"Gerçekten" haber verir 24 Kasım 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Basından Seçmeler

M. Kemal: Biz maymunuz, düşüncelerimiz insandır

Vülgermateryalİzmİn Osmanlı/Türk serüveninin bir sonraki aşaması olan erken Cumhuriyet döneminde gerçekleşen temel farklılık bu ideolojiye siyasete egemen olan lider kadrosu tarafından gösterilen ilgidir. Vülgermateryalizmin İkinci Meşrutiyet Dönemi’ndeki yükselişi ve kazandığı popülerlik, Cumhuriyet kurucularının bir bölümünün de bu düşünce sistemine ilgi duymalarına yol açmıştı. Bunlar arasında Cumhuriyet’in kurucusu Mustafa Kemal (Atatürk)’ün de bulunması, kendisinin erken Cumhuriyet ideolojisinin oluşumunda oynadığı öncü rol göz önüne alındığında, son derece önemlidir.

(...)

Mustafa Kemal, Madde ve Kuvvet’in Dimağ ve Ruh, Tefekkür ve Vicdan bölümleriyle Charles Letourneau’nun Science et matérialisme adlı popüler materyalist kitabının “Düşünce ve Ruh” bülümünden yapılan Fenn-i Ruh (1911) adlı bir derlemeyi okumuş ve Büchner’in fosfor ile düşünce üretimi arasındaki bağlantıyı ele alan tahlili ilgisini çekmişti. (...) Mustafa Kemal sadece Büchner’i değil, başta Haeckel’inkiler olmak üzere vülgermateryalizm, natüralizm ve pozitivizmin tüm tezlerine karşı Şehbenderzâde Ahmed Hilmi tarafından yazılan bir reddiyeyi (Allah’ı İnkâr Mümkün müdür? Yahud Huzur-i Fende Mesâlik-i Küfr, İstanbul, 1327 [1911]) de 1916 yılında okumuş ve “bu incelemede bilim ve fenne dayananlar[ın] kabul edilebil”eceği yorumunu yapmıştı.

(...)

Mustafa Kemal, Herbert George Wells’in The Outline of History eserinin (1920) Fransızca tercümesini (1925) okuduğunda kitaptan fazlasıyla etkilenerek derhal Türkçeye çevrilmesi talimatını vermişti. Bir hayli kapsamlı olan çalışmanın tercümesinin süratle bitirilmesi için bölümler ayrı ayrı çevirmenlere verilerek deneme 1927-1928 yıllarında beş cilt halinde ve Cihan Tarihinin Umumî Hatları başlığı altında Maarif Vekâleti tarafından yayınlanmıştı. Mustafa Kemal’in bu Türkçe baskıyı (kitaba verilen ehemmiyet nedeniyle İngilizce orijinal baskının iki nüshası da Mustafa Kemal’in hususî kütüphanesi için getirtilmişti) daha büyük bir dikkatle okuduğu ve ondan fazlasıyla etkilendiği eserin pek çok sahifesinin altını çizmesi ve kenarlarına, bâzıları oldukça uzun, notlar yazmasından anlaşılıyor. Mustafa Kemal’in Nutuk’da atıfta bulunduğu ve zikredilen eseri nedeniyle “müverrih” olarak tavsif ettiği, nâdir yabancı yazarlardan birisi olan Wells, deyim yerindeyse, on dokuzuncu asır vülgermateryalizmini, düşünülebilecek en popüler haliyle, yirminci yüzyıla taşıyan şahıstı. Nitekim ilginç kurgubilim romanları da yayınlayan bir bilim tarihçisi olan ve materyalizmin 1780-1955 döneminde Alman edebiyatına nasıl yansıdığını inceleyen Peter Smith, Büchner’in Madde ve Kuvvet’indeki temel tezin yeni asra Wells tarafından taşındığını belirtmektedir.

(...)

Mustafa Kemal’in Wells’i okuduktan sonra yaptığı “İnsanlar sürüngenler gibi sudan çıktıkları için ilk atamız balıktır. İşler daha ilerledikçe o insanlar primat zümresinden türediler. Biz maymunuz, düşüncelerimiz insandır.” benzeri tespitler aslında Wells’in, tıpkı Büchner gibi, Huxley aracılığıyla, Haeckel’den, bilhassa Die Radiolarien (1862)’den, alarak uyarladığı, rekapitülasyon kuramına dayalı evrim şemasının dile getirilmesiydi. (Aynı tez Wells’den neredeyse aynen tercüme edilerek resmî ders kitaplarına da konulmuştu: “Filhakika rüşeymî hayat ile cenin hayatı devirlerinde insan, evvelâ bir balık olacakmış gibi başlar; yerde sürünen hayvanları hatırlatan birtakım şekillerden geçer; . . . [h]ulâsa insanlar, sularda kaynaşıp çırpınan bir mevcuttan, çok yavaş yürüyen bir tekâmülle, bugünkü şekle geldiler.” Tarih I[ 1931], s.5) Zaten Wells’in kitabının ilk bölümlerine ait taslakları Haeckel’in tezlerinin İngiltere’deki en önemli savunucusu, “Huxley’in Bulldog”u lâkablı, Sir Ray okumuş ve düzeltmişti. Pek tabiî Cumhuriyet’in kurucusu bu tür bir düşünce gelişimi tahlili yapmıyor, konunun detaylarına inmiyordu; ama kendisinin Huxley-Haeckel temelli materyalist tarih yazımına duyduğu ilgi âşikârdı. Nitekim Wells’in eserinde ileri sürdüğü temel fikir henüz rüşeym halinde bulunan Türk Tarih Tezi ile harmanlanarak liselerde okutulan ders kitaplarının da şemasını oluşturacaktı.

1931 yılında yayınlanan Tarih I ders kitabının ilk bölümleri hem düzenleniş şekli açısından hem de içerik olarak Wells’in kitabının (The Outline of History) kaynak gösterilmeden yapılan bir özeti niteliğini taşır; bâzı kısımlarda ise onun, gene atıfta bulunulmadan gerçekleştirilen ve günümüz ölçütlerinde intihâl sınıflamasına sokulabilecek, doğrudan çevirisi şekline dönüşür. Bunun yanı sıra kitabın jeolojik zamanlar kronolojisi (s. 6) doğrudan Wells’den (tek ciltlik 1930 baskısı, s. 24) alınmıştır. Kitap bu aşırı yararlanmanın tabiî bir neticesi olarak insanın gelişimini Wells’in, Haeckel’den mülhem rekapitülasyon tezine dayandırıyordu. Tarih I, Wells’in, Haeckel’in başarılı talebelerinden birisi ve daha sonra da özel sekreteri olan Heinrich Schmidt’den ilham alarak yaptığı kronolojik tabloyu, bilhassa Türk Tarih Tezi açısından önemli olan tarihlere yer vermek için aynen almıyor; ama aynı fikirden yola çıkarak benzer bir cetveli kitabın sonuna ekliyordu.

Dinlerin ortaya çıkışı konusunda Tarih I, Wells’in Spencer ve onun kuramını geliştiren Allen’den aldığı “Yaşlı Adam” tezini Tylor’ın ilkel kültürler üzerine yaptığı kavramsallaştırmalarla birleştirerek ulaştığı neticeyi aynen tekrar ediyordu: “İptidaî insanların atadan korktukları anlaşılıyor. Çocuklar bu ata korkusu içinde büyüyordu. Öldükten sonra bile onu hoşnut etmeye çalışıyorlardı. Zaten atanın, yani reisin öldüğünden kat’î bir surette emin olunamıyordu. Ata korkusu yavaş yavaş anlaşılmaz bir surette ‘kabile allahı’ korkusuna intikal etti. . . . Allah mefhumunun başlangıç hali olan ‘ulvileştirilmiş ata’ ya, temsilî olarak, muhtelif hayvanlara ait şekiller verildi.” (s. 21). Bu, Alman vülgermateryalizminin de fazlasıyla ilgisini çekmiş olan bir tezdi. Nitekim Büchner de Madde ve Kuvvet’de Spencer’in kuramından atıf vermeden, Tylor’ın çalışmalarından ise referanslar vererek yararlanmış; ancak “Yukarının İhtiyarı nazarlarında asla insanların işine karışmaz. Ne hiçbir şey yaratmıştır, ne de birşey muhafaza eder. Onların allahı kendilerini ihata eden tabiatdır” yorumuyla din fikrinin evrimi kuramını genel anlamda kabul etmekle birlikte her tür insan topluluğunda tanrı düşüncesinin oluştuğu tezine şiddetle itiraz etmişti.

Irkların oluşumu konusunda da Tarih I, bilhassa brakisefal ve dolikosefal kafatası şekilleri arasındaki farklılıkların önemini vurgulayarak, Wells’in, Vogt’unkilerle örtüşen, tezlerini tekrar ediyor; ancak Wells’in “Aryan ırkı” için yaptığı övgülerin yerini “daima hakim kalan bariz uzvî vasıflarile, dimağın en kuvvetli mahsûlü olan müşterek lisanlarile . . . bugünkü millet tarifine en uygun bir cemiyet” olduğu vurgulunan ve ekseriyetle “brakisefal kafatası şekli”ne sahip olmasının altı çizilen “tarihin en büyük cereyanlarını yaratmış olan türk ırkı”na yönelik yüceltmeler alıyordu: “Bugün tarihte böyle bir ırkı, bir millet halinde görmek bilhassa zamanımızdaki insan heyetlerinin pek çoğuna nasip olmıyan bir kuvvet ve büyük bir şereftir.” (s. 20).

Wells’in çalışmasında Mustafa Kemal’in dikkatini çeken bir diğer husus İngiliz denemecinin tarihi sadece geçmişi anlamak için değil aynı zamanda geleceğin ideal toplumunu tasarlamak için de kullanmasıydı. Wells 1901 yılında yayınladığı Anticipations (Sezgiler) çalışmasından beri gelecek toplumunun nasıl olacağı üzerinde fikir yürütmeye gayret ediyordu. Bu anlamda Wells’in temel fikri, Büchner’in de bilhassa Der Mensch und seine Stellung in der Natur’da kuvvetle vurguladığı, vülgermateryalizm ile idealizmin aslında birbirlerine zıt yaklaşımlar olmadığı tezi idi. Büchner’e göre Budizm gibi estetik bir ahlâkı savunanlar da dahil olmak üzere tüm dinler ortadan kalktığında sadece bilime dayalı bir yeni ahlâkı benimsemek mümkün olacak, bunun neticesinde ise insanlararası sorunlar, kavgalar sona ererek bunların yerini mutluluk ve refah alacaktı. Gençliğinde Fabian Society’de aktif roller almış, The Time Machine’de Darwin ve kendisine karşı duyduğu derin nefrete karşın Marx’ın tezlerinin sentezini gerçekleştirmeye çalışmış olan ve 1899’da ölen Büchner’in aksine Büyük Harb’in getirdiği inanılmaz yıkımı yaşayan Wells geleceğin ideal toplumu olarak bunun yerine dinlerin ortadan kalktığı bir “Dünya Devleti” fikrini savunuyordu. Mustafa Kemal, Nutuk’da dile getirdiği gibi, bunu siyaseten pek de gerçekçi görmüyordu; ama “bütün beşeriyetin tecrübe, malûmat ve tefekkürde teâli ve tekemmülü, hıristiyanlıktan, müslümanlıktan, budizmden sarfı nazar ederek basitleştirilmiş ve herkes için anlaşılacak hale konulmuş âlemşumûl saf ve lekesiz bir dinin teessüsü . . . tahayyülünün pek tatlı olduğunu inkâr” etmiyordu.

(...)

Cumhuriyet’in kurucusu, Wittgenstein ve Mach değil, Büchner ve Wells’in popüler eserlerini okuyor, onlardan etkileniyor, karşı tez olarak Popper’ın Logik der Forschung’unu değil, Şehbenderzâde Ahmed Hilmi’nin reddiyesini gözden geçiriyordu. Cumhuriyet’in kurucusunun üzerine kafa yorduğu temel sorun, 4.024 proposizyonu değil, dinin toplumdaki rolünün ne olmasının gerektiği ve bu alanda bilimin ne denli belirleyici olacağı idi.

(...)

Eğitimli kitlelere ulaşan da, pozitivist kuramın ilkeleri ya da quantum mekaniği tartışmaları değil, dinin yerini alacak ve Türk milliyetçiliği ile eklemleştirilebilecek bir bilimcilik fikri oluyordu. Bu alanda verilebilecek en güzel misâllerden birisi hiç şüphesiz Mustafa Kemal ile de mülâkatlar yaptıktan sonra Turkey To-Day (1928) adlı bir kitap yazan Grace Ellison’ın, Konya’dan Adana’ya giderken bir Maarif müfettişi ile yaptığı sohbette kendisine söylenenlerdir. Söz konusu müfettişin Ellison’a “Bizim peygamberimiz Gazimizdir. Biz o Arabistanlı şahıs ile ilişkimizi sona erdirdik. Muhammed’in dini Arabistan’a pek uygundu; ama bize yaramaz” demesi üzerine İngiliz yazar “Ama sizin hiç mi inancınız yok?” sorusunu yöneltmiş; muhatabı ise buna “Evet [var]. Gazi’ye, bilime, ülkemin geleceğine ve kendime” cevabını vermişti. Ellison’a göre “bilime duyulan güven”i ve “Arabistan’dan gelen her şeye yönelik nefret”i vurgulayan müfettiş “yeni neslin inancını dile getiriyor”du.

M. Şükrü Hanioğlu

Zaman, 22-3.11.2008

24.11.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
Ufo ısıtıcılar, infrared ısıtıcı, kumtel ısıtıcılar.
GAZETE 1.SAYFA

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır