"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Siz! Beylerinizden ne çok şey bekliyorsunuz?

Zeynep ÇAKIR
10 Aralık 2014, Çarşamba
Geçenlerde çok sevdiğim, 80 yaşlarında bir teyzem; akşam vakti Üsküdar’dan karşıya yalnız geçeceğime çok şaşırdı:

Ben bir yerden bir yere tek başına gidemem biliyor musun, hayatımda hiç gitmedim. Rahmetli amcan pazara bile çıkarmaz, ne lâzımsa ben alırım derdi; ben onun için pazar bile bilmedim... Pazarcıların; senin hatırın için şu kadara olur demesinden hanımıyla lâubali bir konuşmaya girmesinden rahatsız olurmuş...

Ve bir başka geçen gün; bir arkadaşımı gördüm: -Görünmüyorsun dedim. Sorma dedi, kayınvalidem düştü, ayağı alçıya alındı, evde klozet te yok; yaşlı kadın rahat etsin diye kış günü banyo tadilatı yaptırdık; üstüne eşim de hastalandı... Çıkamıyorum, ama tabiî ki arkadaşları ve ders ortamlarını özlüyorum....

İlk örnekte; hanımların ekserisinin dışarı hayatını bilmediği bir hayat tarzından gelmiş olmanın kabullenişliği var, diğerinde vazifesini fedakârca yapan bir hanımın; ihtiyaç duyduğu bir şeyden eksiklik duyma pahasına engellenme hali...

Hanımların evde olduğu eski devirlerde herkese kendine düşen görevi yapma bilinci ve ev halkının kalabalıklığından ötürü teavün ve tesanüde dayalı bir iş bölümü vardı...

Şimdiyse evde olan hanımın başında ev halkının yapacağı işler bedeline iş düşüyor... Evde yardım alacağı evlât, kardeş vs. gibi kimseleri bulunmayan, “Birazcık kollasan da iki dakika şuraya kadar gitsem” diyecek lüksü bile olmayan, bıraktığında evi de sanki sırtında taşıyan hanımlar; ne kadar evinin hanımı sizce...

Geçmiş bir olayla bağlantılı bir örnekte kendi annemden vereyim: Birkaç hanım, beylerin ilgisizliğinden şikâyet ve bunu tahkim amaçlı misal üstüne misal eklemenin hızında ve “kara bahtım kem talihim” ivmesini arttıran koyu bir muhabbetin kıvamında iken araya girdi ve, “Siz gençler; beylerinizden ne çok şey bekliyorsunuz? Bizim için evini ocağını bilmesi, bizi küçük düşürmemesi, büyüklerimize hürmet etmesi yeter de artardı. Erkekten kadın işi beklemek hem acizlik hem de kadınların dünyasında da acayip karşılanan bir şeydi... Eski köye yeni icat çıkarmayın” tarzı bir rest ile hem konuyu hem de ağzımızı kapadı...

Amma velâkin; ağzın kapanması ile konu kapansa kapatalım... İçten içe surda gedikler açılıyor, bugünün hanımları beylerinden sadece evine kuş misali taşımaktan fazla olarak, yüklerini biraz hafifletmek için ev işlerinde de yardım istiyor. Kastımız evin temizliği, yemeği vs değil; eve ait, çocuklarla geçirilecek zamanla ilgili herşey bu isteğin şümulüne giriyor.

Değişen zaman içinde hayat tarzları, uğraşlar, kadın ve erkek meşgalelerinin mahiyeti de değişti ve bu değişimin seyrinde de ister fısıltı halinde ister aşikâr beklentileri getirdi kaçınılmaz olarak...

Değişmeyen ve ihtiyacımız olan şey Şeriat-i Garra’nın teavün ve fazilet iklimine sığınmak, kaba hoyrat bir hak arayışından uzak olarak sadece zayıf olan hanımına; geleneklerin taassubundan arınmış bir himmet elinin uzanmasını beklemek... Çok şey mi istiyoruz?

Çalışmayan üç çocuklu bir hanımın günlük serüveni; 3. çocuk engelli... Nasılsın, N’apıyorsun diyorum..

Hiç diyor, ne yapayım? Saat 10-11 arası çocuğu spora getirdim. 12-13 arası özel eğitim. 14-15: havuz-yüzme, 15-17: masa tenisi, (bu saydıklarına diğer günler okula götürüp orada beklemesini ekleyelim, çünkü diğer anneler gibi kapıya bırakıp paydosta alma lüksünden (!) bile mahrum...) Evden çıkarken birşeyler yapmaya çalıştım... Dönünce benden önce eve dönüp yemek bekleyenlere koşuşturacağım... Belki akşam bir yarım saat dinlenmek nasip olursa canıma minnet... 

Bu uç örnek kadar zor şartlarda olmasa da; şehir hayatının zorluğunda, çocukların peşinde okul kapıları, çarşı pazar, doktor randevuları içinde akıp giden rutin koşturmaların içinde, beylerin imdada koşmasını beklemek çok lüks mü sayılmalı sizce de?

Evet bugünün hanımları bedenen ağır işler yapmıyor, evlerde her türlü konforu yaşıyorlar gibi görünüyor.. Fakat komşuluk ilişkilerinin çok zayıfladığı; candan seven dostlarının ise zaten aynı şartlar kendi başlarında olduğu için başlarını kaşıyacak zaman bulamadığından, imdada koşamadığı günleri yaşıyoruz...

Eski hanımlar sırtına bağlayarak tarlaya götürürmüş evlâdını, bebeğini bırakıp bir markete koşturacak kimse bulamıyor bugünün hanımı...

Evine bağlı dünün hanımı ile evine bağlandırılmış bugünkü arasında da çok fark var... Biri alıştığı bir çevrede kollektif hayatın içinde halletmiş her zorluğu... ben eve hapsoldum duygusu yaşamamış, sosyalliği; tarlası, akraba ziyareti, babaevi gidişleri her neyse o sistemin içinde devam edegelmiş. Çocuğunun beşiğini sallayanı, çorbasını karıştıranı, ocağını tüttüreni her daim bulmuş, niye beyinin başını ağrıtsın?

Öyleyse okul, meslek, yetiştiği muhit, alıştığı herşeyi bir kenara bırakıp; evde çocuklarına bakmayı tercih edenin ev kavramına yüklediği anlamın farklı olması, evde oluşun bazen birçok şeyden mahrumiyet anlamına geldiğini onlardan duymak  neden tuhaf kaçıyor?

Artık evlerde büyükler yok, bizim geleneğimizde hizmetçi bakıcı gibi durumlar da yok mesabesinde... Hele evde oturan kadın için (ki; bu söylediğim Arap hanımlar için sıradan rutin bir şey) imkânsız ve absürd aklından bile geçirme tadında bir ütopya...

Peki nasıl olacak, yardımsız kervan nasıl yürüyecek... Evin hanımı hasta olduğunda, ya da zarurî bir sebepten ötürü evden ayrıldığında ev nasıl çekip çevrilecek... İnsan en ilk kendi ehlinden istemez mi medeti?

Bir hanımın saygısı ve şefkatinden ötürü fedakârca her işi yapması başka, evde oturuyorsun yapacaksın tabi işin ne, tarzı dayatmanın gölgesinde didinmesi bambaşka birşeydir... Bütün bu kargaşa ve karmaşa arasında en güzel yol gösterici de sünnet eksenli hayat tarzını aile dayanışmasının içine almaktır.. Sizin en hayırlınız, hanımlarınıza hayırlı olanınızdır mesajına kulak veren bir beyin kılıbıklık - kazaklık sarkaçlarının girdabında debelenmesine mahal kalır mı?

-Kadınlarınıza eziyet etmeyin! Onlar, Allah’ın (cc) sizlere emanetidir. Onlara yumuşak olun, iyilik edin! [Müslim]
-Müslümanların en iyisi, en faydalısı, hanımına en iyi, en faydalı olandır. Sizin aranızda hanımına karşı en iyi, en hayırlı, en faydalı olan benim. [Nesai]

-Hanımının ve çocuklarının haklarını ifa etmeyenin namazları, oruçları kabul olmaz. [Mürşid-ün-nisa] hükümlerine inkıyad edenin yuvasında rahmet esintilerinin ferahlığı hissedilmez mi...

İşte Asr-ı Saadet şahidlerinin anlatımı ve Hane-i Saadetten Peygamber Efendimizin (asm) yardımlaşma hususundaki ahlâk-ı âliyesinin parlak misalleri:

Kendisini kimseden üstün tutmazdı. Bir yolculukta, bir koyun kebâbı yapılacağı zaman, biri ben keserim dedi. Bir başkası, ben derisini yüzerim dedi. Diğeri, ben pişiririm dedi. Resûlullah da, ben odun toplarım deyince, “Yâ Resûlallah! Sen istirâhat buyur! Biz toplarız” dediler. 

-Evet! Sizin herşeyi yapacağınızı biliyorum. Fakat, iş görenlerden ayrılarak oturmak istemem. Allah, (cc) arkadaşlarından ayrılıp oturanı sevmez- buyurdu. Kalkıp odun toplamaya gitti. 

Söküklerini, yırtıklarını kendi de yamar, koyunlarını kendi de sağar, hayvanlarına kendi de yem verirdi. Çarşıdan satın aldığını eve kendisi götürürdü. Yolculukta hayvanlarına yem verir, bâzan tımar da ederdi. Bunları bâzan yalnız yapar, bâzan da hizmetçilerine yardım ederdi.

Ezvac-ı tahiratına da sorulmaktan geri kalınmayan, merak edilen aynı hususu şu sözlerle aydınlatıp teyid ediyor Hz Aişe: “Herkes evinde ne yaparsa onu yapardı. Elbisesini yamar, ayakkabısını tamir eder, koyunları sağar, kendi işini kendi yapardı.” (Müsned VI, 49, 241)

Rahmet müzahemetten uzaktır. Ne hanımın; yardım et diyen mecburiyetçi tavrı  insanî ve İslâmî nezakete uygun ve ne de bugün bazı erkeklerin havaleci bir rahatlıkla kadınlara yük yüklemesi himayetkâr olma vasfının şanına uygundur. Evlâtların bile yurdun, hatta birçok ailede dünyanın çeşitli köşelerinde olup, isteseler de hemen koşmaya muktedir olamadıkları bir vasatta; halin, ahirini de düşünüp; beylerin, ellerini işe korkak alıştırmamaları tavsiye edilir. Haydi bırakın şehirleri de; bugün köylerdeki yalnız ana-babalar hayatın yükünü nasıl göğüslüyorlar sanıyorsunuz?

Okunma Sayısı: 2649
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı