"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kadınlar yuvalarına dönmeli, ama nasıl?

Zeynep ÇAKIR
06 Nisan 2015, Pazartesi
Ben eski cemiyetin bir ferdi olmak isterdim.

Haremin saygın hanımefendisi, çocuklarının hürmette kusur etmekten çekindiği valide sultanı, beyinin “nur-u aynım efendim” hitabının muhatabı, bebek çağdaki çocuklarına bey ve hanım diye hitap edilen bir üslûbun nezaketiyle mest, dışarıyla işi olmayan, olduğunda çarşaf ve peçenin korumasıyla her türlü kötülükten emin, bütün saadeti aile ve mahalle çevresindeki samimî münasebetlerle çevrili olmaktan ibaret olan, nazı niyazı çekilen, kendisi de itaat ve saygıda kusur etmeyen o eski cemiyetin hanımlarının hikâyesi bizi nasıl cezbediyor... Kim inkâr edebilir?

Fakat eski cemiyetin bu hususiyetleri sağlam aile yapımız saklı kalmakla beraber, bu doğrultuda devam etmedi... Aile içinde kadın terbiye-i medeniye ve geleneğin hoyrat bazı örflerinin kıskacında kaldı... Kadına şiddet, haklarının yenmesi, aile içinde duygusal bazı yaptırımlar ve muteber olması için kırk katır mı kırk satır mı kabilinden her türlü ağır vazifeye koşturulması geleneğin kötü karnesinin tezahürü olurken, çağdaşlaşma adına, kadının kendini gerçekleştirmesi adına, bizim kültürel kodlarımız dışında bir çok yanlışın hayata aktarılmasına da şahit olundu...

Peki ev merkezli hayatın değişimine ve kadının sosyal hayata katılımına revaç verilmesi gibi bir olguya; sadece medeniyetin cazip sloganlarıyla mı gelindi. Hiç sanmıyorum...

1- Bizde kadına değer verilmesi meselesi çoğunlukla sözde kaldı... Nakarat halinde “kadın çalışmasın” sözünü tekrarlayanlara bir sormak lâzım: Bu ülkenin kadınları gerçekte şu harem kadınları gibi hanım hanımcık evde mi oturdular? Yıllar yıllar boyu meselâ Karadeniz’de iki insanın taşıyacağı yükü kadının üzerine yükleyen, en ağır yükü taşıyamazsa makbul sayılmayan, “bilirse belki itaat etmez” kaygısıyla okutulmayan, emeğinin karşılığını talep etme cür’etine değil kalkışmak, aklından bile geçiremeyen, kazandığını evin büyüğü olma hasebiyle kayınpederine teslim etmek zorunda olan kadınların hem de köle düzeninde çalıştırıldığını bilmez misiniz?

2- Devrin ağır çalışma şartlarından ötürü kadınca zerafetin ne olduğunu bile bilmeyen, gecesi gündüzüne karışan, iş makinesi muamelesi gören kadınlar... İslâmın “mehir hakkı”nın ne olduğundan habersiz, elinde kolundaki 2. gün elinden alınan kadınlar...

3- Biraz itiraz edecek olsa ne naşizeliği ne hayırsızlığı ve ne de duymadığı hakaret kalmayan kadınlar...

Karadeniz yaylalarında sığırların peşinde koşarken bebeğinin beşiğini kaynanasının salladığı, kocasının gurbetlerde onca nüfusa nafaka sağlamaya çalıştığı kadınlar... Ya da yayla gibi kuş uçmaz kervan göçmez tekinsiz yerlerde; bir genç kız olarak kalması mahzurlu sayılmayıp, çarşıya inmesi büyük olay sayılan, belki de evlenene kadar kasabasını hiç bilmeyen, fakat kendi emeğiyle erkek kardeşi büyük adam olsun diye okutulan genç kızlar. Nereden bakarsanız şehirli hanımlardan çok uzak ve ortaçağ kanunlarının kendilerine reva görüldüğü kadınlar...

4- Fakat işte bu kadınlar yine de büyük bir tevekkül ve dirayetle aile gemisini sürdürüp halinden şikâyet etmemekle de kahraman oldular. Hiçbir akımın tesiri onları aile düzenini bozacak tavırlar almaya sürüklemedi.. Çünkü İslâmî terbiyeden gelen ahlâkî seciye bu milletin hanımlarında böyle tezahür edegeldi...

5- Zaman içinde şehirlere göç başladığında da bu kez aile bütçesine katkıda iktisat destanı yazan yine bu kadınlardı. Evin ekonomisine katkıda bulunmak için dikiş diken, dantel işleyen el harçlığıyla olsun beyine destek olan hanımlardı onlar. Bu devir annelerimizin devri; bizim yetiştiğimiz ortam idi..

6- Daha yakın zamanlara gelince çocuklarını okutmak istedi bu hanımlar. Kız evlâdının da bir mesleği olsun istedi, kendileri gibi cahil olmasınlar istedi. Fakat bu talebi dinin emirlerine uygun bir şekilde olsun da istedi... Farkındaydılar İslâmın kadına verdiği değer ile cemiyetin algılarının aynı düzlemde gitmediğinin. Erken yaşta evlenip büyükşehire gelen hanımlar da “biz de bir şey yapalım eve katkımız olsun” istediler... Köy yerine benzemiyordu şehir, ihtiyaçların ardı arkası kesilmek bilmiyordu... Merdiven silen, tekstilde çalışan, bazı işletmelere yemek yapan, çocuk bakan hanımlar... Fakat bundan daha fazla bir istekle kendilerini yetiştirmek donanımlı olmak ta istediler... Kur’ân kurslarından beceri kurslarına kadar her yerde görülen kadın fazlalığı bu güçlü talebin manidar göstergesidir...

7- İşte şimdi bu bahsettiğimiz kadınların kızları tesettürleriyle tahsil yapıp meslek edinmekle bütün bu dayatmalara adeta meydan okudular... Toplumda dinî değerlere sahip çıkan yeni bir genç kitlenin hayatın her alanında hem de başarılı bir şekilde yer aldığı görüldü...

8- Kızların bu azimli ve aile yapısına ters düşmeyen donanımından ötürü; dün “bozulurlar” korkusuyla hanımı ve ailesini büyük şehire getiremeyen babalar da tutumlarını değiştirip bugün ülkenin en uç köşesine göndermekte beis görmediler... Tahsil hayatı engellenen kızların mücadelesinde sonuna kadar arka çıktılar, okutmanın bir yolunu illa ki buldular... Ama hiçbir zaman “ne yapalım evde otursun” demediler; bu destekle kızlar o boş geçen yılları bir şekilde başka bir faaliyetle kendilerini yetiştirmek için kullandılar... Manevî yönden güçlenmek için dinini öğrenmek için büyük bir cehd içine girdiler...

9- Böyle bir birikimi şimdi de mesleklerini icra ederken kullanıyorlar... Evet bu memleketin manevî sigortası olan cemaat ve tarikatler ve hususen mensup olduğumuz Risale-i Nur hakikatlerini hayatının üssül esası yapmış toplumun her seviyeden insanı ve tabiî ki hanımları cemiyet içinde bu kez aktif bir vizyon ile dinamik bir şekilde yer alıyorlar... Eskinin ezik ve dışlanmış Müslüman portresinin tam tersi bir duruşla hem de...

10- Sizi temin ederim galiba bir eve dönen benim.Meslekî birikimini 2 çocuğuna feda eden; tek maaşlı beyine destek olmak için evini pansiyona verip bütün yazı en ağır bir iş yaparak geçiren de, kanaatkâr olmanın nasıl bir talim olduğunu en az şu yukarıda yazdığım hanımlar kadar bilen de... Fakat ne var ki artık benim dışımda okumuş hiç bir hanım ve komşularımdan ekseri evde oturmuyor... Çat kapı komşuluklar, bir kahve içimi sohbetlere bile çoğu kez imkân bulunmuyor...

11- Ve her geçen gün sayısı artan bu imanlı ve gayretli genç kızlarımız öyle ümid ediyorum ki iman hakikatlerinden aldıkları terbiyenin tesiriyle Asr-ı Saadet dönemi yuvalar kurmayı cidden hak ediyor...

12- Dün annelerinin feragat ve fedakârlığını bu kez doğru bir şekilde kullanma bahtiyarlığına ermiş bir şekilde... Hanımları yuvadan çıkaran o meş’um argümanların barikatlarını aşarak bu zamanda Asr-ı Saadet hanımlarının vizyonunu üstlenmiş bir şekilde... Evet kadınlar yuvalarına dönüyor; ama bu kez mimsiz medeniyetin dayatmalarından da geleneğin acımasız yaklaşımlarından da azade bir zaferle...

13- Kısacası bu şuurdaki kadınların cemiyette var olma talebi ile Hz. Üstadın dikkat çektiği tehlikeli hal ile bir irtibat kurmak bence ehl-i iman genç kızlarımız ve hanımlarımıza haksızca bir yaklaşım olduğu için ma’kes bulmuyor... Bilmediğiniz başka bir şey de var ki hanımlar arasında bile artık öyle akşama kadar evinin işi-gücü ile uğraşan sosyal hayata karışmayan, diyelim ki dinî hizmetlerde bile evi gerekçe gösterip kenara çekilen hanımlar makbul sayılmıyor... Evler eski evler o kadar değil ki çocuklar bile nine-dedelerle büyümüyor... Onların güzel ahlâk sahibi olması için birçok şefkat kahramanı genç kız-hanım cehd içinde çalışıyor... Kaybolan mahalle kültürünün alternatif inşası bu kez sosyal bir çok aktiviteler ile sağlanmaya çalışılıyor... Diyeceğim o ki bir çok hanım evlerinden hayır yarışı için çıkıyor... Gözlemlediğim bir başka can alıcı ve acıtıcı bir gerçek de şu ki; hürmet görmemiş horlanmış olmanın yaralarını sarıyor bir çoğu; aklı başında ve cemiyette saygın konumda olan evlâdından ötürü gurur duyuyor...

Hem hiç anlamadığım başka bir şey, bizde erkekler; bu merhalelerden geçip kızını okutmuş ve bir çok erkek diplomalı ve maaşlı kız aradığı halde neden her fırsatta okumuş oldukları için tevbe istiğfar ettirmeyi bekler şekilde aforozcu bir yaklaşımla bu cümlenin arkasına sığınıyor?

“Mim”siz medeniyet, tâife-i nisâyı yuvalardan uçurmuş, hürmetleri de kırmış, mebzul metâı yapmış. Şer’-i İslâm onları

Rahmeten dâvet eder eski yuvalarına. Hürmetleri orada; rahatları evlerde, hayat-ı âilede. Temizlik zînetleri;

Haşmetleri hüsn-ü hulk, lûtuf ve cemâli ismet, hüsn-ü kemâli şefkat, eğlencesi evlâdı. Bunca esbâb-ı ifsad, demir sebat kararı

Lâzımdır, tâ dayansın. Bir meclis-i ihvânda güzel karı girdikçe, riyâ ile rekabet, hased ile hodgâmlık debretir damarları.

Yatmış olan hevesât birdenbire uyanır. Tâife-i nisâda serbestî inkişafı, sebep olmuş beşerde ahlâk-ı seyyienin birdenbire inkişafı.

Şu medenî beşerin hırçınlaşmış ruhunda, şu sûretler denilen küçük cenazelerin, mütebessim meyyitlerin rolleri pek azîmdir; Hem müthiştir tesiri.

Memnu’ heykel, sûretler, ya zulm-ü mütehaccir, ya mütecessid riyâ, ya müncemid hevestir. Ya tılsımdır; celb eder o habîs ervâhları. (Sözler, Lemeât)

Okunma Sayısı: 4083
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • R.Kalyoncu

    25.4.2015 23:44:20

    İslȃm'da kadınların eğitimi ve çalışmasına engel bir hüküm yoktur. Bütün mesele, onlar için şer'i ölçülere uygun bir ortamın sağlanmasıdır. Diyanetin web sitesinde, “Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı” sayfasında, “Kadınların İş Hayatında ve Yönetimde Yer Almaları” başlığı altında bu mesele etraflıca incelenerek karara bağlanmıştır. O kararda; “Hz. Peygamber devrinden itibaren kadınlar, öğretmenlik, memurluk, doktorluk, hemşirelik, zabıta memurluğu gibi çeşitli özel ve kamu işlerinde çalışmışlardır. Nitekim Hz. Ömer, Medine pazarına Şifa b. Abdullah'ı denetim görevlisi olarak tayin etmiştir.” şeklinde bir bilgi yer almaktadır. Kanaatimce, Bediüzzaman Hz.lerinin ikazı; sokaklarda serkeşçe açık saçık gezip, fitne fücura sebep olan kadınları yuvalarına dönmeye davet mahiyetindedir. Yoksa o ikazdan “kadın sokağa çıkamaz ve çalışamaz” gibi yanlış bir hüküm çıkarmak, Talibanvari ehl-i sünnet harici müfrit fikriyata revaç vermek olur.

  • A. AYDIN

    7.4.2015 18:54:20

    "Kadını sokağa çeken medeniyet kadar ona evi dar eden gelenekler ve erkekler de suçludur" mesajına elbette katılıyorum. Ama yazı örgüsü "dışarıda çalışan kadını kahramanlaştıran" bir şekle büründüğünden bu tesettürü "şer'î midir" diye test edelim mi? Tilkilerin kol gezdiği vadilerde, tavuklara özgür olabileceklerini ve kendilerini koruyabilecekleri vaadeden bir anlayışa karşı şunları soruyorum: 1. Bir şeyin zararı menfaatine galebe ederse o şey maslahat ve muteber olabilir mi? 2. Mazbut ve miktarı muayyen olmayan bir şey hükme illet ve medar olur mu? 3. Şehirli kadınlar köylü kadınlara kıyas edilir mi? 4. Problem, fıtratı geliştiren bir eğitim mi, yoksa "erkekleştiren" ve "sekülerleştiren" bir eğitim mi? 5. Maslahat ve hikmetler illet yerine ikame edilir mi? 6. Nazarı, evvela ve bizzat saadet-i dünyeviye olan bir ictihad semavî olur mu? 7. Büyük bir selin hücumunda tamir için duvarlarda delikler açılır mı? vesselam...

  • Zeynep Çakır

    7.4.2015 17:14:00

    Şuurlu ve imanlı bir genç kız, hayatının her alanında olduğu gibi ilim ve meslek talebini de Kur'an ve sünnet ölçülerine uydurur, evliliğini de bu şuurla bina eder, ben üniversite çevresinde tanıdım böyle arkadaşlarımı ve şimdi medresetüzzehra bilinciyle eğitim alan kardeşlerimiz de böyle güzel bir anlayışla yuva kuruyorlar diyorum ... Ben imani hürriyetin havasını soluyanların içtimai hayatın içinde de kendilerini koruyabildiklerini düşünüyor ve görüyorum... Evet göze batan onca tezatların cazibedar fitnelerin içinde böylesi gençlerin varlığı ümidimi arttırıyor...zaferle dönmekten kastım budur inancım da tamdır...

  • Lemânur

    7.4.2015 10:36:17

    Basir bey bu hamur çok su götürür. Herkes ayrı pencereden bakar.İlimlerin şahı iman ilmidir doğru fakat bir bayan için diğer ilimlerinde olması lazım Üstadımızın ifadesiyle din ve fen bilimlerinin bir arada verilmesi Hem siz erkekler bektaşi yaklaşımı sergiliyorsunuz bir bayanın erkek doktora gitmesine kıskanıyor zorluk çıkarıyorsunuz hemde sadece din ilmini örnek veriyorsunuz bırakın din ilmini koyan yüce Sultanın isimlerinin tecelilerini kadınlarda yerine göre mesleklerinde ortaya çıkarsın hem sizede kolaylık olsun ki kadınlar rahatlıkla bayan doktora gidebilsin. Ben ifrat derecesindeki duygularımızın sünnet-i seniye yolunda istihdam edersek herşey güzel olur diye ifade ettim

  • A.Basir

    6.4.2015 18:39:38

    Kat'iyyen bil ki: Hilkatin en yüksek gayesi ve fıtratın en yüce neticesi iman-ı billahtır. Ve insaniyetin en âlî mertebesi ve beşeriyetin en büyük makamı, iman-ı billah içindeki marifetullahtır. Cinn ü insin en parlak saadeti ve en tatlı nimeti, o marifetullah içindeki muhabbetullahtır. Ve ruh-u beşer için en hâlis sürur ve kalb-i insan için en safi sevinç, o muhabbetullah içindeki lezzet-i ruhaniyedir. Mektubat - İnsan, saray gibi bir binadır; temelleri, erkân-ı imaniyedir. İnsan, bir şeceredir; kökü esasat-ı imaniyedir. İmanın rükünlerinden en mühimmi, İman-ı Billah'tır; Allah'a imandır. Sonra Nübüvvet ve Haşir'dir. Bunun için, bir insanın en başta elde etmeye çalıştığı ilim; iman ilmidir. İlimlerin esası, ilimlerin şahı ve padişahı; iman ilmidir. Sözler

  • nazmi

    6.4.2015 18:13:48

    Zeynep Hanım konuyu her yönüyle değerlendirmişsiniz. Tebrik ederim. Biraz iyimserlik açısından bakmışsınız. İnşaallah kızlarımız hep bu şuurla dışarıdadır. 12. Maddede yuvalarına zaferle dönenler kimler nerdeler tam anlayamadım özür dilerim

  • Lemânur

    6.4.2015 16:41:43

    Bu medeniyet-i hazıra, beşerin yüzde seksenini meşakkate, şekavete atmış, onunu mümevveh (hayalî) saadete çıkarmış, diğer onu da beyne beyne (ikisi ortası) bırakmış. Saadet odur ki, külle, ya eksere saadet ola. Dindar erkek ve kadın şimdiki medeniyet-i hazıranın fantaziyeleriyle meşgul. Herkes elinde akıllı telefon kurbanı olmuş kimsede feragat yok. Bencillik ayuka çıkmış. Herkes aslına dönmeliki bu sorunlarda ortadan kalksın. Sünnet-i seniye yolu rehberimiz olmalı.Fakat bazı erkeklerde çalışan hanım istiyor istiyorsa ceremesinide çekecek.

  • Lemânur

    6.4.2015 16:35:23

    Nasretin hocanın meselesi gibi. Yazarda haklı, Yorum yapanlarda haklı bende haklıyım.İlim talep etmek müslüman kadın ve erkeğe farzdır. Erkekler kendilerinden her konuda üstün kadınları sevmezler. İkinci olarak pasif ve beceriksiz kadınlardanda kaçarlar bunun vasat yolunu bulmaya gelince malesef bu zamanda azdır. Ya ifrattır yada tefrittir. Tefrit olanıda çok azdır. Bu zamanda mütedeyyin erkekte eşine olan görevini aksatıyor hakeza kadında aynı denge yok. Erkek emanete hakkıyla riayet etmeyince kadında kendine verilen Kurân'i hakları yanlış kullanıyor. Halbuki iki cinsde kendine verilen haklara hakkıyla riayet ettiği takdirde ne güzellikler doğacak. Ben kadın olarak çocukların annesinin yanında büyümesinin taraftarıyım. Mecbur kalınmadıkça kreşe hayır. Gençler bıraksınlar Anneanneler ve babaanneler âhiretlerine çalışsınlar. Aza kaanat etmeyen çoğu bulamaz.

  • GAZİ

    6.4.2015 14:27:25

    Aslında söylenecek çok şey var ama satırdan konuşalım: Hem nasılki bir cazibedar, sefihane ve sarhoşane şaşaalı bir eğlence bulunsa, çocuklar ve serseriler gibi büyük makamlarda bulunan insanlar ve mesture hanımlar dahi o cazibeye kapılıp hakikî vazifelerini ta'til ederek iştirak ediyorlar; öyle de, bu asırda hayat-ı insaniye, hususan hayat-ı içtimaiyesi öyle dehşetli fakat cazibeli ve elîm fakat meraklı bir vaziyet almış ki; insanın ulvî latifelerini ve kalb ve aklını, nefs-i emmaresinin arkasına düşürüp pervane gibi o fitne ateşlerine düşürttürüyor. Kastamonu - 104

  • çavdari

    6.4.2015 12:23:29

    Tam bir çıkmaz. Kızların okuması çok güzel (İslama uygun ortamda ve şartlarda) ama çalışması nasıl? Çoğu zaman yabancı erkeklerle teşrik-i mesaiye mecbur, aynı durum erkek için de hasıl oluyor. İki uçlu bir kılıç. Okumasa "evde oturmak için mi okudum vesvesesi". Acaba kızlar hem okusa hem de evde oturmadan ve ev işleri aksatmadan gerek cemaatler ve gerek başka sosyal faaliyetlere katılsa topluma katkılar sunsa? Bu sefer de para kazanamayacak ve para harcamak zorunda kalacak. Bu sorunlara cevap varsa bekleriz, zira aklımı kurcalar durur.

  • çavdari

    6.4.2015 12:23:05

    Tahlili okurken hayatım film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti, zira anlatılan kadın portrelerini bizzat gördüm köyde doğup büyümüş ve şehre taşınmış bir genç olarak. Yazının sonucunu ve önerdiği görüşü tam anlamamakla beraber günümüz kızlarının büyük ikilemle karşılaştığı yadsınmaz bir gerçek. Okumasa basit tabirle "koca bekleyecek" ve bazıları nazarında maalesef daha düşük bir konum kendisine atfedilecek, okuyunca da "ben bunca sene boşuna mı okudum" deyip iş arayacak, iş bulacak sonra evlenip çocuk sahibi olunca ya babanne ya annanne çocuğa bakacak bir müddet kendisi işine giderken.

  • Okur

    6.4.2015 11:26:28

    Asli vazifesi Dindar ahlaklı Evlat yetiştirmek olan kadın dindarlıktan, ahlaktan uzaklaşınca , bir de kreşlere atıp çocuklarını günümüz dinden uzak islam ahlakından uzak gençler "yetişti.". Derhal kadınlar tekrar "kadınlaşmalı" ve "dindarlaşmalı" ve acilen "evlerine dönmeli". Ehl-i dalaletin "feminizm" akımının aile hayatını bozmak için dehşetli bir oyun olduğunu anlamalı ve bu oyuna gelmemelidirler.

  • Okur

    6.4.2015 11:26:17

    Ekser itibarı ile Erkeklerin kadınları değil kadınların erkekleri ezdiği devirlerdeyiz..Evlilik aşamasında her erkek saçma sapan gelenek görenek belasıyla cebinden binlerce TL israf etmeye mecbur edilir olmuş. Gençlere maddi destek için takılan düğün takıları "kadına takılıyor, kadının malıdır" gibi başka bir saçmasapanlığa inanılıyor. Akşam risale derslerine karısının "yine mi geç geleceksin" dırdırlarından bıkıp, sırf laf etmesin diye gelemeyen yüzlerce erkek var.. Ve bir mesleği olsun diyerek "şefkatli anaların" zorlamasıyla kemalist devlette okutulup meslek sahibi olup ahlakları giden, iffetleri giden, erkekleşen kadınlarla doldu vatanımız..

  • M.YILMAZ

    6.4.2015 11:10:02

    Sayın zeynep çakır hanımefendi; Bir taraftan üstadın: “Mim”siz medeniyet, tâife-i nisâyı yuvalardan uçurmuş, hürmetleri de kırmış, mebzul metâı yapmış. Şer’-i İslâm onları, Rahmeten dâvet eder eski yuvalarına. Hürmetleri orada; rahatları evlerde, hayat-ı âilede. Temizlik zînetleri; vecizesini aktarıp diğer taraftan da kendinizce çok masum sayabilecek sebeplerle kadınların iş hayatına atılmalarına kapı mı aralıyorsunuz? Mesajınız alınamadı...

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı