"Gerçekten" haber verir 24 Mart 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formuİletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Haberler

 

“SEN ÇALIŞ, BEN YİYEYİM” ANLAYIŞI

“Faize dayalı sistemler emeği sermaye ile çarpıştırıp, fukarayı zenginle çatışmaya sevk ederek sosyal hayatı sarsar. Faiz sisteminin zemin hazırladığı suiistimaller günümüz küresel krizinin temelini oluşturur. Faiz kurumları ‘Sen çalış, ben yiyeyim’ anlayışıyla çalıştığından, insanlığın rahatını bozmuştur. İnsanlık barış ve huzuru isterse, faizi kaldırıp zekâtı hayatlandırmalı, yardımlaşma yaygınlaştırmalıdır.”

Takdim

Risâle-i Nur Enstitüsü tarafından İstanbul’da düzenlenen “Küresel Kriz ve Said Nursî’nin İktisat Görüşü” konulu Risâle-i Nur Kongresi, 21 Mart 2009 Cumartesi günü Taksim’deki Titanik Otel’de çalışmalarına başladı. 5 ayrı masada bir araya gelen yaklaşık 60 kişi, iki gün boyunca hazırlanan tebliğleri tartıştı ve bu sonuçları maddeler halinde özetleyerek kamuoyuna açıkladı.

Bediüzzaman Said Nursî’nin eserleri olan Risâle-i Nur’dan istifade ile, dünyayı sarsan ekonomik krize çare arayan tebliğciler, çarenin “İnsan fıtratına uygun bir hayat tarzı”nda olduğu noktasında fikir birliğine vardıklarını açıkladılar.

21-22 Mart 2009’da gerçekleşen çalışmalar, 22 Mart Pazar günü İstanbul Lütfi Kırdar Kongre Sarayı’nda yapılan panel öncesi kamuoyuna açıklandı. Çalışmalar, aynı yerde düzenlenen bir panelle sona erdi.

Masa çalışmalarını özetleyen maddeler şöyle:

DİN VE İKTİSAT: Prof. Dr. Musa Kâzım YILMAZ, Prof. Dr. Ramazan ALTINTAŞ, Prof. Dr. Özcan HIDIR, Ali FERŞADOĞLU, Şaban DÖĞEN, Faruk ÇAKIR, Hüseyin ŞAHİN, Necmettin KEMAL, Malik ATOM (Yönetici), Doç. Dr. Atilla YARGICI (Sekreter)

Kriz de ilâhi bir ikazdır,

1. Küresel kriz, insanın yaratılış gayesine uygun hareket etmemesinin bir sonucudur. Buna da Said Nursî’nin mimsiz medeniyet dediği dini, imanı, ahlâkı dışlayan Batı uygarlığı sebep olmuştur. Bu uygarlık, dünyevîleşmeyi amaçlayan materyalizme dayanır.

2. Bu krizin ortaya çıkmasını sağlayan en önemli sebeplerden birisi de israf ekonomisidir.

3. Said Nursî’nin ifadesiyle faize dayalı sistemler emeği sermaye ile çarpıştırıp, fukarayı zenginle çatışmaya sevk ederek insanlığın sosyal hayatını sarsar. Daha kötüsü faiz sisteminin zemin hazırladığı suistimaller günümüz küresel krizinin temelini oluşturur.

4. Faiz kurumları “Sen çalış, ben yiyeyim” anlayışıyla hareket ettiğinden insanları kine, hasede, çatışmaya sevk etmiş, birkaç asırdır insanlığın rahatını ortadan kaldırmıştır.

5. Bediüzzaman’a göre, insanlığın zenginleri ile fakirleri arasındaki dengenin bozulmasına, kin ve düşmanlıkların ortaya çıkmasına sebep olan bir diğer anlayış, “Ben tok olayım, başkası açlıktan ölse, bana ne” anlayışıdır.

6. Bediüzzaman’a göre insanlık kendi yaratılış gayesine uygun hareket etmekle, dünya ve ahiret mutluluğunun esası olan hak dine yönelmekle bu ve benzeri krizlerden kurtulabilir.

7. Küresel krizin önemli sebebi olan israfa karşılık dinin emri olan denge ve orta yol anlamındaki iktisat, kanaat ve tevekkül prensipleriyle hareket etmek gerekir.

8. Bediüzzaman’a göre insanlık hayatını sever, barış ve kurtuluşu isterse, faizi kaldırıp zekâtı hayatlandırmalı, yardımlaşmayı, paylaşmayı yerleştirmelidir.

9. Bediüzzaman, yaratılışı hareketli olan insanın rahat ve huzurunun çalışma ve gayrette olduğunu ifade eder.

10. Nursî’ye göre hem fert, hem toplumun mutlak saadet ve kurtuluşu, “İnsanlığın en hayırlısı, insanlara faydalı olandır” Peygamber tavsiyesinin insan hayatında yerleştirilmesine bağlıdır.

11. Modern dünyanın en büyük sorunu dünyevîleşmedir. İlâhî bir ikaz olarak ortaya çıkan bu krizin de asıl sebebi, dünyayı ahirete tercih etmektir. Çözüm de, iman alt yapısını sağlamlaştırarak, Kur’ân’a ve sünnete dayalı evrensel ahlâkî değerleri yeniden ihya etmekle, güven ve sorumluluk bilincinin geliştirilmesiyle mümkündür.

SİYASET, İDEOLOJİLER VE İKTİSAT: Doç. Dr. Vedat DEMİR, Dr. Furkan AYDINER, Sami USLU, Ahmet RIDVAN,

Hasan YÜKSELTEN, Aziz BATTAL , Recep ARDOĞAN , Prof. Dr. Ahmet BATTAL (Sekreter), Metin KAVCAR (Yönetici)

Tasarruf ve kanaatle huzura kavuşuruz

1. Krizin kaynağı insan aklının fıtrata ve adetullah kanunlarına aykırı hareket etmesidir. Oy hırsıyla hareket eden siyasîler, kâr hırsıyla hareket kapitalist girişimciler ve zevk hırsıyla hareket eden tüketiciler kasırgayı kaçınılmaz kılmıştır. Önce emlâk fiyatları aşırı şekilde şişmiş, krediler genişlemiş, spekülasyon yaygınlaşmış, aşırılıklar ortaya çıkmıştır. Bu sun’î balon patlayınca, fiyatlar düşmüş, kredi ödemeleri aksamış ve nihayet panik havası yaygınlaşarak küresel bir kasırgaya dönüşmüştür.

2. Kapitalizm, insan fıtratındaki nefis ve enaniyet hakikatını kavramış, ilkelerini bu hakikate dayandırmıştır. Nefis ve enaniyeti tahrik ve istismar ederek kısmen başarılı olmuştur. Ancak, kapitalist ideoloji, parayı para kazandıran bir sermaye olarak görmüştür. Parayı bankanın merkezine, bankayı ekonominin merkezine, ekonomiyi hayatın merkezine yerleştirmiştir. Ekonomiyi ve toplumu bankanın esiri yapmıştır.

3. Ahlâkîlik kaygısı taşımayan liberal kapitalizm devlete karşı özgürlükle yetinmez, nefsin varlığını inkâr ederek insanın başka insanlara ve hatta kendisine karşı özgürlüğü ve dolayısıyla nefsinin köleliğine yol açar.

4. Sermayeyi takdis eden ve insana Allah’ı değil, maddeyi sevdiren kapitalizm dini açıkça reddetmez, ama insanı hazcı insan haline getirir ve bir anlamda tanrılaştırmaya çalışır. Kul olduğunu unutturur. Tüketimle sefih eder.

5. Mutlak eşitlik hayalinin peşinde koşan ve fıtratı inkâr eden sosyalizm, adaleti salt bu dünyada gerçekleştirmeyi hedefler. Ahiret fikrinin insanın hak aramasını engellediğini ve fakirleri zenginlerin karşısında savunmasız hale getirdiğini iddia eder. Özel mülkiyeti reddeder ve insanı sefil eder.

6. Bediüzzaman’a göre, sosyalizm necis yani pistir, kapitalizm ise ences yani daha pistir. Çünkü, kapitalizm insan nefsini cazibeli tüketimle tahrik ederek arzularına esir eder.

7. Yine Bediüzzaman’a göre, ideolojiler ve izmler tek gözlüdür. Deha ile çalışır. İnsan aklının cerbeze düzeyinde çalışmasının ürünüdür. Ahireti düşünmez, Hüda’ya tabi olmaz.

İslâm ise hükümlerini “makul ve münevver akıl”a da tasdik ettiren vahyin ta kendisidir. İzmlerle benzeşmez. İnsanın bu dünyadaki mutluluğu ile yetinmez. Bütün duygularını tatmin ederek hem dünyada, hem de ahirette insanı hakikî, safî ve daimî saadete kavuşturmayı hedefler.

8. İslâm, piyasa ekonomisi denilen sistemi kabul etmekle beraber, her türlü spekülasyonlara karşı müdahaleyi elzem görür. Aynı zamanda sosyal adaleti tesis edecek tedbirler sunar.

9. İslâm dini özel mülkiyeti ve teşebbüs hürriyetini kabul eder. Ancak yine insanî sebeplerle devletin mülkiyet hakkını sınırlandırabileceğini kabul eder. Bütün üretim araçlarının devlete ait olması gerektiği fikrini de reddeder.

10. İslâm insanların sınıflar halinde bulunmasının fıtrî olduğunu kabul eder ve bunu kaldırmaya çalışmaz. Ama sınıflar arasında çatışma ya da uçurum olmasını da engeller.

11. Bediüzzaman’a göre, Kur’ân’ın öngördüğü “fazilet medeniyeti” insanı nefsin esaretinden kurtarıp, bütün istidatlarını inkişaf ettirerek “insan-ı kâmil” derecesine çıkarmaya çalışır. Genç, yaşlı, sıhhatli, hasta, zengin ve fakir, herkesi ve her kesimi hakikî saadete ulaştırır.

12. İslâm, faziletli insanların rekabetini mükemmele ulaşmanın aracı olarak görür. Kendiliğinden gönüllü olarak veren eli teşvik eder. Ama gönüllülükle de yetinmez, zenginin zenginliğinde fakirin de bir payı olduğuna inanır ve bu payı alabilmesi için gerekirse devletin devreye girmesini ister.

13. Bediüzzaman, eserlerinde kapitalist ideolojiyi sosyalizmden daha tehlikeli görmüş ve göstermiştir. Oysa, Türkiye’de muhafazakâr kesim, komünizme karşı gösterdikleri reaksiyonel hassasiyeti kapitalizme karşı gösterememiştir.

14. Bediüzzaman, mevcut krizin kaynağı olan israfın ve onun tahrik ettiği hırsın hasaret sebebi olduğunu söyler. Tasarruf ve kanaatle hakikî saadeti aramayı tavsiye eder.

TOPLUM, AHLÂK VE İKTİSAT: Prof. Dr. Ali BAKKAL, Yrd. Doç. Dr. Osman ÖZKUL , Sadık

YALSIZUÇANLAR, Ali Ulvi BAKKAL, Kamil KÖSE, İsmail TEZER, Ahmet DURSUN (Sekreter) , Yusuf SÖNMEZ (Yönetici)

İlâhî sınırları aşmak, kriz doğurdu

1- Yaşanmakta olan küresel kriz göstergeleri bakımından ekonomik olsa da özü itibariyle ahlâkîdir. Bu krizin gerisinde insanın değer tanımazlığı, öldürücü hırsı ve sınırsız hazcılığı yatmaktadır.

2- Modern toplumun varlık algısı ve kaynakları sorumsuzca kullanma istediği krizin temel sebeplerinden birini oluşturmaktadır. Yaratılış kanunlarına aykırı davranmak, İlâhî sınırlara uymamak bu sonucu doğurmuştur.

3- Modern bir bilim dalı olarak ekonomi, insan ihtiyaçlarını sonsuz varsayarak daha çok tüketim ve üretim öngörür. Bediüzzaman’ın iktisat anlayışında ise, insan ihtiyaçlarının meşrû ve ahlâkî sınırlar içerisinde karşılanması söz konusudur.

4- Bediüzzaman’a göre toplumsal bunalım ve ahlâkî çöküntülerin kaynağı olan “Ben tok olduktan sonra başkası açlıktan ölse bana ne” ve “Sen çalış ben yiyeyim” zihniyetini zekâtın yaygınlaştırılması ve faizin haram oluşu ortadan kaldırır.

5- Her şey bir emanettir. Emaneti meşrû dairede kullanmak gerekir. Allah’ın koyduğu sınırları çiğneyerek kaynakları sorumsuzca kullanmak israftır. Eşyayı emanet şuuruyla kullanmak ise iktisattır.

6- Küresel krizin önemli bir ahlâkî boyutunu dünyevîleşme oluşturmaktadır. Bediüzzaman’a göre küresel ve kitlesel bir hastalık olarak dünyevîleşme yaşama damarını yaralar ve iktisadî alanda çürümeye yol açar.

7- Bediüzzaman Hazretlerine göre şükür ve kanaat bitmez ve tükenmez bir hazine olup insan saadetinin esasıdır.

8- Kalkınmanın önemli unsurlarından biri olan sermayenin toplumun refahı için adaletli biçimde kullanılması gereklidir. Özgürlük ve demokrasi de kalkınmanın vazgeçilmez unsurlarındandır.

9- İnsanın yaratılış vazifesini unutup sadece geçimi için çabalaması Rızık Allah’tandır hakikatini unutmasının bir sonucudur. Ticaretin ana karakterini fütüvvet ve isar hasleti oluşturmaktadır.

10- Bediüzzaman’a göre devlet bir rant ortamı değil hizmet yeridir. Devlet üzerinden zenginleşmeye çalışmak ve kamu kaynaklarından nemalanmak gayri ahlâkîdir.

FELSEFE, MEDENİYET VE İKTİSAT: Prof. Dr. Bünyamin DURAN, Prof. Dr. Necdet SUBAŞI,

Doç. Dr. Ali Murat YEL, Doç. Dr. Abdullah EKİNCİ, Dr. Hakan YALMAN, Yusuf KAPLAN, Abdurrahman ARSLAN,

Kâzım GÜLEÇYÜZ, Dr. Adem ÖLMEZ (Sekreter), Av. Kadir AKBAŞ (Yönetici)

İsraf ve hırs, zulüm ve harama yol açtı

1. Yaşamakta olduğumuz krizler, sadece ekonomik bir kriz değil, insanlığın varlığı anlama problemidir.

2. Krizi doğuran ve devam ettiren dünya görüşünün, krizler için köklü ve kalıcı çözümler getirmesi beklenemez.

3. İnsanlığı çıkmaz bir sokağa sürükleyen Batı uygarlığının ürettiği darboğazdan ancak Kur’ân medeniyeti çıkarabilir.

4. Kur’ân medeniyeti kuvvete karşı hakkı, menfaate karşı fazileti ve rıza-yı İlâhiyi, çatışmaya karşı yardımlaşmayı, azmanlaşmış nefse karşı nefsin tecavüzlerine set çekmeyi, ruhun yüce duygularını geliştirmeyi önerir.

5. Bediüzzaman’ın medeniyet anlayışı, ekseriyetin huzur ve mutluluğunu esas alır.

6. Müslümanlar, Kur’ân medeniyetinden uzaklaştıkça, bunalımlardan kurtulamazlar.

7. Üretim ve tüketimde adaletin gözetilmesi, tüketimin kışkırtılmasından ziyade üretimde ahlâkın temel alınmasıyla gerçekleştirilebilir.

8. Gelir ve servet paylaşımında adaletsizlikler krizi doğurdu. Batı medeniyetinin ürettiği toplumsal huzursuzlukların çaresi zekâtın yaygınlaştırılması ve faizin yasaklanmasıdır.

9. Kapitalizmin bunalımı, ancak İslâmın ahlâk ve adalet ilkeleri çerçevesinde aşılabilir.

10. Bütün bu söylediklerimizi Bediüzzaman’ın şu cümlesi ile özetleyebiliriz:

Medeniyeti garbiye-i hazıra semavî dinleri dinlemediği için beşeri fakirleştirip ihtiyaçlarını arttırmış, iktisat ve kanaat ahlâkını bozup israf hırs ve tamaı arttırarak zulüm ve harama yol açmıştır.

ÇEVRE VE İKTİSAT: Prof. Dr. Davut AYDÜZ, İntizam Seyda DURGUN, Veli SIRIM, Abidin

KARTAL, Cevat ÇAKIR, Mustafa Said İŞERİ , Gökçe OK (Sekreter), Tarık SÖYLEMEZOĞLU (Yönetici)

Ahlâk olmadan çevre korunmaz

I. Hayatın yalnızca maddî cephesini esas alan çevreci ve iktisadî anlayışlar, toplumları gerçek anlamda huzura kavuşturamaz.

2. İnanç eksenli kâinata bakış, insanı, varlık âlemiyle barıştırırken, ideolojik ve dünyevî bir bakış ise, insanı yalnızlaştırır ve çevresine karşı yabancılaştırır.

3. Kişisel hırslarla, daha çok kazanmak arzusuyla, daha çok tüketerek yaşadığı çevreye sorumsuzca zarar verenler, yaşadıkları çevrenin bir parçası olduklarını ve verdikleri zararın kendilerine döneceği gerçeğini görmelidir.

4. Ekolojik dengenin korunmasında bütüncül bakış açısına gerek vardır. Çevre, teknolojik ve yasal yöntemlerle yeterince korunamamıştır. Bu yüzden, acil bir zihinsel dönüşüme ve ahlâkî bir duruşa ihtiyaç vardır.

5. Küresel çevre sorunlarının büyük bir tehdit hâline geldiği günümüzde, küresel ahlâk olmadan küresel çözümün olamayacağını anlamak gerekmektedir.

6. Yaşanılabilir bir çevre için, insanlık bütün davranışlarını yaradılış çizgisine çekerek ihtiyacından fazla üretmemeli ve tüketmemelidir.

7. Yaratıcımızı bize tarif eden önemli bir öğretici olan çevre kirletmemeli ve tahrip edilmemelidir.

24.03.2009


 

Soylu: Lobilerin, adamı değilim

Demokrat Parti Genel Başkanı Süleyman Soylu, lobilerin değil, sokakların adamı olduğunu belirterek, “Bize destek verin ki, işsizliğin, yoksulluğun defterini düreyim. Bana destek verin ki, şu Türkiye’nin kitabını yeniden yazayım” diye konuştu.

Demokrat Parti (DP) Genel Başkanı Süleyman Soylu, önceki gün partisince Gaziosmanpaşa Cumhuriyet Meydanı’nda düzenlenen mitingde partililere seslendi. Süleyman Soylu, miting öncesi alana gelirken “Geleceğin Başbakanı” sözleriyle karşılandı. DP lideri Süleyman Soylu, mitingde yaptığı konuşmada, lobilerin değil, sokakların adamı olduğunu belirterek, “Bugün İstanbul’un diğer yerlerinde de mitingler var. Toplama insanlarla toplama tiyatrolar oynanıyor yıllardır. Burada halk var, hizmet var, yarını arayan Türkiye var” dedi. Anadolu’yu adam adım gezerek İstanbul’a geldiğini hatırlatan Soylu, “Bize destek verin ki işsizliğin, yoksulluğun defterini düreyim. Bana destek verin ki şu Türkiye’nin kitabını yeniden yazayım” diye konuştu.

KAVGA SİYASETİ

CHP’yi de eleştiren Soylu “Birisi bir meydanda, diğeri bir meydanda aylardan beri kavga yapıyor. ‘İstanbul’da yolsuzluk var’ diyor. ‘İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisinde CHP grubu da var mı, var. Binlerce imar dosyası geçti mi, geçti. O zaman hiçbir hesap sormadılar” diye konuştu.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Aydın’da kendisini Adnan Menderes’e benzettiğini ifade eden Soylu, “Sayın Başbakan 6 yıldan beri dizinin dibinde yetiştiğin Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ı niye örnek almazsın, kompleks mi yaparsın?” diye sordu.

“Kırat”ın yönetim, demokrasi, millet, fabrika, hastane, baraj ve okul anlamına geldiğini ifade eden Soylu, “Yoruldunuz değil mi kavgadan? 29 Martta bu millet onlara öyle bir oyun oynayacak ki sandığın dibine gömülecekler” diye konuştu.

HÜKÜMETE SARI KART

“Yolsuzluğu bitireceğiz dediler ama yolsuzluğun ağababasını bunlar yapıyor” diye iktidara yüklenen Soylu, “hükümete göstermek” amacıyla elindeki sarı kartı salladı. Soylu, “Peki bunlara bir cevap vermemiz gerekir mi? 29 Mart’ta bunların kavga, faiz, işsizlik, yolsuzluk siyasetine alet olunmamalıdır. 29 Mart’ta hükümete sarı kart göstermeye hazır mısınız?” diye sordu. Kalabalıktan bazı vatandaşların “kırmızı kart” demesi üzerine Soylu, “Siz 29 Martta sarı kartı gösterin. Siz, bu temiz, yiğit ve cesur evladınıza (evet) deyin, eğer anlamazlarsa ben 6 ayda bunların ipliğini pazara çıkarıp, kırmızı kart göstereceğim” dedi.

MİLLETİ FUKARALAŞTIRIYORLAR

DP Genel Başkanı Süleyman Soylu, İstanbul mitinginin ardından Tekirdağ’a geçti. Soylu, Marmara Ereğlisi Belediyesi binası önünde parti otobüsünün üstünden halka hitap etti. Türkiye’de iktidar ve muhalefetin yaptığını “çadır tiyatrosuna” benzeten Soylu, “Bir tarafta Hacivat, bir tarafta Karagöz, bir tarafta Kavuklu, bir tarafta Pişekar, çadır tiyatrosu oynuyorlar. Millete, ‘cambaza bak’ deyip fukaralaştırmaya devam ediyorlar” diye konuştu. Demokrat Parti olarak ötekisi olmayan bir Türkiye, değerler üzerinden, istismar üzerinden siyaset yapmayan bir siyaset anlayışı ortaya koymaya çalıştıklarını belirten Soylu, “Yakıştıramıyorum bu kavgayı. Benim kavgam koltuk, rant kavgası değildir. İşsizlik, fukaralık, toprağımın bereketi, fabrikalarımın çalışması, gençlere iş bulma kavgasıdır. Kars’ın, Iğdır’ın meralarını gördüğümde içim acıyor. Üniversite mezunlarının işsiz olduğunu gördüğümde benim içim acıyor” şeklinde konuştu.

MUSTAFA GÖKMEN / İSTANBUL

24.03.2009


 

İşçi çıkarmak, sosyal sorumlulukla bağdaşmaz

TÜRK-İŞ Genel Sekreter Yardımcısı Naci Önsal, Önsal, Tes-İş Dergisi’nde yayımlanan yazısında, işletmelerin sosyal sorumluk uygulamalarının ekonomide ortaya çıkan kriz dönemlerinde daha önemli ve dikkat çekici olduğunu vurguladı.

Türkiye’de sosyal sorumluluk projelerinin son dönemde çeşitlenerek arttığına işaret eden Önsal, bu alanda fotoğraf, müzik, resim, takı tasarımı, tenis, yelken ve yemek kulüpleri kurarak kurslar verme, ödüllü resim yarışmaları düzenleme, bilişim teknolojileri sınıfı kurma, özürlülere iş ve istihdam imkânı sağlama, öğretmen ve öğrencilere yönelik projeler yürütme, sosyal ve kültürel etkinlikleri destekleme, burs verme, ağaç dikme gibi örneklere rastlandığını belirtti.

Bu faaliyetlerin önemli kısmının ‘’hayır faaliyeti’’ niteliğinde olduğuna dikkati çeken Önsal, şunları kaydetti: ‘’Ancak sanılmasın ki bu şirketler bu faaliyetleri sadece hayır olsun diye yapmaktadırlar. Sosyal sorumluluk hayır işi olmanın ötesine geçmiştir. Çünkü günümüz tüketicisi, sosyal sorumluluklarını yerine getirmeyen şirketlerin ürünlerini almak istemiyor. Ayrıca yapılan araştırmalar sosyal sorumluluk uygulamalarının şirketlere para kazandırdığını da gösteriyor.

Sosyal sorumluluk faaliyetlerinin bir boyutu da reklam. Bu faaliyetler yazılı ve görsel medyada yayımlanıyor ve halk arasında konuşuluyor. Böylece ücretsiz bir reklam aracı haline geliyor. Ancak kurumsal sosyal sorumluluğun amacı ‘hayır’ ya da ‘reklâm’ değil.’’

Kriz ortamında, sosyal sorumluluk kavramını ve uygulamalarını yeniden gözden geçirmek ve değerlendirmek gerektiğini ifade eden Önsal, özellikle bu dönemde işletmelerin varlıklarını sürdürmelerine, kâr etmelerine imkân sağlayan topluma karşı sorumluluklarının gereğini yerine getirmeleri gerektiğini belirtti. Türkiye’de işletmelerin 2001’den bu yana önemli kazançlar elde ettiklerine dikkati çeken Önsal, ancak sağlanan karların işçilerle paylaşılmadığını, işçilere bu kârdan pay verilmediğini savundu. Ankara / aa

24.03.2009


 

Benzine yine zam geldi

Akaryakıt ürünlerinden 95 oktan kurşunsuz benzine 8 kuruş zam yapıldı. İstanbul'da BP, Shell, PO ve OPET bayilerinde 95 oktan kurşunsuz benzinin litre fiyatı 2,89 liradan 2,98 liraya, Ankara ve İzmir'de 2.97 liraya yükseldi.

AkaryakIt ürünlerinden 95 oktan kurşunsuz benzine 8 kuruş zam yapıldı. Ankara ve İzmir’de BP, Shell, Petrol Ofisi (PO) ve OPET bayilerinde 95 oktan kurşunsuz benzinin litre fiyatı, 2,89 liradan 2,97 liraya yükseldi. İstanbul’da ise söz konusu dağıtım şirketlerinin bayilerinde 2,90 lira olan 95 oktan kurşunsuz benzin 2,98 liraya çıktı. Dağıtım firmalarının belirlediği tavan fiyatlar, rekabet ve serbesti sebebiyle şirketler ve şehirlere göre küçük çaplı değişiklikler gösteriyor. Ankara / aa

24.03.2009


 

Tefecilere maliye takibi

Maliye Bakanlığı, ekonomik krizi fırsat bilerek tefecilik yapan factoring şirketlerinin peşine düştü. Yapılan araştırmada, Türkiye’nin ABD’den sonra en fazla factoring şirketine sahip ülke olduğu ve şirketlerin 2008’e girerken 20 milyar dolarlık bir işlem hacmine ulaştığı tesbit edildi.

Malİye Bakanlığı, ekonomik krizi fırsat bilip de, tefecilik yapan factoring şirketlerinin peşine düştü.

Factoring şirketleri nezdinde ilk vergi incelemesini Maliye Teftiş Kurulu başlattı. Denetim birimlerinin son 10 yıllık dönemdeki sektör incelemelerini büyüteç altına alan Kurul, risk analizleri sonucunda factoring sektöründe geniş çaplı denetim kararı aldı.

Bu çerçevede Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın onayıyla, factoring şirketlerine yönelik ön araştırma yapıldı. Bu araştırmada, Türkiye’nin ABD’den sonra en fazla factoring şirketine sahip ülke olduğu ve şirketlerin 2008’e girerken 20 milyar dolarlık bir işlem hacmine ulaştığı tesbit edildi.

Daha sonra da factoring sektörünü inceleyecek bir ekip oluşturuldu ve 100 firma için tarama çalışması başlatıldı. Bu çalışmada şirketlerin ortaklık yapısı ve faaliyetleri masaya yatırıldı, risk analizlerine yönelindi. Analiz sonrası, öncelikle denetlenecek firmalar belirlenerek, bunlar nezdinde incelemeye geçildi.

Maliye müfettişlerinin sektör incelemesinin devam ettiği belirtildi. Ankara / aa

KONTROLÖRLER DE HAREKETE GEÇİYOR

Bu arada son dönemde factoring sektöründe krizi fırsat bilen bazı kişi ve kuruluşların kayıt dışı olarak elden para verdiği ve tefecilik yaptığı şeklinde Gelir İdaresi Başkanlığına çok sayıda şikâyet iletildi. Bu gelişme üzerine Gelirler Kontrolörlerinin de factoring şirketleri nezdinde kapsamlı denetim faaliyetinde bulunması kararlaştırıldı. Gelirler Kontrolörlerinin de, ön araştırmaların ardından factoring sektörünü büyüteç altına alacağı bildirildi.

5 LİRA

KAYITLIYSA,

10 LİRA

KAYIT DIŞI

Hesap Uzmanları Kurulunun bankacılık sektörüne yönelik incelemeleri sırasında da bir factoring şirketinin kayıt dışı işlemlerle tefecilik yaptığı ortaya çıkarıldı. Hesap Uzmanlarının denetim çalışmasında, İstanbul’da bazı kişilerin banka hesaplarında çok ciddî tutarlarda para hareketleri olduğu belirlendi. Para hareketlerinin uzantılarının soruşturulması neticesinde 25 kişiye ait hesapların 1 merkezden yönetildiği anlaşıldı. Para hareketleriyle ilgili araştırmaları daha da derinleştiren Hesap Uzmanları, işlemlerin bir factoring şirketi tarafından gerçekleştirildiğini tesbit etti. Şirket ortaklarının işlemlerin bir bölümünü kayıtlı olarak yaptığı, kayıtlı tutarın 2-3 katı işlemin ise kayıt dışı şekilde elden yürütüldüğü görüldü ve bu factoring şirketine 200 milyon liranın üzerinde vergi ve ceza tahakkuk ettirildi. Factoring şirketi, daha sonra Maliye Bakanlığına uzlaşma talebinde bulundu ve taraflar 130 milyon liraya uzlaştı. Maliye Bakanlığından bir yetkili, ülkemizde, piyasada faaliyet gösteren tefecilerin yanı sıra factoring şirketleri kanalıyla da tefecilik yapıldığını belirterek, şu değerlendirmede bulundu: ‘’Bu tür tefecilik işleri, ekonomik kriz ortamlarında çok daha yaygınlaşıyor. Krizi fırsat bilenler, bu tür işlere yöneliyor. Bu işlem de daha çok çek, senet kırmak suretiyle gerçekleştiriliyor. Ortada vadesi gelmemiş ya da tahsili böyle kriz ortamlarında daha da zorlaşmış çok sayıda çek ve senet var. Şirkete gidiliyor. 100 liralık çek ya da senet karşılığı 50 lira alınıyor. Tefecilik yapanlar da, bunu bazen zor kullanarak, tahsil ediyor. Diğer yöntemde de zora düşen kişi ya da şirketler, elden yüksek faizle para alıyor ve darboğazı atlatmaya çalışıyor.’’

24.03.2009


 

İçki reklâmı yasaklansın

Alkollü içecek reklâmlarını değerlendiren Tüketiciler Birliği Genel Başkan Vekili Mehmet Muta Şahin, “Alkollü içecek reklâmları yasaklanmalı ve cezalar caydırıcı hale getirilmelidir” dedi.

TÜKETİCİLER Birliği Genel Başkan Vekili Mehmet Muta Şahin konuyla ilgili olarak yaptığı açıklamada şöyle dedi: “TC. Anayasası 58. maddesine göre; ‘devlet, gençleri alkol düşkünlüğünden … korumak için gerekli tedbirleri alır.’”

4733 Sayılı Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu Teşkilât Ve Görevleri Hakkında Kanunun 8/m. maddesine göre; “tütün mamulleri veya alkollü içkilerin kullanımını ve satışını özendirici veya teşvik edici kampanya, promosyon, reklâm ve tanıtım yapılmasını önlemek amacıyla Kurum tarafından bu Kanun uyarınca yapılan düzenlemelere aykırı hareket edenlere otuzbin Yeni Türk Lirası idarî para cezası verilir.”

Yine 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 16. maddesine göre; “… kamu sağlığını bozucu … reklâm yapılamaz.”

Son zamanlarda bir içki firması tarafından; “Efe, klasikten büyük güzellik”, “biliriz ki rakı dostlarla içilir”, dostlar bir araya gelince dertler uçar gider”, biz güzel rakının unutulan, özlenen tadını sofralarımıza geri getiriyoruz”, “şimdi içinde bulunduğumuz zor günlerde tüm rakıseverleri kaliteli rakıdan mahrum bırakmamak için üzerimize düşeni yapıyoruz”, “bu zamanda efelere yakışan budur” ifadeleri ile yazılı medyada reklâm yapılmaktadır.

Bu ifadeler ile; rakının dostluk pekiştirici olduğu, dertleri giderici olduğu, ekonomik krizde yaşanan sıkıntıların çözümü olduğu, gençlere yakışanın rakı içmek olduğu vurgulanarak, yukarıda belirtilen hukukî düzenlemelere aykırı davranılmaktadır.

Bu sebeple söz konusu rakı firmasının reklâmı ile ilgili olarak Reklâm Kurulu ve Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kuruluna reklâmın durdurulması ve yaptırım uygulanması talebiyle Tüketiciler Birliği tarafından başvuruda bulunulmuştur.

Esasen alkollü içecek reklâmlarına getirilen sınırlamalar yetersiz olup, hukuki düzenlemelere aykırı yapılan reklâmlara verilen cezalar da caydırıcı değildir. Bu nedenle yasakoyucu tarafından alkollü içecek reklâmlarına ilişkin Anayasaya uygun sınırlayıcı düzenlemeler getirilmesini talep ediyoruz.”

24.03.2009


 

ELBİSTAN’DA SAİD NURSî SEMİNERİ

“Bediüzzaman’ın manevî şahsiyeti” konferansına büyük ilgi

ELBİSTAN Ticaret ve Sanayi Odası Konferans Salonunda Yeni Asya Yönetim Kurulu Üyesi Ali Vapur tarafından verilen “Bediüzzaman’ın manevî şahsiyeti” konulu panel ilgiyle izlendi.

Ali Vapur konuşmasında, Bediüzzaman Said Nursî’nin bu ahir zaman fitnesi içinde neleri yapmaya çalıştığını, küfre karşı nasıl mücadele verdiğini, verilen bütün makamları elinin tersi ile nasıl ittiğini anlatırken, onun vatanını milletini seven imanlı nesiller yetiştirmek için çalıştığını, doğuda aşiret reislerini  devamlı yatıştırarak asayişi muhafaza ettiğini, Şeyh Said doğudaki isyanının önlenmesi için elinden gelen bütün çabalarını gösterdiğini, din ilimlerini fen ilimleri ile birleştirerek bu milletin kurtuluşu için sunulması gerektiğini aktardı.

Vapur, Bediüzzaman’ın hayatından kesitler sunarak, onun manevî şahsiyetini gözler önüne serdi.

Ali Vapur’un konferansı Elbistan’daki mahallî basın tarafından da ilgiyle takip etti. Elbistan / YENİ ASYA

24.03.2009


 

Krizzede vatandaş depresyon tedavisinde

PSİKİYATRİST Prof. Dr. Nevzat Tarhan ekonomik krizin ardından toplumda depresyon vak'alarının arttığına işaret ederek, özellikle aile bağları zayıf olan kişilerin bundan ciddî derecede etkilendiğini söyledi.

Özellikle ‘’Ceo’’ olarak adlandırılan şirket üst yöneticilerinin travma yaşadığına işaret eden Prof. Dr. Tarhan, bu kişilerin yaşadıkları baskının etkisi ile ‘’ölüm düşüncesine’’ yöneldiğini ve son aylarda birçoğunun tedavi için kendilerine başvurduğunu kaydetti.

Medyada yer alan kriz haberlerinin toplumu depresyona yönelttiğini vurgulayan Prof. Dr. Tarhan, ekonomik sorunlar sebebiyle intihar edenlere dair basında yer alan haberlerin özellikle iş adamlarını ümitsizliğe yönettiğini işaret ederek, ‘’Özellikle İngiltere’de etik kurallar çerçevesinde bu tür haberlere kısıtlama geldi’’ dedi.

Depresyona giren kişilerin içinde bulunduğu ruh halinin ilk önce ailesi ve çevresince fark edileceğini anlatan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, ‘’Bir kişi uzun süre tatile çıkıyormuş gibi çevresiyle vedalaşıyorsa, eskiye göre mizacında veya hayat tarzında değişiklik varsa, içine kapanmışsa, özellikle de ölümle ilgili sözler sarf ediyor ve ölüme yönelik konuşmalar yapıyorsa dikkat edilmeli. Bu gibi durumlarda acilen bir psikologdan yardım alınmalı’’ diye konuştu.

Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tülin İçli ise, ekonomik kriz sonrası medya organlarında yer alan haberlere dikkati çekerek, söz konusu haberlerin toplum üzerindeki sosyolojik etkilerini değerlendirdi. İçli, kriz dolayısıyla ekonomik durumları bozulan kişilerin başkalarının davranışlarını taklit etmeye başlayacağını belirterek, özellikle bunalıma girip işsizlik veya borçlarını ödeyemediği için intihara teşebbüs edenlere dair haberlerin verilişinde kullanılan dile büyük özen gösterilmesi gerektiğini vurguladı. Ankara / aa

24.03.2009


 

Eğitim hakkı “engel”lenemez

EĞİTİM Sen Genel Başkanı Zübeyde Kılıç, “eğitimde her türlü ayrımcılığa karşı olunması gerekirken, engelli oldukları için öğrencilerin eğitim hakkında kısıtlamaya gidilmesinin ne hukuka ne de insanlığa yakışır yanının bulunduğunu” belirtti. Kılıç, yaptığı yazılı açıklamada, gazetelerde “Özel Yabancı Ortaöğretim Okulları Sınav Yürütme Kurulunun 31 Mayısta yapılacak sınava engelli öğrencilerin alınmayacağını duyurmasına ilişkin haberler yer aldığını” ifade ederek, “bu açıklamayla açıkça ayrımcılık yapıldığı” görüşünü dile getirdi. Başta anayasa olmak üzere Özürlüler Kanunu ve Millî Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği’ne göre bireylerin her ne sebeple olursa olsun eğitim haklarının engellenemeyeceğini ve hiçbir sebeple bu haklarının ellerinden alınamayacağını vurgulayan Kılıç, “Bugüne kadar engelli öğrencilere yönelik böylesine bir yasak söz konusu değilken bu yıl çeşitli bahanelerle bu tür bir uygulamaya gidilmiş olmasının anlaşılır bir yanı bulunmamaktadır” dedi.

24.03.2009


 

2. iddianame hakkındaki karar yarın açıklanacak

İSTANBUL 13. Ağır Ceza Mahkemesi, ‘’Ergenekon’’ soruşturmasının 2. iddianamesini kabul edip etmediğine ilişkin kararını 25 Martta açıklayacak. ‘’Ergenekon’’ dâvâsına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin, ‘’Ergenekon’’ soruşturması kapsamında hazırlanan 2. iddianameye ilişkin incelemesi sürüyor. Mahkemenin, iddianameyi incelemek için tanınan 15 günlük yasal sürenin sona erdiği 25 Mart Çarşamba günü öğleden sonra kararını açıklayacağı öğrenildi. İstanbul / aa

24.03.2009


 

Kıbrıs'ta müzakereye devam

KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ve Kıbrıs Rum yönetimi lideri Dimitris Hristofyas, Kıbrıs sorununa kapsamlı çözüm bulmayı amaçlayan müzakereler çerçevesinde bugün 24. kez bir araya gelecek. Müzakerelerdeki altı ana başlıktan biri olan “AB konuları”nın müzakeresini sürdürecek olan liderler, Lefkoşa ara bölgede saat 10.30’da görüşecek. Bu arada liderlerin temsilcileri Özdil Nami ve Yorgos Yakovu ile iki taraftan uzmanlar da “AB konuları” ile liderlerin ilk ele aldığı “Yönetim ve Güç Paylaşımı” başlığı üzerindeki görüşmeleri sürdürüyor. Liderler, 11 Eylül 2008’de başlayan müzakerelerde daha önce “Yönetim ve Güç Paylaşımı” ile “Mülkiyet” başlıkları üzerindeki ilk tur görüşmeleri tamamlayarak, temsilcilerine havale etmişti. Lefkoşa / aa

24.03.2009


 

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Irak’ta

CumhurbaşkanI Abdullah Gül, resmî ziyaret amacıyla Irak’ın başşehri Bağdat’a geldi. Cumhurbaşkanı Gül, Bağdat uluslar arası havaalanında Başbakan Yardımcısı Sabır El İsavi, Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari ve İnsan Hakları Bakanı Vicdan Mikail tarafından karşılandı. Karşılamada, Türkiye’nin Bağdat Büyükelçisi Derya Kanbay ve Irak özel temsilcisi Murat Özçelik de hazır bulundu. Gül, havaalanında bir süre dinlendikten sonra Bağdat’ın merkezinde bulunan Irak Cumhurbaşkanlığına gidecek. Gül, Cumhurbaşkanı Celal Talabani tarafından El Selam sarayında resmî törenle karşılanacak. Cumhurbaşkanı Gül, Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün 26 Nisan 1976 tarihinde yaptığı ziyaretten 33 yıl sonra Irak’ı ziyaret eden ikinci Türk cumhurbaşkanı oldu. Bağdat / aa

24.03.2009


 

Avrupa, ihtiyarlar sokağına dönüştü

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, Avrupa’nın ‘’ihtiyarlar sokağına’’ dönüştüğünü belirterek, ‘’Onun içindir ki bu milletin gücü genç nüfustur’’ dedi. Türkiye nüfusunun yüzde 60’ının 24 yaşın altında bulunduğunu, genç nüfusun da Türkiye’nin en büyük stratejik gücü olduğunu belirten Çiçek, Avrupa’nın giderek yaşlandığını söyledi. Çiçek, son araştırmalara göre bu yüzyılın sonunda Türkiye nüfusunun 130 milyona ulaşacağını belirterek, ‘’Almanya’nın nüfusu ise 24 milyona düşüyor. Almanya’nın şu anda nüfusu 80 milyon. Neden? Gençlik denen bir nesil artık orada kalmadı, giderek azalıyor ve Avrupa ihtiyarlar sokağına dönüşüyor. Onun içindir ki bu milletin gücü genç nüfustur’’ diye konuştu. Genç nüfusun iyi yetiştirilmesi, bilgi ve beceri sahibi olması gerektiğini vurgulayan Çiçek, ‘’Bir milletin başına gelebilecek en büyük felaket gençliğin cahil kalmasıdır’’ dedi. Çiçek, Türkiye’nin, gurur duyacağı bir kültür ve uygarlığa sahip olduğuna dikkati çekerek, ‘’Sevgili gençler sizden istirhamım, kendimizi bilelim. Biz, 5 bin yıllık medeniyetin sahibiyiz. Eğer biz kendimizi bilirsek başkaları bize saygı gösterir. Sorumluluk duyarak millete hizmet edeceksiniz. Bilgisi ve kültürü olmayanın fazla bir sorumluluğu olmaz’’ diye konuştu. Gölbaşı / aa

24.03.2009


 

Türkiye, çetelerin yönettiği bir devlet değil

Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, ‘’Türkiye, artık askerî darbeler sonrası başbakanların asıldığı bir ülke değil. Türkiye gerçek bir demokrasi. Artık Türkiye çetelerin yönettiği bir devlet de değil. Sizin seçtiğiniz halkın iradesini temsil eden bir demokratik iktidarla yönetilen bir ülke’’ dedi. Muğla ziyaretinde konuşan Egemen Bağış, bugün Türkiye’nin eskisi gibi ülke olmadığını belirterek, şöyle konuştu: ‘’Bugün Türkiye’de Nazım Hikmet’in vatandaşlığı iade ediliyor. 50 yıllık bir aradan sonra bütün Türkiye alkışlıyor ve kimse itiraz etmedi. Bu geldiğimiz demokratik olgunluğun göstergesidir. Herkes ‘bravo muhafazakâr bir iktidar AK Parti iktidarı ama Nazım Hikmet gibi sol siyasete inanmış bir insanın vatandaşlığını itibarını iade ediyor’ dedi. Aynı şekilde bugün TRT-6 yayınlarına başladı. Türkiye’de hiç kimse bölünmedi, parçalanmadı, kavga etmedi. Bizim eskiden kepenk indirme talimatı veren kanalı izleyen vatandaşlarımız, bugün devletin anladıkları dilde, doğru bilgiyi, doğru haberi, doğru programı veren televizyonunu izler hale geldiler.’’ Muğla / aa

24.03.2009


 

Kriz, turistleri de tasarrufa yöneltti

Dünya çapında yaşanan ekonomik krize rağmen özellikle Avrupa ülkeleri vatandaşlarının tatil yapmaktan vazgeçmedikleri, ancak kendilerine göre tasarruf tedbirleri aldıkları bildirildi. Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TURSAB) Kuşadası Bölgesel Yürütme Kurulu Başkanı Bülent İlbahar, yaptığı açıklamada, geçen yıl ile kıyasladıklarında ön rezervasyonların gelmeye başladığını, 2008’in bu döneminde yüzde 60 civarında olan rezervasyonların şu sıralarda yüzde 55’lerde bulunduğunu söyledi. İlbahar, ‘’Belki otellerimiz geçen yılki gibi dolup taşmayacak ama döviz kurlarından dolayı iyi olacağını tahmin ediyorum’’ dedi. İlbahar, 2009 yılının özellikle Rusya’da biraz sıkıntı oluşturduğunu, 2-3 kez develüasyon olduğunu, bunun bu ülkeden gelebilecek turist sayısını etkileyebileceğini belirtti. Hollandalıların ise kriz sebebiyle tatillerinden kesinlikle kısıntı yapmadıklarını ifade eden İlbahar, ‘’Onlar tatili hiçbir şeye değişmiyorlar. 5 yıldız yerine 4 yıldızı tercih ediyorlar. Tatile gitmeleri bir elzem, zorunluluk gibi. Kesinlikle planlarını değiştirmiyorlar’’ dedi. Romanya’dan turistlerin gelmeye başladığını belirten İlbahar, bu ülkede öğrencilerin 4.5 aya uzanan tatil süreleri bulunduğunu kaydetti. Kuşadası / aa

24.03.2009


 

Arınç: 5 yıl daha iktidarız

ESKİ TBMM Başkanı ve AKP Manisa Milletvekili Bülent Arınç, ‘’AK Parti iktidar, güçlü bir iktidar ve birilerinin uykusu kaçabilir belki ama çok ciddiyim, önümüzdeki 5 yıl tekrar iktidar, herkes bunu böyle bilsin’’ dedi. Siyasette yarışın olacağını ancak bugüne, ‘’birileri aleyhinde, birilerini kötüleyerek’’ gelmediklerini söyleyen Arınç, kendisini karşılamaya gelen diğer partilerin belde belediye başkan adaylarına başarılar diledi. Türkiye’de ekonomik krizin etkilerinin giderek azaldığını söyleyen Arınç, Temmuz veya Ağustos aylarından sonra kimsenin ekonomik krizden söz etmeyeceğini savundu. Türkiye’nin hukuk devleti olduğunu ve bir hukuk devletinde mafya ve çetelerin olmayacağını söyleyen Arınç, ‘’Hukuk devletinde Ergenekon türü kanun dışı işler yapan hiçbir gurup olamaz. Faili meçhul cinayetler ile ülkemiz 30 yıl sallandı. Mecliste Araştırma Komisyonu kuruldu. Biz gelinceye kadar onlarca faili meçhul cinayetler vardı. Bizim dönemimizde 55 tane çete çökertildi’’ diye konuştu. Manisa / aa

24.03.2009


 

Seçim afişi yolu kapattı

Denİzlİ’de CHP’nin 196 metrekarelik seçim afişi, rüzgârdan yırtılarak düştüğü yolun bir süre trafiğe kapanmasına sebep oldu. Alınan bilgiye göre, Delikliçınar’da belediyenin karşısındaki binaya asılan ve binanın ön yüzünü kapatan 14x14 metre ebadındaki muşamba afiş rüzgâr dolayısıyla yırtıldı. CHP tarafından beş gün önce asıldığı öğrenilen afişin büyük bir parçası elektrik tellerinin üzerine ve yola düştü. Bir süre yolun kapanmasına sebep olan afişin elektrik tellerine temas eden kısmı ise yandı. Yolda önlem alarak parti yetkililerini arayan güvenlik güçleri, yayaların geçişine de izin vermedi. Afişin düştüğü elektrik tellerinde zaman zaman kıvılcımlar çıktığı görüldü. Afiş, vinçle kaldırıldıktan sonra yol trafiğe açıldı. Denizli / aa

24.03.2009


 

Demir-çelik üretimi geriledi

Dünya demir-çelik üretimi, Ocak-Şubat aylarında, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 23 gerileyerek 170,3 milyon tona indi. Dünya toplamının yarıya yakınını tek başına gerçekleştiren Çin hariç tutulursa, yılın ilk 2 ayında küresel demir-çelik üretimindeki kayıp yüzde 37’ye ulaştı. Dünya Demir-Çelik Birliği’nin verilerine göre üretim ocak ayında yüzde 13,1 ve şubat ayında yüzde 23,5 geriledi. 2008’de yılın ilk 2 ayında 4 milyon 468 bin ton üretim gerçekleştiren Türkiye ise bu yılın aynı döneminde yüzde 18,5 kayıpla 3 milyon 641 bin tonda kaldı. Geçen yıl dünyanın 11’nci büyük demir-çelik üreticisi olan Türkiye, önündeki ülkelerin daha hızlı küçülmesiyle Şubat ayı sonunda İtalya ve Brezilya’yı geride bırakarak 9’uncu sıraya yükseldi. Brüksel / aa

24.03.2009


 

İslâm dünyasının kurtuluşu Risale-i Nurlarda

Hollanda İslâm Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bünyamin Duran, Bediüzzaman Said Nursî’nin İslâm uygarlığının 20. yüzyıldaki en büyük düşünürlerinden biri olduğunu belirterek, İslâm dünyasının kurtuluşunun da hem kelâmcı, hem filozof, hem de tasavvufçu olan Nursî’nin kaynaklarından geçtiğini kaydetti.

Risale-i Nur Enstitüsü tarafından bu yıl 4.’sü düzenlenen Ulusal Risale-i Nur Kongresi 21-22 Mart tarihlerinde İstanbul’da yapıldı. Ana konusu “Küresel Kriz ve Said Nursî’nin İstisat Görüşü” olarak belirlenen kongre, İstanbul’da 21 Mart Cumartesi günü masa çalışmalarıyla başladı. Yaklaşık 60 kişinin katıldığı masa çalışmaları; I. Masa: Din ve İktisat, II. Masa: Toplum, Ahlak ve İktisat, III. Masa: Siyaset, İdeolojiler ve İktisat, IV. Masa: Felsefe, Medeniyet ve İktisat, V. Masa: Çevre ve İktisat başlıkları altında yürütüldü. Bir buçuk günlük çalışma sonunda her masa kendi konusuyla ilgili bir sonuç bildirisi hazırlayarak kamuoyuna duyurdu. Kongre, 22 Mart Pazar günü Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda Gazi Üniversitesi Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Battal, gazeteci-yazar Dr. Yusuf Kaplan, Hollanda İslâm Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bünyamin Duran, gazeteci-yazar Ali Bulaç’ın konuşmacı olarak katıldığı panel ile son buldu.

Avukat Kadir Akbaş’ın yönettiği panelin açılışında konuşan Yeni Asya Gazetesi İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular, dünyada ve ülkemizde çok önemli değişikliklere sebep olması beklenen küresel bir ekonomik krizle karşı karşıya kalındığını belirterek, bu krizin sonuçlarıyla birlikte sebeplerini de ortaya koymak, insanlığın geleceği açısından büyük önem taşıdığını vurguladı. Kutlular, genel bir değerlendirmeyle bugünkü küresel ekonomik krizin temel sebeplerine inmenin, farklı ilmi disiplinleri ve ideolojileri ilgilendiren tartışmaları da beraberinde getireceğini söyledi. Risale-i Nur Enstitüsü olarak, bu kongrede bütün dünyayı yeni bir dönemin eşiğine getiren küresel krizi Bediüzzaman Said Nursî’nin eserleri ışığında yorumlamayı hedefledikleri belirten Kutlular, “Bu krizi, insanlık tarihi boyunca yaşanan dramatik değişikliklerin, insanın bitmek tükenmek bilmeyen hırsının ve sınır tanımaz hazcılığının bir neticesi olarak değerlendirmek mümkündür” diye konuştu.

RİSÂLE-I NURLAR

“KELÂMİ BİR TEFSİR”

Prof. Dr. Bünyamin Duran ise Bediüzzaman’nın biri bütün felsefeler için diğeri İslâm felsefesi için geçerli iki değerlendirme kriteri olduğunu belirterek, her konuda olduğu gibi felsefe konusunda da Bediüzzaman’ın toptan mahkûm ya da toptan olumlama yoluna gitmediğini, seçici davranarak olumlu ve olumsuz felsefeden bahsettiğini söyledi. Prof. Dr. Duran, Bediüzzaman’ın insanlığın ahlâk ve refahına hizmet eden felsefe ve doktrinlerin olumlu; buna karşılık ateist ve ahlâksızlığı yayan ve tervic eden felsefelerin olumsuz olduğunu vurguladığını kaydetti.

Genel olarak Risâle-i Nurların bir Kur’ân tefsiri olduğu, ama “Kelâmî bir tefsirdir” demenin mümkün olduğunu belirten Prof. Dr. Duran, “Keza başka bir zaviyeden baktığınızda rahatlıkla felsefî bir tefsir olduğunu söyleyebilirsiniz. Bir kere Bediüzzaman felasifenin, özellikle İbn-i Sina ve İbn-i Rüşd’ün geliştirdiği ve felsefe dünyasına kattığı çok sayıda felsefi kanun ve argümanı kullanmakta, iman ve Kur’ân hakikatlerini bu argümanlarla ispat etmeye çalışmaktadır” dedi.

BATI’NIN GAYR-İ İNSANÎ

İLKELERİNİN YERİNE İSLÂMİ

İLKELER İKAME EDİLECEK

Prof. Dr. Duran, Bediüzzaman’ın bize daha çok İslâm medeniyetinin temel ilkeleriyle Batı medeniyetinin ilkelerini kıyaslama sadedinde bazı ilkeler verdiğini, ona göre yeni medeniyet Batı medeniyetinin müktesebatı üzerine inşa edileceğini söyledi. Batı’nın çok sınırlı zamanların dışında dengeli bir toplumsal yapıya ulaşamadığını belirten Prof. Dr. Duran şunları kaydetti:

“Ya aşırı idealist, öte dünyacı ya da aşırı materyalist, bu dünyacı eksenlere savrulmuştur. Bu nedenle Batı’nın uygarlığı uzun soluklu olmayacak, olamayacaktır. Bediüzzaman da ilginç bir şekilde yeni İslâm medeniyetinin Batı medeniyetinin parçalanmasından neş’et edeceğini söyler. Bilim, teknoloji, güzel sanatlar ve düşüncedeki gelişmeler mevcut malzemeler olarak kullanılacak. İslâm medeniyeti, Batı’nın gayr-i insanî ve gayr-i ahlâkî ilkelerinin yerine İslâmî ilkeleri ikame edecektir.

Prof. Dr. Duran, Bediüzzaman Said Nursî’nin İslâm uygarlığının 20. yüzyıldaki en büyük düşünürlerinden biri olduğunu vurgulayarak, İslâm dünyasının kurtuluşunun da hem kelâmcı, hem filozof, hem de tasavvufçu olan Nursî’nin kaynaklarından geçtiğini belirtti. "Avrupa'da Allah'ın sıfatları, cennet, cehennem gibi kavramlar öldü. Avrupa'da şimdi kaç kişi kili-seye gidiyor, gibi araştırma yapıyorlar" diyen Duran, Avrupa'dan gelen bir profesörün kendisine “İslâm çok canlı bir din. Avrupada ölen teolojiyi sizler canlandıracaksınız" dediğini aktardı. Duran, şöyle devam etti:

“Eğer hikmetli gidebilirsek bu Batı’nın teolojisine de Risâle-i Nur'u aktarmak demektir. Müslümanlar peygamber, din gibi konuların tartışılmasını sağlıyor. Elimizde Risâle-i Nur gibi bir eser var. Onlarla en güzel şekilde konuşarak davranarak, dâvânızı anlatın anlayışını geliştirebilirsek önümüzde büyük bir gelişme var. Hıristiyan bir profesör arkadaşım bir konuda benden yazı istedi. Gönderdiğim yazıyı gazeteye ‘Post modern Avrupa, Kur'ân'a Muhtaç’ başlığıyla manşet yazmışlar.”

A. TURAN SÖYLER - ÜMİT KIZILTE / İSTANBUL

24.03.2009


 

İslâm dünyasının kurtuluşu Risale-i Nurlarda

Hollanda İslâm Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bünyamin Duran, Bediüzzaman Said Nursî’nin İslâm uygarlığının 20. yüzyıldaki en büyük düşünürlerinden biri olduğunu belirterek, İslâm dünyasının kurtuluşunun da hem kelâmcı, hem filozof, hem de tasavvufçu olan Nursî’nin kaynaklarından geçtiğini kaydetti.

Risale-i Nur Enstitüsü tarafından bu yıl 4.’sü düzenlenen Ulusal Risale-i Nur Kongresi 21-22 Mart tarihlerinde İstanbul’da yapıldı. Ana konusu “Küresel Kriz ve Said Nursî’nin İstisat Görüşü” olarak belirlenen kongre, İstanbul’da 21 Mart Cumartesi günü masa çalışmalarıyla başladı. Yaklaşık 60 kişinin katıldığı masa çalışmaları; I. Masa: Din ve İktisat, II. Masa: Toplum, Ahlak ve İktisat, III. Masa: Siyaset, İdeolojiler ve İktisat, IV. Masa: Felsefe, Medeniyet ve İktisat, V. Masa: Çevre ve İktisat başlıkları altında yürütüldü. Bir buçuk günlük çalışma sonunda her masa kendi konusuyla ilgili bir sonuç bildirisi hazırlayarak kamuoyuna duyurdu. Kongre, 22 Mart Pazar günü Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda Gazi Üniversitesi Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Battal, gazeteci-yazar Dr. Yusuf Kaplan, Hollanda İslâm Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bünyamin Duran, gazeteci-yazar Ali Bulaç’ın konuşmacı olarak katıldığı panel ile son buldu.

Avukat Kadir Akbaş’ın yönettiği panelin açılışında konuşan Yeni Asya Gazetesi İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular, dünyada ve ülkemizde çok önemli değişikliklere sebep olması beklenen küresel bir ekonomik krizle karşı karşıya kalındığını belirterek, bu krizin sonuçlarıyla birlikte sebeplerini de ortaya koymak, insanlığın geleceği açısından büyük önem taşıdığını vurguladı. Kutlular, genel bir değerlendirmeyle bugünkü küresel ekonomik krizin temel sebeplerine inmenin, farklı ilmi disiplinleri ve ideolojileri ilgilendiren tartışmaları da beraberinde getireceğini söyledi. Risale-i Nur Enstitüsü olarak, bu kongrede bütün dünyayı yeni bir dönemin eşiğine getiren küresel krizi Bediüzzaman Said Nursî’nin eserleri ışığında yorumlamayı hedefledikleri belirten Kutlular, “Bu krizi, insanlık tarihi boyunca yaşanan dramatik değişikliklerin, insanın bitmek tükenmek bilmeyen hırsının ve sınır tanımaz hazcılığının bir neticesi olarak değerlendirmek mümkündür” diye konuştu.

RİSÂLE-I NURLAR

“KELÂMİ BİR TEFSİR”

Prof. Dr. Bünyamin Duran ise Bediüzzaman’nın biri bütün felsefeler için diğeri İslâm felsefesi için geçerli iki değerlendirme kriteri olduğunu belirterek, her konuda olduğu gibi felsefe konusunda da Bediüzzaman’ın toptan mahkûm ya da toptan olumlama yoluna gitmediğini, seçici davranarak olumlu ve olumsuz felsefeden bahsettiğini söyledi. Prof. Dr. Duran, Bediüzzaman’ın insanlığın ahlâk ve refahına hizmet eden felsefe ve doktrinlerin olumlu; buna karşılık ateist ve ahlâksızlığı yayan ve tervic eden felsefelerin olumsuz olduğunu vurguladığını kaydetti.

Genel olarak Risâle-i Nurların bir Kur’ân tefsiri olduğu, ama “Kelâmî bir tefsirdir” demenin mümkün olduğunu belirten Prof. Dr. Duran, “Keza başka bir zaviyeden baktığınızda rahatlıkla felsefî bir tefsir olduğunu söyleyebilirsiniz. Bir kere Bediüzzaman felasifenin, özellikle İbn-i Sina ve İbn-i Rüşd’ün geliştirdiği ve felsefe dünyasına kattığı çok sayıda felsefi kanun ve argümanı kullanmakta, iman ve Kur’ân hakikatlerini bu argümanlarla ispat etmeye çalışmaktadır” dedi.

BATI’NIN GAYR-İ İNSANÎ

İLKELERİNİN YERİNE İSLÂMİ

İLKELER İKAME EDİLECEK

Prof. Dr. Duran, Bediüzzaman’ın bize daha çok İslâm medeniyetinin temel ilkeleriyle Batı medeniyetinin ilkelerini kıyaslama sadedinde bazı ilkeler verdiğini, ona göre yeni medeniyet Batı medeniyetinin müktesebatı üzerine inşa edileceğini söyledi. Batı’nın çok sınırlı zamanların dışında dengeli bir toplumsal yapıya ulaşamadığını belirten Prof. Dr. Duran şunları kaydetti:

“Ya aşırı idealist, öte dünyacı ya da aşırı materyalist, bu dünyacı eksenlere savrulmuştur. Bu nedenle Batı’nın uygarlığı uzun soluklu olmayacak, olamayacaktır. Bediüzzaman da ilginç bir şekilde yeni İslâm medeniyetinin Batı medeniyetinin parçalanmasından neş’et edeceğini söyler. Bilim, teknoloji, güzel sanatlar ve düşüncedeki gelişmeler mevcut malzemeler olarak kullanılacak. İslâm medeniyeti, Batı’nın gayr-i insanî ve gayr-i ahlâkî ilkelerinin yerine İslâmî ilkeleri ikame edecektir.

Prof. Dr. Duran, Bediüzzaman Said Nursî’nin İslâm uygarlığının 20. yüzyıldaki en büyük düşünürlerinden biri olduğunu vurgulayarak, İslâm dünyasının kurtuluşunun da hem kelâmcı, hem filozof, hem de tasavvufçu olan Nursî’nin kaynaklarından geçtiğini belirtti. "Avrupa'da Allah'ın sıfatları, cennet, cehennem gibi kavramlar öldü. Avrupa'da şimdi kaç kişi kili-seye gidiyor, gibi araştırma yapıyorlar" diyen Duran, Avrupa'dan gelen bir profesörün kendisine “İslâm çok canlı bir din. Avrupada ölen teolojiyi sizler canlandıracaksınız" dediğini aktardı. Duran, şöyle devam etti:

“Eğer hikmetli gidebilirsek bu Batı’nın teolojisine de Risâle-i Nur'u aktarmak demektir. Müslümanlar peygamber, din gibi konuların tartışılmasını sağlıyor. Elimizde Risâle-i Nur gibi bir eser var. Onlarla en güzel şekilde konuşarak davranarak, dâvânızı anlatın anlayışını geliştirebilirsek önümüzde büyük bir gelişme var. Hıristiyan bir profesör arkadaşım bir konuda benden yazı istedi. Gönderdiğim yazıyı gazeteye ‘Post modern Avrupa, Kur'ân'a Muhtaç’ başlığıyla manşet yazmışlar.”

KADİR AKBAŞ:

KRİZDE İSLÂM DÜNYASININ DA SORUMLULUĞU VAR

Panelİn yöneticiliğini yapan Av. Kadir Akbaş, dünyanın bugün büyük bir krizle karşı karşıya olduğunu belirterek, Kur’ân’ın düsturlarından uzaklaştıkça kriz yaşanmasında payımızın olduğunu unutmamamız gerektiğini söyledi. Akbaş, “Kriz Batıda çıkmış olabilir, ama bu krizde İslâm dünyasının da sorumluluğu var” diye konuştu.

YUSUF KAPLAN:

BEDİÜZZAMAN’I

AKTİF BİR ŞEKİLDE OKUYALIM

Gazetecİ-yazar Yusuf Kaplan da, “çağ körleşmesinden” bahsederek, bu çağda daha önce yaşanılan bir durum olduğunu söyledi. Kaplan “Yaşadığımız çağ, bizi zihnî körleşmeye itmiş. Bu sebeple insanlık dünyası bugün ikinci krizi olan medeniyet krizini yaşıyor” dedi. Kaplan, insanlık tarihinde hiçbir uygarlığın tek başına bütün dünyaya egemen olamadığını ve son 200 yıldır yeryüzüne egemen olan bir Batı uygarlığının bulunduğunu ve bunun da dünyayı sonu olmayan bir yola doğru sürüklediğini ifade etti. Kaplan, bunun da bizim dünyayı algıma biçimimizi körleştirdiğini belirterek, “Şu ana kadar Bediüzzaman’ı pasif bir şekilde okuduk, artık aktif şekilde okumamız gerekiyor” dedi. Batı uygarlığının tarihte 300 yıl içinde 26 uygarlıktan 16’sını yok ettiğini, 9’unu da fosilleştirdiğini ifade eden kaplan, kendi uygarlığını ve bütün özelliklerini dünyaya yaymaya çalışan bu uygarlığa karşı Müslümanlar’ın bir an önce harekete geçmeleri gerektiğini söyledi. Kaplan, “Bediüzzaman Said Nursî, 21. yüzyılın ihtiyaçlarını da karşılayacak şekilde yorumlarda bulunmuş, 'nasıl' sorusuna cevap aramıştır. Bu çok önemli bir noktadır" diye konuştu.

ALİ BULAÇ:

NEFSİMİZİ KONTROL EDEBİLİRSEK ÇÖZÜM BULABİLİRİZ

Gazetecİ-yazar Ali Bulaç ise, şehirlere doğru akan nüfusun gelir paylaşımında muazzam bir kavga oluşturduğunu belirterek, beraberinde etnik çatışmalar hızlanması, marjinal hareketlerin önem kazanması, bütün şehirlerin kalbinde şiddet potansiyelinin giderek artması gibi bunun bazı sıkıntılar getirdiğini söyledi. Bulaç, aslında içine girdiğimiz bu krizin her ne kadar ekonomik kriz gibi gözükse de, temelinde sosyo-politik ve demografik bir alt yapı da yattığını söyledi.

Burada sorunun 3 noktada toplandığının görüldüğünü anlatan Ali Bulaç, şöyle devam etti:

“Yabancılaştırıcı süreç bütün hızıyla devam ediyor. Yani varlıkta insan anlam kaybediyor. İnsan varlıkta amaçsız yaşıyor, insan varlıkta güvensiz yaşıyor, insan merkezden kopmuş oluyor. Halbuki modernliğin üç temel vaadi vardır; insanlığa özgürlük, güvenlik ve refah sağlayacaktı. Şu anda modern dünya bu üçünü de gerçekleştiremiyor.

Diğer açıdan ahlâkî olarak mihverinden sapmış bulunmaktadır. Sosyo-politik olarak da insan derin bir kaosun içine sürüklenmiş bulunmaktadır. Bunun önemli sebeplerinden birisi büyüme ideolojisinin hâlâ en başta ideoloji olmasıdır. Halbuki geldiğimiz nokta büyümenin bizatihi kendisi maddî ve fizikî sınırlarına dayanmıştır. Yeryüzünün daha fazla maddî ve fizikî büyümesi mümkün değildir. Daha çok büyüme daha çok kaynak tüketimi ve şehir nüfusuna yol açıyor. Bu beşerin içine girdiği fasit bir dairedir. Bunun içinden çıkamıyor. Sorun iktisadın modern tanımında ve algısında yatmaktadır. Halbuki insanın ihtiyaçları sınırlıdır, sınırsız olan insan arzularıdır. Modern iktisad insan arzularını tahrip etmekte kışkırtmakta, tabiatın maddî kaynakları buna yetmemekte hem de adil bir şekilde paylaşılmamaktadır. Dolayısıyla bu kendi içinde bir çatışma potansiyeli taşımaktadır. O halde iktisadın bizatihi kendisini sorgulamamız gerekmektedir. Acaba bu bilim arzularla kaynaklar arasında mı denge kurmalı, ihtiyaçlarla kaynak arasında mı denge kurmalı? Bir başka yanılgı ise sürdürülebilir kalkınmadır. Halbuki sürdürülebilir kalkınma, kontrolsüz kalkınmanın kılıfıdır. Kalkınmanın bizatihi kendisini sorgulamak lâzım. Kalkınma bir ideolojidir ve bir politikadır. Teknik ve iktisadî mesele değildir. Liberal kapitalizm dediğimiz şey; nefsin bütün isteklerini, heva hevesini kışkırtan onun doyumsuz arzularını ayakta diri tutan bir sistemdir ki, bunun dinamiği ve zaafı da aynı noktada toplanmaktadır. Birbirimizle, Allah’la ve kâinatla barışarak bu krizden çıkabiliriz.”

PROF. DR. AHMET BATTAL:

KRİZİN

SEBEBİ KOLAY KAZANMA HIRSI

Prof. Dr. Ahmet Battal ise iktisadın, muktesit olmanın adı olduğunu belirterek, bugün ise iktisadın para harcamanın adı olduğunu belirtti. Prof. Dr. Ahmet Battal, şöyle devam etti: “Bugünün iktisatçıları eli delik iktisatçılar. Bu eli kesmeden veya eli dikmeden düzlüğe çıkamayacağız. Bediüzzaman’ın 1935 yılında yazdığı İktisat Risâlesi’nin sonunda ‘bu seneye Sene-i İktisat tesmiyesi lâyıktır’ diye not düşmüş. Zaman iki sene sonra bu keramet-i iktisadiyeyi, İkinci Harb-i Umumiye’de her taraftaki açlık ve tahribat ve israfatla ve nev-î beşer ve herkes iktisada mecbur olmasıyla ispat etmiş. Krizin sebebi hırs, kolay kazanma hırsı. Ahlâkî sınırları olmayan, kazanmak için her yolu deneyen bir hırs. Ve hırs, hasaret sebebidir. Bediüzzaman hayat-ı içtimaiyenin medarının san’at, ticaret ve ziraat olduğunu ifade ediyor. ‘Memuriyete giren ancak hamiyet ve hizmet için girmelidir’ diyor. Bankalar lâyıkıyla çalışsa milletten topladıkları tasarrufu ihtiyacı olan üreticiye, sanayiciye kredi olarak vermesi gerekir. Ama bankalar ne yapıyor topladıkları tasarrufu üretime aktarmıyor, parayı, imkânları kendisi emiyor.”

A. TURAN SÖYLER - ÜMİT KIZILTE / İSTANBUL

24.03.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır

Kurumsal Linkler:
Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim - Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl

Reklam Linkleri:
Risale Yorum- Risale Çocuk- Oktay Usta - Euro Nur - Fıkıh İnfo- Ahmet Maranki- Cevşen - Yeni Asya Barla - Makdis