlikleri kutsamanın en önemli vasıflarından biri başarı. Üniversite öğrenciyken seyrettiğim Şener Şen’in “Namuslu” filmi ironik sahneleri ile hâlâ aklımda ve anlatmak istediklerimi özetler tarzda.

Evet, başarmak ama neyi? İyi bir bilim adamı olmayı mı? Hayırsever olarak toplumun yaralarına merhem olabilmeyi mi? Dürüst bir yaşam süren yurttaş olmayı mı? Neyi başarmak? Oysa hepimiz biliyoruz ki, günümüzde bu saydıklarımı başarmanın şöhret, para ve iktidara tahvil edilebilir bir tarafı yok. Başarı; şöhret, iktidar ve paranın yollarını açtığı sürece anlamlı. İşte tamda bu tanımlamalar yüzünden günümüz başarı anlayışının altında yatan temel sorun: İnsanlar topluma, kültüre, insanlığa sunabildikleriyle değil; nalıncı keseri gibi sadece kendilerine sunabildikleriyle başarılı sayılıyorlar. O yüzden ekranın ürettiği sanal kahramanları, magazinel figürleri, cemiyet sayfası gediklilerini bir sosyal sorunun çözümünde öncülük ederken göremiyoruz. Başarılı olmanın iyi bir insan olmak anlamına gelmediği bir ortamda neyi ne kadar anlatabilirsiniz ki? Ahlakî ve etik değerlerin reel olarak başarı sayılmadığını ise hiç dile getirmiyorum bile. 

Oysa bizler bu dünyaya bir zafer kazanmaya değil bir sefer eylemeye geldik. Zamanımız kısıtlı ve mekân geçici. Ne kadar kazanırsak kazanalım tüm kazandığımız metaları, şöhretleri, etiketleri burada bırakacağımızı da biliyoruz. İşte tüm bu nedenlerden dolayı yaşadığımız hayat, çoğu zaman varılacak bir sonuç değil; süregiden spritüal bir yolculuktur. Ferüdiddin-i Attar’ın Simurg hikâyesinde dile getirdiği gibi, menzil-i maksud, bazen yolculuğun ta kendisidir. Modernitenin bize dayattığı belirli bir statü veya zenginliğe erişmek hedef olmamalı. Hedef yaşanılan anları hakkını vererek dolu dolu yaşamak olmalı. Daha dolu bir hayat yaşamak; korku, endişe ve acı gibi hoş olmayan duyguların olmamasıyla kendini gösteren, sözüm ona bir mutluluk hali değildir. Tam aksine, merhamet ve anlam dolu bir hayatı kovalamak, hayatın bütün boyutlarında incinebilirliğini kabul etmektir. Neşe kadar kederi, rahatlık kadar acıyı, güven kadar korkuyu da kabullenmektir. 

Hayatın sunduğu yegâne armağanın dünyevi zevkler olduğunu düşünen “ben tarikatı” üyeleri haline gelmeden, asıl maksadı göz ardı etmeden yaşamak ve rahmetli Barş Manço’nun “Kul Ahmet’in ceketi” parçasındaki hikmeti bilerek yaşamak olmalıdır.

Okunma Sayısı: 4861
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ayse Nur

    10.11.2015 10:43:59

    "Evet,basarmak ama neyi?" Kisiyi kendisiyle ve hakikatle yuzlestiren,yazinin en vurucu cumlesi belki,"kendini tavaf eden insan" tanimlamasiyla.. Yine geliyoruz iman-hayat-seriat duraklarina..henuz iman noktasinda sorunlu,inandigi gibi yasamadigi icin de hayat duragina varamamis egolarin diyari gunumuz toplumu.."basari" vazifeyi hakkiyla yapip,vazife-i İlahiye'ye karismamak olmaktan uzak;hedefe ulastiran her yolun mubah goruldugu makyevelist bir dusunce disteminin sarmalinda artik.. Hedefi "abdullah" olmak;tevazu,tesanud,mahviyet,acz,sefkat,fakr ve cumlesini saran tefekkur artik hedef telakki ediliyor mu?..ve bu hadefe ulasmak icin azami gosterilecek "meyl-kesb-gayret"i basari olarak tanimlanir mi?.. Tarih kendi zamanlarinda "basari" olarak addedilen hezeyanlarla dolu degil mi?.. Guzel bir yazi..tebrik ederim.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı