18 Haziran 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Dergilerimiz

Haberler

 

ALBAY ÇİÇEK'İN İMZA ÖRNEKLERİ İSTANBUL'A DA GÖNDERİLECEK

İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Turan Çolakkadı, Ergenekon savcılarının, "İrtica ile Mücadele Eylem Planı”nı hazırladığı iddia edilen Albay Dursun Çiçek'in ifadesini almayacaklarını söyledi. Genelkurmay Askerî Başsavcısı Yavuz Şentürk'ün adliyeye geldiğini belirten Çolakkadı, “Albay Çiçek'in imza örneklerini biz de istedik, biz de kriminal inceleme yapacağız. Askerî Savcılıkta ifadesi alındığı için ifadeden vazgeçtik" dedi.

“GÜVENMEME GİBİ BİR DURUMUMUZ YOK,

İŞBİRLİĞİ YAPARIZ”

Askerî savcıların soruşturmayı yürütmesi nedeniyle Albay Çiçek'in ifade vermeye gelmeyeceğini belirten Çolakkadı, Askerî Savcılıkla devamlı işbirliği içinde olduklarını belirterek, ''Burada bir ayrılık yok, güvenmeme gibi bir durumumuz yok. Gerektiği gibi işbirliği yaparız'' diye konuştu. Çolakkadı, “Türkiye'de savcılıklar birbirine benzer iş yapıyor. Daha önce de askerî savcılar defaatle gelip gittiler” dedi.

İSTANBUL Cumhuriyet Başsavcıvekili Turan Çolakkadı, ‘’Ergenekon’’ soruşturması kapsamında elde edilen ve Taraf Gazetesinde yayımlanan belgede imzası bulunduğu iddia edilen Deniz Kurmay Albay Dursun Çiçek’in ifadesinin alınmayacağını bildirdi.

Ergenekon savcılarının, “İrtica ile Mücadele Eylem Planı” isimli belgede imzası bulunan Deniz Kurmay Albay Dursun Çiçek’le dün İstanbul Adliyesi’nde görüşmeleri bekleniyordu. Başsavcıvekili Çolakkadı, Beşiktaş’taki İstanbul Adliyesi’nde basın mensuplarına yaptığı açıklamada, ‘’Dursun Çiçek’in ifadesini imza örneklerini değerlendirdikten sonra alacağız. Bugün (dün) ifade vermeye gelmeyecek’’ dedi. Çolakkadı, Beşiktaş’taki İstanbul Adliyesi’nde basın mensuplarına yaptığı açıklamada, medyaya yansıyan olayla ilgili önceki gün Genelkurmay Askerî Başsavcısı’nın gelerek kendileriyle görüştüğünü belirterek, şunları kaydetti: ‘’Bu olayla ilgili soruşturma başlattılar. Dolayısıyla bu soruşturma kapsamında karşılıklı görüş ve belge alış verişi için görüşme yaptık. Genelkurmay Askerî Savcılığı, belgede adı geçen albayın ifadesini ve imza örneklerini alarak kriminal incelemeye göndermiş. Gerekirse Adlî Tıp Kurumu’nda incelenebilir. Esas olan imza karşılaştırması olduğu için imza örnekleri bize de gönderilecek. Bu nedenle ifadesinden şu an için vazgeçtik.’’

‘’Bu yüzden Albay Dursun Çiçek’in ifadesini imza örneklerini değerlendirdikten sonra alacağız. Bugün ifade vermeye gelmeyecek’’ diyen Çolakkadı, sözlerini şöyle sürdürdü: ‘’Ayrıca, Türkiye’de savcılıklar birbirine benzer iş yapıyor. Daha önce de askerî savcılar defaatle gelip gittiler. Savcılık olarak askeri savcılıkla devamlı işbirliği içindeyiz. Burada bir ayrılık yok, güvenmeme gibi bir durumumuz yok. Gerektiği gibi işbirliği yaparız.’’

İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili Çolakkadı, inceleme sonuçlarının ellerine ulaşmasının ardından ifadeye başvurmanın daha gerçekçi olduğunu sözlerine ekledi. İstanbul / aa

18.06.2009


 

Genelkurmay kalkan olmasın

Emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi, Genelkurmay Başkanlığı’nın silâhlı kuvvetleri içerisinde Ergenekon soruşturmasının derinleşmesini engelleyici tavır içerisinde bulunmaması gerektiğini söyledi.

Konuyla ilgili soruları cevaplayan Emekli Tuğgeneral Tanrıverdi, “Bu belge gerçekten Genelkurmay Başkanlığı’nın insiyatifinde onların direktifinde mi hazırlanmış; yoksa gelişen Ergenekon meselesi içerisinde Ergenekoncuların Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) kendilerine sahip çıkmadığı izlenimi gün geçtikçe arttığından bir komplo mu yapılmıştır; bunun ortaya çıkarılması lâzım” dedi. Bunun hem askerî yargı, hem de idarî inceleme ile ortaya çıkmayacağını anlatan Tanrıverdi, her şeyden önce kademedeki komutanların yerlerinin değiştirilmesi gerektiğini belirtti. Bilgi İşlem Şubesi’ndeki belgelere el konulması gerektiğini vurgulayan Tanrıverdi, araştırmayı Ergenekon savcılarının incelemesini istedi. İkinci ihtimalin ilk günlerde daha kuvvetli olduğunu düşündüğünü anlatan Tanrıverdi, “Ancak sessiz kalınması, bu konuda idarî tahkikat yapılıp neticesinin kamuoyuyla paylaşılmaması ve söylenen bir kısım meselelerde ‘Bu direktif Genelkurmay Başkanlığı tarafından verilmemiştir’ gibi herhangi bir beyanda bulunulmamasından dolayı bunun ciddî bir şekilde araştırılması gerekir. Genelkurmay, Ergenekon soruşturmasının silâhlı kuvvetlerin içinde derinleştirilmesini engelleyen kalkan görevini yapmaktan vazgeçip, yardımcı olma konumuna geçmelidir” diye konuştu.

DARBELERİN HUKUKÎ DAYANAĞI

ORTADAN KALDIRILMALI VE TSK

SİYASETTEN ÇIKARILMALI

TSK’nın siyasetten çıkartılması gerektiğini dile getiren Tanrıverdi, darbelerin üç dayanağı olduğunu belirterek, bunları şöyle dile getirdi: “Birincisi yasal dayanakları, ikincisi kadrolaşma, üçüncüsü istikrar. İstikrar bozulursa, kadrolaşma da varsa darbe girişimleri, müdahale girişimleri olur. Bugün istikrar olduğu için ancak psikolojik hareketler türünde planlar ortaya çıkıyor. Bunu böyle kabul etmek lazım. Bu bakımdan hukukî dayanağın ortadan kaldırılması, siyasî iradenin insiyatifinde olmalıdır. Meselâ MGK’nın yapısı, 5 tane orgeneralin bunun içerisinde olması, silâhlı kuvvetleri siyasetin ortasına oturtuyor. Bunun yapısının mutlaka değiştirilmesi lâzım. Genelkurmay, silâhlı kuvvetleri içerisinde Ergenekon soruşturmasının derinleşmesini engelleyici tavır içerisinde bulunuyor. Bu tavır, bugüne getirdi. İçerdeki incelemenin TSK’dan bağımsız yargı, yani Ergenekon’u soruşturan savcılar tarafından meselenin incelenmesi, araştırılması lâzım. Bunları bir vesile bilmek gerekir. Bu aksaklıkları, köklü değişiklikleri esas değişikliklere başlamak lâzım.” Belgenin bir avukatının bürosunda bulunmasının da pek normal olmadığına dikkat çeken Tanrıverdi, birinci ihtimalin üzerine sivil toplum, hükümet, yargı ve TBMM; ikinci ve üçüncü ihtimalin üzerine ise askerî ve sivil yargı ile Genelkurmay Başkanlığı’nın gitmesi gerektiğini vurguladı. Tanrıverdi, eylem planının altındaki imza dikkate alındığında esas planın lahikasına benzediğini belirtti.

“İMZA DİKKATE ALINDIĞINDA

ESAS PLANIN LÂHİKASINA BENZİYOR”

Eylem planının Genelkurmay Başkanı’nın emri, müsaadesi ve kontrolünde hazırlanmış olabileceğini ifade eden Tanrıverdi, sözlerini şöyle sürdürdü: “Harekât planlarında; söz konusu harekâtın kimler tarafından, ne maksatla, nerede, ne zaman, nasıl ve ne şekilde yapacağı sorularına, sistemli bir şekilde cevap veren esasları açıklanır. Planlarda esas plan ‘Harekât Planı’dır. Bu planın uygulanabilmesi için ihtiyaç duyulan muharebe ve hizmet destek hususları ise harekât planının kendileri ile ilgili eklerinde belirlenir. Her bir destek faaliyeti bir ek ve eke ilişik lahikalarla açıklanır. Esas harekât planının altında komutanın, eklerinin altında başkanların, lâhikaların altında da şube müdürü veya proje subaylarının imzası bulunur. Sözü edilen ‘İrtica İle Mücadele Eylem Planı’ altındaki imza dikkate alındığında, esas planın lahikasına benziyor. Yani Harekât Başkanlığı, Genelkurmay Başkanı’nın emri altında, onun beyni durumundaki bir ünitedir. Bu ünitede Genelkurmay Başkanı’nın bilgisi dışında bir planlamanın olması düşünülmemelidir. Yukardaki bilgiler dikkate alındığında, Genelkurmay Başkanı’nın 14 Nisan 2009 tarihli Harp Akademileri konuşması bu ihtimali desteklemektedir. O konuşmasının laiklik, din ve asker ilişkisi bölümünde; tarif edilen parti ve cemaatler, ülkemiz için tehdit olarak değerlendiriliyor ise, bu kuşku, kamuoyu ile paylaşılmakla kalmayıp, bertaraf edilmesi için böyle bir plan hazırlattırılmış olabilir. Eğer böyle ise durum vahimdir. Güven ortamı bozulmuştur. Meşrû yoldan tedbir alınmalıdır.” Ankara / cihan

18.06.2009


 

52 polis 17 yıldan bu yana yargılanıyor

Diyarbakır’ın Bismil ilçesinde 1992 yılında polisin müdahale ettiği izinsiz bir gösteride, banka görevlisi Mithat Kutlu’nun başına aldığı darbe sonucu ölümüyle ilgili haklarında dâvâ açılan 52 polis memurunun yargılanmasına devam edildi.

DİYARBAKIR’IN Bismil ilçesinde 1992 yılında polisin müdahale ettiği izinsiz bir gösteride, banka görevlisi Mithat Kutlu’nun başına aldığı darbe sonucu ölümüyle ilgili haklarında dâvâ açılan 52 polis memurunun yargılanmasına devam edildi. Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmaya tutuksuz yargılanan sanıklar katılmazken, olayda ölen Kutlu’nun eşi Gülseren ve oğlu Muhammet Kutlu ile avukatları Abdullah Çağer katıldı.

17 YILLIK YARGILAMA

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan iddianamede, Bismil ilçesinde 18 Nisan 1992 tarihinde gerçekleştirilen izinsiz gösteriye polisin müdahalede bulunduğu belirtilerek, şöyle denildi: ‘’Bismil’de kanunsuz toplantı ve gösteri yürüyüşü yapan ve bölücü içerikli sloganlar atan 200 kişilik gruptan dağılmayan şahıslar güvenlik güçlerince zor kullanarak dağıtılmıştır. O sırada maktulün olay mahallinde bulunması esnasında, kafatasından almış olduğu künt darbesi sonucu kaldırıldığı hastanede öldüğü, böylece sanıkların üzerlerine atılı bulunan müsnet suçu işledikleri tüm hazırlık evrakı kapsamından anlaşılmıştır.’’

İddianamede, aralarında 1 Emniyet amiri, 4 komiser, 25’i özel harekât ve 19’u çevik kuvvet olmak üzere 52 polis memuru hakkında 765 Sayılı TCK’nın ‘’Adam Öldürmek’’ suçunu kapsayan 448. maddesi uyarınca 30 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılmaları talep ediliyor. Diyarbakır / aa

18.06.2009


 

NAMAZDAN ETKİLENDİ, MÜSLÜMAN OLDU

ANTALYA'NIN Alanya ilçesinde bir otelde çalışan Rus kız, iş arkadaşının namaz kılmasından etkilenerek Müslüman oldu.

Yaklaşık 2 yıl önce tatil için geldiği Alanya’ya hayran kalan Marıa Zıveyra (24), iş teklifi alarak bir otelde çalışmaya başladı. Bir süre sonra otelde çalışanlarla arkadaşlıklarını ilerleten Zıveyra, bir arkadaşının günde 5 vakit abdest alarak namaz kılması ve Ramazan ayında oruç tutmasından etkilendi. Neden namaz kılındığını ve abdest alındığını arkadaşına soran Zıveyra, zamanla İslam dinine ilgi duymaya başladı. Müslümanların yaşantısı ve ibadet yerlerine hayran kalan Rus kız, internet ve dini kitaplardan İslam dinini detaylı bir şekilde araştırmaya başladı. Namaz kılan arkadaşından da bilgiler alan Rus, Müslüman olmaya karar vererek Alanya Müftülüğü’ne başvurdu. Rus Zıveyra, için Alanya Müftülüğü’nde tören düzenlendi. İlçe Müftüsü Ahmet Hamdi Başpınar ile birlikte Kelime-i Şahadet getiren Rus kız, Meryem adını alarak Müslüman oldu. Alanya Müftüsü Rus kıza Rusça Kur’an-ı Kerim hediye etti. Törenin ardından müftülük binası yanında bulunan Emine Öz Müftüoğlu Camii’ne giden Zıveyra, Rusça Kur’an-ı Kerim okuyup dua ederek Allah’a şükretti. Müslümanlığı seçtiği için çok mutlu olduğunu anlatan Meryem Zıveyra,”Ben de artık dua öğrenerek namaz kılacağım” dedi. Müftü Ahmet Hamdi Başpınar da yabancıların Müslümanlığa olan ilgisinin son yıllarda artmasının sevindirici olduğunu söyledi. İslam dini doğru anlatıldığı takdirde birçok gayri müslimin Müslüman olabileceğini vurgulayan Başpınar, müftülük olarak yabancılara İslam’ı en iyi şekilde anlatmanın gayreti içerisinde olduklarına işaret etti. Antalya / cihan

18.06.2009


 

İyileşme yok, kötüleşme azaldı

Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, bazı ekonomik verilerde iyileşme olduğunu belirtirken, “Fakat bu iyileşme artıya geçiş değil, kötüleşmenin hızının azalması” dedi. Yılmaz, hâlâ düşüşün devam ettiğini, fakat baş aşağı 150 kilometre hızla giden arabanın 120-130 kilometre hıza düştüğünü, içinden geçilen olayın bu olduğunu söyledi.

Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, Ankara Sanayi Odası’ndaki (ASO) konuşmasında ihtiyatlılık uyarısı yaptı.

Yılmaz verilerde iyileşme olduğuna dikkat çekerek şunları söyledi: “Bir takım ekonomik verilerde iyileşme var ama bu artıya geçiş değil; kötüleşmenin hızının azalması. Verilerdeki iyileşmeye rağmen ihtiyatlı davranmak gerekiyor. Piyasa oyuncuları habere aç olduğu için pozitife oynuyor. Türkiye’ye ilişkin risk priminin azaldığı gözlemleniyor. Veriler Türkiye’deki kısmÎ toparlanmaya işaret ediyor. Sanayi üretimi ikinci çeyreğinde istikrar kazandı. Kapasite kullanımı Nisan’da artış gösterdi, bu eğilim sürüyor. Vergi indirimleri stok eritme sürecini hızlandırdı. Reel kesim güven endeksindeki yükseliş ve tüketici güvenin artışı iç talepte toparlanma yaşandığını teyit ediyor. Büyümenin son çeyrekten itibaren pozitif rakamlara geçeceğini öngörmekteyiz. Türkiye’deki toparlanmanın küresel ekonomiye göre daha erken başlayacağını öngörüyoruz.”

ÖNCEKİ TOPARLANMALAR GİBİ OLMAYACAK

Daha önceki gibi hızlı bir toparlanma olmayacağını kaydeden MB Başkanı sözlerini şöyle sürdürdü: “Ekonomideki toparlanma alışılagelmiş tecrübelerden farklı olacak. Yatırım harcamalarında da hızlı bir toparlanma beklenmiyor. Gerçekleştirilen faiz indirimine rağmen finansal koşullardaki ek sıkılık devam ediyor. Kredi faizleri ile MB faizleri arasındaki farkın yüksek seviyesini koruduğu ancak nominal faizlerin düşüş eğilimine girdiğini görüyoruz. Şu anda mevcut yaklaşık yüzde 4.6 olan ortalama takibi gereken alacakların oranı 15 puan artıp 20’ye yaklaştığında bile bankacılık sermaye yeterlilik oranı yüzde 12’nin altına düşmüyor.” Yılmaz ihtiyatlılık uyarısı yaparak “Bir iyimserlik havası var. Değişik faktörleri ele aldığımızda bir takım iyileşmelerin olduğu ortaya çıkıyor. ‘En kötü arkada kalmış’ gibi ifadeler kullanılıyor dedik, ama bir parantez açarak ‘ama’ dedik. İhtiyatı elden bırakmayalım. Bu artıya geçiş değil, negatif hızın kesilmesi. Tünelin içine girdik, zifiri karanlıktı öbür tarafta ışık göründü. Bu ışık araba mı, yoksa çıkışı mı gösteriyor belli değil. Bu nedenle ihtiyatlı olalım” dedi. “Uzun vadeli faizlerin tek haneli seviyelere gelmesi güçlü orta vadeli malî disiplinle mümkün, bunu hükümetten talep ediyoruz” diyen Yılmaz, ekonominin gereği olarak faizlerin düştüğünü, günü geldiğinde ise faizlerin artacağına dikkat çekti. Yılmaz, yeni ÖTV düzenlemelerinin enflasyona katkısının Haziran’da 0.56, Temmuz’da ise 0.54 olacağını ifade etti.

18.06.2009


 

Benzin ucuz değil

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, benzin fiyatlarıyla ilgili olarak, “Benim ümidim şudur ki, mutlaka taban fiyat uygulamasından bahsetmeden önce, bir uzlaşı içinde vatandaşımızın daha ucuz kullanabileceği bir yapı oluşur. Ben, ucuz olmadığını düşünüyorum” dedi.

Enerjİ ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, akaryakıt fiyatlarının ucuz olmadığını düşündüğünü söyledi. Taner Yıldız, Akenerji’nin CEZ Grubu ile birleşmesini kutlamak amacıyla düzenlenen kokteylde gazetecilerin sorularını cevapladı. Nükleer santral ihalesiyle ilgili soruya Yıldız, ‘’Türkiye Elektrik Ticaret ve Taahhüt A. Ş. Yönetim Kurulu, gelecek hafta içinde bakanlığa, yönetim kurulu kararını iletecektir diye düşünüyoruz’’ cevabını verdi. Bir gazetecinin, akaryakıt fiyatlarında taban fiyat uygulaması hakkındaki sorusu üzerine de Yıldız, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu’nun yürüttüğü bu çalışmalarda Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı yetkililerinin bulunmadığını ifade ederken, ‘’Benim ümidim şudur ki, mutlaka taban fiyat uygulamasından bahsetmeden önce, bir uzlaşı içinde vatandaşımızın daha ucuz kullanabileceği bir yapı oluşur. Ben, ucuz olmadığını düşünüyorum’’ diye konuştu. Nabucco Projesi’nde Türkiye’nin yüzde 15’lik isteğine ilişkin soru üzerine de Yıldız, önemli olanın Türkiye’nin ihtiyacını karşılayacak, büyüme hızlarına karşılık gelecek kontratı yapması ve temin edilmesi olduğunu vurguladı. Yıldız, Nabucco Projesi konusunda ‘’Anlaşma, en geç temmuz ayında imzalanır’’ dedi

18.06.2009


 

AB kapıları Türkiye’ye açık

İsveç Dışişleri Bakanı, Avrupa Birliği kapısının yeni üyelere açık olduğunu ve altı ay sürecek dönem başkanlıkları boyunca Türkiye ile müzakere sürecinde yeni fasıllara başlanmasının beklendiğini belirtti.

AB dönem başkanlığı görevini iki hafta sonra devralacak İsveç’in deneyimli politikacısı Carl Bildt, bazı üye ülkelerden gelen itirazlara rağmen 27 ülkeden oluşan bloğun genişlemesinin gündemin üst sıralarında yer aldığını söyledi. Bildt Reuters haber ajansına verdiği röportajda, “Avrupa Birliği’nin kapıları açıktır. Genişlemeye karşı olanlar, ‘genişlemek yerine derinleşelim’ diyenler her zaman vardı. Ancak Avrupa demokrasileri AB’nin kapısını çalarsa kapılar ardına kadar açıktır” dedi.

Bu ay yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Türkiye’nin üyeliğine karşı olan partilerin başarılı olmaları, üyelik sürecine darbe vurdu. Türkiye’nin tam üyeliğini destekleyen Bildt, İsveç’in altı aylık dönem başkanlığında yeni fasılların açılabileceği düşündüğünü belirterek “Evet, bence açılacak” dedi. Bildt, 35 müzakere faslından kaç tanesinin açılabileceği konusunda ise bilgi vermedi. Bildt bu yılın devamında, Kıbrıs hakkındaki görüşmelerin, Türkiye’nin yürüttüğü müzakereler üzerindeki ana etkenlerden olacağını da kaydetti.

AB, PKK’yı terör örgütü listesinden çıkarmadı

Avrupa Birliği Konseyi, Avrupa ülkelerinde sokak terörünü tırmandırmaya çalışan, uyuşturucu ticareti ve insan kaçakçılığı başta olmak üzere, haraç, kara para aklama, çocuk kaçırma, sahtecilik gibi organize suç eylemlerini gerçekleştiren terör örgütü PKK ve uzantısı oluşumlar ile İBDA-C ve DHKP-C’nin ‘’Terör Örgütleri Listesi’’nde yer almaya devam etmesini kararlaştırdı. Avrupa Birliği Konseyi’nin terörle mücadeleye ilişkin 15 Haziran 2009 tarihli AB Konseyi Ortak Tutumu ve Kararı ile terörist kişi, grup ve kurumlara ilişkin listelerin güncellendiği açıklandı. Avrupa Birliği Resmî Gazetesi’nde dün yayımlanan AB Konseyi Ortak Tutumu ve Kararı ile eklerindeki listelerde, ‘’PKK (KADEK-Kongra-Gel), terör örgütünün silahlı uzantısı Kürdistan Özgürlük Şahinleri (TAK) ile İBDA-C ve DHKP-C (Dev Sol, Devrimci Sol), terör örgütleri olarak yer almaya devam ediyor. Avrupa Birliği Konseyinin, ‘’PKK ve uzantısı oluşumların terör örgütleri listesinde yer almaya devam etmesi’’ yönündeki kararının, başta Almanya olmak üzere, Avrupa kamuoyundan büyük destek gördüğü kaydedildi. Ankara / aa

18.06.2009


 

Kredi kartı tasarısını bankacılık lobisi hazırladı

Tüketİcİler Birliği Genel Başkan Yardımcısı ve Konya Şube Başkanı Mustafa Dinç, kredi kartı borçlularına yönelik yasa tasarısının, kart borçlarını temizlemekten ziyade bankaların batık alacaklarını kurtarma operasyonu olduğunu öne sürdü.

Şube binasında basın toplantısı düzenleyen Mustafa Dinç, bakanlar kurulunda imzaya açılan kredi kartı borçlularını yapılandırmaya yönelik yasa tasarısını değerlendirdi. Mustafa Dinç, 875 bin tüketicinin kullandığı bir milyon 900 bin adet kredi kartındaki toplam 3.4 milyar TL’lik batık alacağının hükümetin çıkaracağı yeni yasa ile tahsil edileceğine işaret etti. Tahsil edilecek bu alacakların yarısından fazlasının bin TL’nin altındaki alacaklar olduğunu hatırlatan Dinç, “Bin TL için icraya düşmüş insanın nesini alacaksınız demeyin işin aslı biraz farklı” dedi. Bankacılık lobisinin ‘Daha 15 gün öncesine kadar ‘kredi kartlarında bir sorun yok’ gibi açıklamalarla bulunduğunu hatırlatan Dinç şunları kaydetti: “Tüketicilerin bin bir ümitle aylardır bekledikleri yasa amacından tamamen sapmış ve her zaman olduğu gibi hükümetin göz bebeği olan finans sektörünü yani bankacıları koruma ve tahsilat işlemlerini kolaylaştırma yasa tasarısı olarak imzaya açılmıştır. Diğer taraftan halen ekstrelerde haksız olarak kesilen ve mahkemelerde iadesine karar verilen kart aidatı bu tasarı sayesinde bankacılar lehine yasalaşmaktadır. Artık hiçbir tüketici hakem heyetine ya da mahkemeye başvurup aidatı iptal ettiremeyecek. Bu madde de tüketiciler aleyhine büyük bir kayıp bankacılar açısından çok önemli bir kazançtır.” Konya / aa

18.06.2009


 

Ufuk Uras, ÖDP’den istifa etti

YENİ parti kuracağı belirtilen Milletvekili Ufuk Uras, daha önce genel başkanlığını da yaptığı ÖDP’den istifa etti. Ufuk Uras’la birlikte 27 parti üyesi de ayrıldı. İstanbul Milletvekili Ufuk Uras, samimî ve inandırıcı bir siyaset, güçlü bir sol için bazı arkadaşlarıyla birlikte Özgürlük ve Dayanışma Partisi’nden (ÖDP) istifa ettiğini söyledi. Yeni parti sinyali veren Ufuk Uras “Varolanlarla sorunu çözemeyeceğimizi anladık. İktidara alternatif olabilecek yeni bir irade üzerinde duruyoruz” dedi. Uras’la birlikte ÖDP Parti Meclisi’nin 60 üyesinden 27’si de istifa etti. Ufuk Uras’ın istifasıyla TBMM’de temsil edilen parti sayısı 6’ya düşerken, bağımsız milletvekili sayısı 10’a yükseldi. Uras’ın istifasıyla TBMM’deki sandalye dağılımı şöyle oldu: AKP: 338, CHP: 97, MHP: 69, DTP: 21, DSP: 8, Türkiye Partisi: 1, Bağımsız: 10, Boş: 6, Toplam: 550.

18.06.2009


 

Yayladağı’nda, 4.5’luk deprem

Hatay’in Yayladağı ilçesinde 4.5 büyüklüğünde orta şiddetli deprem meydana geldi. Hatay’da dün sabah saat 07.29’da merkez üssü Yeditepe beldesinde 4.5 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Merkez üssü Antakya’nın 5 kilometre güney doğusu, derinliği 10 kilometre olan 4,5 şiddetindeki depremde can ve mal kaybı olmadı. Hatay Vali Vekili Ömer Bedrettin Sağsöz, depremin ardından 12 ilçede kriz masası oluşturulduğunu ve sağlık kuruluşlarının uyarıldığını söyledi. Sağsöz, “Sarsıntının öncü veya artçı olup olmadığı yönünde bir bilgi yok” dedi.

18.06.2009


 

İki ailenin mera kavgası: 2 ölü, 6 yaralı

Dıyarbakir’da iki aile arasında mera anlaşmazlığı sebebiyle çıkan silâhlı ve bıçaklı kavgada 2 kişi öldü, 6 kişi yaralandı. Çermik ilçesine Bağlı Karamusa Bağlı Karamusa Köyünde ‘’Akdağ’’ ve ‘’Güzel’’ aileleri arasında mera anlaşmazlığı sebebiyle akşam saatlerinde bıçak ve silâhların da kullanıldığı kavga çıktı. Hanife Durmaz ve Nesip Özyaşar’ın öldüğü kavgada, Aydın Güzel, Engin Kaya, Cihan Özyaşar, Nusret Akdağ, Selahattin Akdağ ve Hüseyin Durmaz yaralandı. Yaralılar, Diyarbakır’daki çeşitli hastanelerde tedaviye alındı. 10 kişinin gözaltına alındığı olayla ilgili soruşturma sürüyor.

18.06.2009


 

Otomobile yüzde 7 zam

15 Mart’ta 1.600 cc motor hacmine sahip otomobilde ÖTV oranını yüzde 37’den yüzde 18’e indiren hükümet, ikinci bir 3.5 ay için süreyi uzattı ancak vergi avantajını tırpanladı. 30 Eylül’e kadar 1.600 cc otomobillerde ÖTV oranı yüzde 27 olacak. Bu orana çıkılınca otomobillere yüzde 7 ile 7.7 arasında zam yapılması gerekecek. Meselâ 15 Mart’taki avantajlardan sonra fiyatı 30 bin liraya gerileyen bir otomobilin fiyatı 2 bin 300 lira zamlanacak ve 32 bin 300 liraya çıkacak. Söz konusu otomobil şayet ÖTV değişikliği hiç yapılmamış ve yüzde 37 olarak uygulanmış olsaydı 33 bin 650 TL’den satılıyor olacaktı.

18.06.2009


 

. Darfur krizi, İstanbul’daki konferansta ele alınacak

Ortadoğu ve Afrika Araştırmacıları Derneği (ORDAF) ve İstanbul Üniversitesi işbirliği ile 22 Haziran Pazartesi günü, son yıllarda dünya kamoyunu oldukça meşgul eden “Darfur Krizi”ni ele alan uluslar arası bir konferans düzenleyecek. İstanbul Üniversitesi Beyazıt Yerleşkesi, Rektörlük Binası, Doktora Salonu’nda saat 10:00’da başlayacacak konferansın açılışında TIKA Başkanı Dr. Musa Kulaklıkaya, İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yunus Söylet, Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı Dr. Hakan Fidan ve ORDAF Başkanı Zekeriya Kurşun birer konuşma yapacak. Hartum Büyükelçisi Fatih Ceylan’ın da katılacağı konferansa Türkiye, Sudan ve İngiltere’den çok sayıda Akademisyen, Siyaset Bilimci ve bu alanın uzmanları katılarak tebliğlerini sunacaklar. Katılımcılar arasında Prof. Dr. Hasan Mekki, Prof. Dr. Paul Moorcraft, Doç. Dr. Ahmet Kavas, David Hoile, Dr. Osama A. Rayis, Dr. Muhammed el-Mahadi Mandour, Sir Geoffrey Nice yer alıyor. İstanbul / Yeni Asya

18.06.2009


 

‘CeBIT Bilişim Eurasia’, 10 yaşında

AVRASYA’NIN en büyük iş ve teknoloji platformu CeBIT Bilişim Eurasia, 7-11 Ekim tarihleri arasında kapılarını pek çok yenilikle birlikte iş dünyası ve teknoloji meraklılarına açacak. 10 yıl önce İstanbul’u bilişimin başşehirleri arasına sokma misyonuyla yola çıkan CeBIT Bilişim Eurasia, Avrasya’nın en büyük iş ve teknoloji fuarı olarak bu yıl kapılarını onuncu kez açacak.

HİFAŞ Genel Müdürü Alexander Kühnel ve Fuar Direktörü Orkunt Yozgat’ın katılımı ile CeBIT Bilişim Eurasia 2009’da yer alacak yenilikler ve onuncu yıla özel projelerin anlatıldığı bir basın toplantısı düzenlendi. CeBIT Bilişim Eurasia, bu yıl onuncu kez farklı ülke ve bölgelerden gelen on binlerce profesyonel yönetici, bilim adamı, kamu yetkilisi ve teknoloji meraklısını Türkiye’ye getirecek. Önceki yıllardan farklı olarak bu yıl iş dünyası bölümünün önemi daha da artarken iş dünyasını teknolojiyle buluşturmaya yönelik çeşitli faaliyetler de gerçekleştirilecek.

CeBIT Bilişim Eurasia ile ilgili yapılacak yeniliklerinin anlatıldığı toplantıda konuşan Fuar Direktörü Orkunt Yozgat, “CeBIT Bilişim Eurasia ile bu yıl Anadolu’nun karar vericilerine ve üretime dayalı sektörlerde faaliyet gösteren firmaların yöneticilerine yönelik özel bir Anadolu Buluşmaları programı düzenliyoruz. Bu kapsamda, çeşitli illerde bölgenin lokomotif sektörlerine yönelik çözümleri sunacağız. Teknolojinin sağladığı verimliliği ve firmaların dışarıya açilabilmeleri için gerekli altyapıyı CeBIT Bilişim Eurasia’da bulabileceklerini anlatacağız” diye konuştu. Recep Bozdağ / İstanbul

18.06.2009


 

“Alevî Çalıştayı” 8 Temmuz’da

ALEVÎ Çalıştayı’nın ikinci oturumu bilim adamlarının katılımıyla 8 Temmuz’da yapılacak. Alevî açılımını bilgi zeminine oturtmayı planlayan çalıştayın ikinci oturumunda, konu hakkında birikime sahip bilim adamları bir araya gelecek. Ana konsepti ‘’Alevîlere Akademik Bakış’’ olarak belirlenen oturumda, sorunun yeni bir bakış açısıyla ele alınıp, müzakere edilmesi ve akademik alandan destek alınması amaçlanıyor. Ahmet Yaşar Ocak, Binnaz Toprak, Elizabeth Özdalga, Tarhan Erdem, İştar Gözaydın, Nevzat Tarhan ve Mustafa Erdoğan’ın da aralarında bulunduğu 35 bilim adamının dâvet edildiği oturum, İstanbul’da gerçekleştirilecek. Ankara / aa

18.06.2009


 

“Annemle biz kanseri yeneriz”

ÜLKEMİZDE sağlık alanında yapılan sosyal sorumluluk projelerini teşvik etmek ve başarılı çalışmaların örnek olmasını sağlamak amacı ile Sağlık Gönüllüleri tarafından düzenlenen Sağlıkta Sosyal Sorumluluk Ödülleri 2009 organizasyonunca “Annemle Biz Kanseri Yeneriz” projesi ödül almaya lâyık bulundu. Düzenlenen Ödül Töreni gecesinde “Annemle Biz Kanseri Yeneriz” projesinin bütün emektarları adına ödülü Novartis Onkoloji Direktörü Philippe Drouet aldı. “Annemle Biz Kanseri Yeneriz” projesi; Meme Kanseri konusuna kadınların dikkatini çekerek erken tanı ve teşhis için yönlendirmek, tanı almış hastaları da tedavileri konusunda cesaretlendirmek amacıyla Meme Hastalıkları Dernekleri Federasyonu, Europa Donna Türkiye, Türk Kadınlar Birliği ve Novartis Onkoloji’nin katkıları ile gerçekleştiriliyor. Projenin PR ve Medya (Ulusal-yerel medya ilişkileri ve medya planlama) çalışmalarını Artı Değer Stratejik İletişim Danışmanlığı, creative çalışmalarını PDO/DORAN üstlenmiş durumda. Fatih Aydın / İstanbul

18.06.2009


 

Kemah Meslek Yüksekokulu açılıyor

KEMAH Meslek Yüksekokulu bugün Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın katılımı ile düzenlenecek törenle açılıyor. Kemah Belediye Başkanı Hüsamettin Şanal; okul açılışıyla ilgili yaptığı açıklamada, “Kemah, Doğu Anadolu’da, Kara-Su (Fırat) Vadisinin sol kıyısında, Munzur dağlarından inen Tanasur Deresi ağzında ve kadim kalenin koltuğunda, deniz seviyesinden 1038 metre yükseklikte kurulmuş tarihî ve doğal güzellikleriyle adeta saklı bir cennettir. Biz Kemahlılara bir söz verdik… Kemah’ın bugünü yaşanabilir kılarken, bir yandan da köklü tarihimizin, bizi biz yapan özelliklerini ortaya çıkartıp, geleceğimizi planlıyoruz” dedi.

18.06.2009


 

700 bin kişi alkolden ölüyor

RUSYA’DA her yıl 500 ila 700 bin kişinin alkolden öldüğü, halkın yüzde 28’inin alkolün yasaklanmasını istediği bildirildi. Rus “Gazeta” gazetesinde yayımlanan haberde, Halk Meclisi tarafından yapılan araştırmanın, ülkede her yıl 4 kişiden birinin alkol kullanımına bağlı olarak öldüğünü ortaya koyduğu kaydedildi. Halk Meclisi’nin Sosyal Politikalardan Sorumlu Başkanı Aleksandır Oçirov ve Yardımcısı Yevgeniy Yuriyev tarafından hazırlanan raporda, Rusya’da resmî kayıtlara göre 2,3 milyon alkol bağımlısı bulunduğu ancak bu rakamın gerçekte en az 5 milyon olduğu vurgulandı. Rusya’nın saygın kamuoyu araştırmaları merkezi VTSİOM’un verilerine de yer verilen raporda, halkın yüzde 58’inin devletin alkolle mücadelesini desteklediğine dikkati çekildi. “Levada Center” araştırma merkezinin yaptığı kamuoyu araştırmasının sonuçlarına göre de halkın yüzde 28’i alkolün tamamen yasaklanmasını destekliyor. Moskova / aa

18.06.2009


 

Şehit imam, örnek gösterildi

MARDİN’İN Bilge Köyü’nde yaşanan silâhlı saldırıda vefat eden İmam Kâzım Ozan’ın çalışmaları, Diyanet’in Aylık Dergisi’nde bütün din görevlilerine örnek gösterildi. Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Fikret Karaman tarafından yazılan ‘’İmam Hatipler Toplum Hayatına Can Suyu Veren Görevlilerdir’’ başlıklı makalede, dini anlatmak, sevdirmek, onu daha çok insana ulaştırmak için din hizmetleri alanında çalışanlara önemli sorumluluklar düştüğü belirtildi. Düğün, sünnet, hastalık, cenaze ve taziyelerde yardım istenen imamların, çalışmaları sonucu sevilen, sayılan, güvenilen ‘’bilge insan’’ haline geldiği ifade edilen makalede, mesleğin ana iskeletini, ‘’okuma-yazma merakı’’ ile ‘’çevreyle sosyal ilişkilerin’’ oluşturduğuna işaret edildi. İmam hatiplerin görev yaptıkları yerlerde cemaat ve çevrelerini tanımalarının ve onlarla samimî ilişkiler içinde olmalarının önemi vurgulanan makalede, din görevlisinin güleryüzlü, sempatik ve hoşgörülü olması, camiye gelmeyenlerle de tanışması ve ilgilenmesi gerektiği kaydedildi. Ankara / aa

18.06.2009


 

Çölleşme tehdit ediyor

TBMM Başkanı Köksal Toptan, Dünya Çölleşme ile Mücadele Günü dolayısıyla yayımladığı mesajda, küresel ısınma ve tabiî kaynakların bilinçsiz kullanımı sebebiyle artan çölleşme tehlikesinin, dünyayı tehdit ettiğini belirtti. Kaynakların bilinçsiz, denetimsiz ve sorumsuz kullanımının, hayatın temel değerleri olan hava, su ve toprağın aşırı kaybına sebep olduğunu ifade eden Toptan, şunları kaydetti:

‘’İklim değişiklikleri, toprağın yanlış kullanımı, sağlıksız sulama yöntemleri, çayır, mera ve ormanların yok edilmesi gibi insan faktörüyle ortaya çıkan toprak kaybı, çevre sorunlarının en önemli boyutunu oluşturmaktadır. Toprak kaybı toprağın verimini azaltmakta, çölleşme ve kuraklığa sebebiyet vermekte, sonrasında da susuzluk, açlık ve yoksulluk gibi tehlikelere yol açmaktadır.

Toplumun bütün kesimlerini çevre konusunda bilinçlendirmek, sorunların çözümünde bireylerin aktif katılımlarını sağlamak ve ağaçlandırma çalışmalarına önem vermek, çölleşmeyle mücadelede etkili olacaktır.

Dünya üzerinde sınırlı olan verimli toprakların korunması ve bu kapsamdaki çalışmalara destek verilmesi gelecek nesillere karşı en büyük sorumluluğumuzdur.

Çevre konusunda son derece duyarlı olan Türkiye Büyük Millet Meclisi çölleşmeyle mücadeleyle ilgili yapılan çalışmalara her zaman destek vermektedir.

Dünya Çölleşme ile Mücadele günü dolayısıyla bütün vatandaşlarımızı, geleceğimizin güvencesi topraklarımızı koruma konusunda gerekli duyarlılığı göstermeye dâvet ediyor, tüm çevre dostlarına sevgi ve selâmlarımı iletiyorum.’’

18.06.2009


 

BBC: Türkiye yeni bir darbeyi araştırıyor

İNGİLİZ yayın kurulusu BBC de Türkiye’de günlerdir tartışılan hükümetin itibarını düşürmek için hazırlanan belgeyi konu aldı. “Türkiye yeni bir iktidar karşıtı darbeyi araştırıyor” başlığını kullanan kanal, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın konuyu görüşmek üzere Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ ile acil olarak bir araya geldiğini yazdı. Erdoğan’ın sivil ve askerî yargıya konuyu incelemek için çağrıda bulunduğunu aktaran BBC, bulunan belgede AKP’nin toplumda itibarı zedeleyerek oylarını düşürmeyi amaçlamanın yanı sıra Fethullah Gülen hareketinin de hedef alındığını belirtti. BBC, Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un konu hakkında yorum yapmadığını; ancak olayın araştırıldığını söylemekle yetindiğine işaret etti. Son olarak belgenin Dursun Çelik imzasını taşıdığını aktaran BBC kanalı, bazı ordu mensupları ile AKP hükümeti arasında soğuk ilişkilerin olduğunu da bildirdi. Londra / cihan

18.06.2009


 

PKK operasyonunda 9 gözaltı

DİYARBAKIR ve Mardin’de terör örgütü PKK’nın “KCK Türkiye Meclisi” (KCK/TM) yapılanmasına yönelik yürütülen operasyonda 9 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanlardan A.T’nin daha önce çalıştığı 2. Taktik Hava Kuvvet Komutanlığı’nda, Diyarbakır’dan havalanan savaş uçaklarını terör örgütünün Kandil’deki sorumlularına ilettiği iddia edildi. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nca bir süre önce Türkiye genelinde yaklaşık 15 ilde yürütülen ve aralarında DTP Genel Başkan Yardımcıları Kamuran Yüksek, Bayram Altun, Selma Irmak ile terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan’ın avukatlarının da bulunduğu 52 kişinin tutuklandığı soruşturma kapsamında Diyarbakır ve Mardin’de 9 kişi daha gözaltına alındı. Gözaltına alınan zanlılardan A.T’nin bir süre 2. Taktik Hava Kuvvet Komutanlığı’nda şoför olarak görev yaptığı ve bu görevi sırasında, Diyarbakır’dan havalanan savaş uçaklarını, KCK/TM yapılanması aracılığıyla Kandil’deki terör örgütünün sorumlularına ilettiği ileri sürüldü. Gözaltına alınan 9 zanlının Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi’nde sorgulandı.

18.06.2009


 

Molozların arasından suikast silâhı çıktı

İSTANBUL Maltepe’de bir inşaatın önündeki molozların arasında Kannas keskin nişancı tüfeği ve yaklaşık 70 adet mermi bulundu. Dumlupınar Caddesi’ndeki bir inşaatın önünde bulunan moloz yığınları arasında poşet içinde bulunan Kannas ve 70’e yakın mermi incelenmek üzere kriminal laboratuvarına gönderildi. İstanbul / aa

18.06.2009


 

Adliye önünde eylem

70 MİLYON Adım Koalisyonu adlı bir grup, Taraf Gazetesi’nde yayınlanan irtica belgesine ilişkin sorumluların cezalandırılması için Beşiktaş’taki İstanbul Adliyesi önünde “Paşa paşa yargılanana kadar takipçisiyiz” konulu bir basın açıklaması yaptı. Yaklaşık 10 kişilik grup ellerinde “Paşa paşa yargılanacaksınız” yazılı döviz ve Taraf Gazetesi’nde yayınlanan irtica belgeleriyle ilgili haberlerin yer aldığı gazete kupürleriyle adliye önünde toplandı. Grup adına açıklama yapan Tuna Öztürk, “Söz konusu gazete tarafından ortaya çıkarılan irtica ile eylem planı karşısında şaşırmıyoruz, hayrete düşmüyoruz. Bu planlar Türkiye için ne ilktir, ne de son olacaktır. Bugüne kadar defalarca yazılmış 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat’ta başarılı olmuş planların 2009 modelidir. Darbeye karşıya 70 milyon adım koalisyonu olarak bizde bugüne kadar yapılmış darbelerin her gün bir yenisi ortaya çıkan darbe günlüklerinin, andıçların, toplumu bilinçlendirme planlarının sorumluları paşa, paşa yargılanan kadar konunun takipçisi olmaya devam edeceğiz” dedi. Grup yapılan basın açıklamasının ardından olaysız şekilde dağıldı.

18.06.2009


 

Uzayda canlılar var mı?

İnsanoğlu, gayb/metafizik âleminin sakinlerini hep merak etmiştir. Özellikle ruhanî varlıklardan meleklerin nasıl varlıklar olduklarını, ne iş yaptıklarını, niçin yaratıldıklarını ve onlarla irtibat kurmanın mümkün olup olmadığını sorgulamıştır.

Sonsuz kudret, ilim, hikmet gibi isim ve sıfatlar sahibi Yüce Yaratıcı, sayısız varlıkları yokluk karanlıklarından çıkararak her birisine değişik özellikler, güzellikler takmıştır. Bunun yanında maddî âlemden rakamlara sığmayacak kadar çeşitli varlıkları yarattığı gibi, kudret ve hikmetinin gereği nur, esîr gibi ruha yakın ve münasip diğer ince akışkan maddeleri de hayatsız, donuk/cansız, şuursuz bırakmamış, onlardan da çeşitli türler halk etmiştir.

Nur maddesinden (görünmeyen, lâtif, maddî olmayan enerji boyutlarından), karanlıktan (siyah enerjiden), esîr maddesinden, mânâlardan, havadan, hatta kelimelerden hayat ve şuurlu varlıklar inşâ edilmiştir. Hayvanların pek çok cinsi gibi pek çok çeşitli ruhânî varlıkları da o akışkan lâtif maddelerden yaratıyor. Onların bir kısmı melek, bir kısmı da ruhanî ve cinler olmak üzere sayısız cinslerdir.1

Bu perspektiften bakıldığında, yaratılan varlıklar temelde şöyle tasnif edilir:

1- Ruhanîler,

2- Cismanîler/bedenliler.

Ruhanîler üç sınıfa ayrılırlar: a- Melekler, b- Cinler, c- Şeytanlar.

Cismaniler de üç kısımdır: a- İnsanlar, b- Hayvanlar, c- Bitki ve sair cansızlar.2

Ruhanilerden, yani nurdan (çok ince enerji boyutlarından) yaratılan melekler, tamamen ulvî duygularla donatılmış, “akıllı, şuurlu,” fakat nefissiz, lâtif varlıklardır.

Cinler, “nefis, idrak ve irade” sahibi, bizim gibi imtihana tabi tutulmuş, düşük yoğunluklu, “ışınsal” yaratıklardır.

Şeytanlar ise, baştan ayağa “süfliyattan, siyah enerjiden” var edilmiş habis ruhlardır.

Hayvanlara sınırlı “nefis” takılmış, sevk-i İlâhî’yi alacak kadar çok düşük seviyede “akıl, idrak” melekesi verilmiş, “vicdan ve irade” verilmemiştir.

Bitki ve sâir camit (cansız) varlıklar da gayet düşük yoğunluklu hayat, ruh ve hislerle donatılmıştır. Her türüne uygun birçok duyu, duygu ve organ vererek, “sevk-i İlâhî” denen ilhamı alacak bir öz verilerek, görevine münasip ceset giydirilmiştir.

Birçok âyette ve hadislerde melekler teferruâtlı olarak anlatılmıştır. Melekleri ispat, aklen mümkündür. Melekler çok lâtif, ışınsal, lâtif/nurânî varlıklardır. Dolayısıyla ruhanî varlıkları anlayabilmek için önce maddeyi tanımlamamız lâzımdır.

Mekânda yeri olan ve zamanla uyum sağlayan her şey maddedir. Modern fizikte mekân, 1, 2, 3’üncü boyutlar sistemi olarak da biliniyor. Ruh, “emir” âleminden, gözle görülmeyen, kulakla işitilmeyen, yani beş duyu organımızla algılanamayan, ancak akılla kesin olarak anlaşılan ve mahiyeti hakkında pek az bilgi sahibi olduğumuz, fakat varlığını, fonksiyonlarını kesin olarak hissettiğimiz bir cevherdir.

Nurun en şiddetli, en ince, en keskin, en lâtif kısımlarından, çeşitli enerji merhalelerinden, daha doğrusu enerji boyutlarından olan ruh, insan ve kedi kulağının algıladığı dalgalar, ultrasonik, radyo, TV, radar, şerare, hareket dalgaları, renk, morötesi, röntgen (x) kozmik ışınlar ve tesbit edilemeyen daha nicelerinden çok daha lâtif bir cevher, bir özdür. İnsan, kâinatın bir hülâsası, küçültülmüş şekli olduğuna göre, kâinatta bulunan bütün dalga boylarından süzülmüş bir cevherdir de diyebiliriz.

Şüphesiz ki, hem maddî, hem de akıl gözümüzle görüyoruz ki, yeryüzünde bile hayat şartlarına münasip yaşayan değişik canlılar vardır... Denizin içinde, eksi veya artı yüksek derecelerde, hem hava, hem su içinde yaşayan canlılar... İnsanlar karada, havadar yerlerde yaşayabilirler. Ama boğazlarına kadar girdikleri denizin içinde, gölde, suda yaşayamazlar. Şu hâlde, şöyle bir genellemeye varamayız veya varmayız:

“İnsan canlıdır. Suda yaşayamaz. Öyle ise suda hiçbir canlı yaşamaz!”

Dipnotlar:

1- Sözler, s. 468.

2- Bünyamin Ateş, Peygamberler Tarihi, Yeni Asya Gazetesi Neşriyatı, İst., 1990, s. 21.

Ali FERŞADOĞLU

18.06.2009


 

Süt çeşmeleri

Cennette sütten, baldan nehirlerden söz edilir. Bunları duydukça hayret ve heyecanımızı tutamayız.

Dünyada da benzerleri, örnekleri var mıdır bu nehirlerin? Almanya’nın Münih’e bağlı Garmisch-Patenkirchen’de yaptığımız gezide sütten nehirleri olmasa da süt çeşmelerini gördüğümüzü söylesek mübalâğa etmiş olmayız. O otu bol yemyeşil arazilerde o an için akmasa da vakti gelince açılıp akıtılan süt çeşmelerini görmüştük.

Öyle süt çeşmeleri ki hayran kalmamak mümkün değil. Canlı küçük birer fabrika ve onlara takılmış süt çeşmeleri… Hammaddesini bizzat dolaşarak kendi bulup yapan fabrika… Hem de ottan süt yapan fabrika!

İlk anda şaşıp kalanlar olmuştur buna. Ama siz bu fabrikaları tanımakta yabancı değilsiniz. Ülkemizde de, dünyanın dört bir yanında da çok var bu fabrikalardan.

İneklerden bahsettiğimizi anladınız her halde. Öylesi yeşilliklerin otlaklarının ineksiz kalması düşünülemezdi. Bunları görüp de Sözler’deki, “Herbir inek, deve, koyun, keçi gibi mübarek hayvanlar, ‘Bismillah’ der, rahmet feyzinden bir süt çeşmesi olur. Bizlere Rezzak namına en lâtif, en nazif, âb-ı hayat gibi bir gıdayı takdim ediyorlar”1 satırlarını hatırlamamak mümkün değildi.

Demiştik ya kâinat kitabı bir tefekkür hazinesi diye. Kur’ân, inek, v.s. gibi ehlî hayvanlarda ibretler bulunduğunu bildirmez mi? Karınlarından, kan ile fışkı arasından birbirine karıştırılmaksızın ter temiz çıkan, içenlerin boğazlarından kolayca geçen halis bir sütle beslenişimize dikkat çeker.2 Üstad bu meâldeki âyeti açıklarken başta inek, deve, keçi ve koyun olmak üzere birer süt fabrikası olan validelerin memelerinde kan ve fışkı içinde bulaştırmadan, bulandırmadan onlara bütün bütün muhalif olarak halis, temiz, safi, gıdalı, hoş, beyaz bir sütü koyma ve yavrularına karşı o sütten daha ziyade hoş, şirin, tatlı, kıymetli ve fedâkârane bir şefkati kalplerine bırakmanın, elbette o derece bir rahmet, bir hikmet, bir ilim, bir kudret, bir irade, bir dikkat istediğini; fırtınalı tesadüflerin, karıştırıcı unsurların ve kör kuvvetlerin hiçbir cihetle işleri olamayacağını; böylesine son derece mu'cizeli, hikmetli İlâhî san'at ve fiilin bütün yeryüzünde yüz binlerce çeşit sayısız validelerin kalplerinde ve memelerinde aynı anda, aynı tarzda, aynı hikmet, aynı dikkat ile tecellisi, tasarrufu, yürütülmesi ve ihatasının ap açık bir şekilde Allah’ın varlık ve birliğini gösterdiğini hatırlatır.3

San'attan San'atkârı, rahmetten Rahman’ı görüyor, bize bunca ihsan ve ikramlarda bulunan Rabbimizin sevgi ve şefkatini hatırlıyor, mutlu oluyoruz. İman her şeyi hoş, güzel, sevimli, cana yakın gösteren ne kadar şeffaf, berrak, nuranî bir gözlük!

Seyahat dönüşü öncesi, İstanbul Kadıköy’den itibaren tanıdığımız, yedi senedir Almanya’da hizmet veren Ömer Faruk Özaydınlı Ağabeyimizin çiğ köfte ve baklava ikramlarını da bu manevî ziyafeti tamamlayan bir nefis bir iltifat olduğunu da burada belirtelim.

Böyle bir bakış açısını ihsan ettiği için Rabbimize ne kadar şükretsek az değil mi?

Dipnotlar:

1. Sözler, s. 12.

2. Nahl Sûresi: 66.

3. Şuâlar, s. 143.

Şaban DÖĞEN

18.06.2009


 

Risâle-i Nur'u daha iyi anlamak için

Mehmet Tabak: “Risâle-i Nur’u daha iyi anlamak için hangi şartlarda okumak gereklidir. Okuduklarımızı tatbik etmek için neler yapmalıyız? Risâleyi okuyorum, anlıyorum. Fakat anlama hususunda daha iyi verim almam için neler tavsiye edersiniz?”

Risâle-i Nur, gaybî hakikatlere tahkikî olarak iman etmenin çağdaş sesidir. Kalbin, iman esaslarına şahitliğinin ifadesidir. Ruha imanî meselelerde ilme’l-yakin mertebesinden başlayarak, ayne’l-yakin ve hakka’l-yakin mertebelerine kadar açılım veren Kur’ânî bir hikmet hazinesidir. Yani insanı sıfırdan alıp, ilimle, hikmetle ve irfanla besleyerek; tefekkürle, nurla ve hidayetle dokuyarak basamakların yukarısına doğru çeken; önce saf ve salt bir iman hâli telkin eden, sonraları sadakat gösterdikçe ve ona karşı ruhunu açtıkça imandaki “yakîn”, yani “görürcesine iman” derecelerini arttıran bir nur küpü, bir hikmet bahçesi, bir sırlar definesi, bir yüksek mânâlar sarayı, bir derin kavrayışlar manzumesi, bir sezgiler ve ilhamlar deposu, bir yalçın hakîkatlar deryası, bir kıymetli cevherler okyanusu, bir parlak elmaslar ve som altınlar ocağıdır.

Meyvelerle baştanbaşa dolu bir bahçeye girdiğimizi farz edelim. Gözümüz hayran, gönlümüz mest, ruhumuz şaşkın, dilimiz, damağımız ve midemiz kendisini bahçenin gülümseyen meyvelerini tatmaya hazırlamakta olsun. Meyvelerin tamamı hadsiz güzel; fakat tamamını tatmaya, yutmaya ve istifade etmeye; ne imkânımız, ne gücümüz, ne de kapasitemiz var!

Bir dala tutunuyoruz; koparabildiğimizi tadıyoruz. Bir süre sonra kapasitemiz doluyor. Artık daha fazla alamıyoruz. Fakat ne gam! Sonra yine açlık hissedeceğiz, yine bahçeye girip gözümüze takılan dalların meyvelerinden tadacağız. Fakat yine kapasitemiz kadar!

Risâle-i Nur adlı hikmet bahçesine girdiğimizde, her bir risâleyi meyve yüklü farklı bir ağaç, her bir nükteyi, noktayı, pencereyi, şuleyi, katreyi veya reşhâyı bize gülümseyen birer dal, her bir paragrafı bizi doyurmaya ve tatmin etmeye kabiliyetli birer uç, her bir kelimeyi müstakil birer meyve kabul etmeli ve tadabildiğimiz kadar, istifade edebildiğimiz oranda, kapasitemiz miktarınca almayı, tatmayı ve istifade etmeyi kâr bilmeliyiz. Tamamını alamayınca, tamamından vazgeçmek doğru olmaz. Alabildiğimizle yetinmeli, yorulduğumuzda bırakmalı, anladıklarımızı zihnimizde canlı tutmalı, anlayamadığımız hususları etrafımıza danışmalı, ihtiyaç duydukça arkadaşlarımızla konuya dayalı görüşmeler yapmalı, tartışmalı; konuşmalarımızı yer yer ilgili konular üzerinde yoğunlaştırmalıyız. Okurken lûgat kullanmaya özen göstermeliyiz.

Risâle-i Nur’u daha iyi anlamak için bir takım bağlayıcı şartlar ve kurallar ileri sürmeye gerek yoktur. Kendi şartlarımızı kendimiz belirlememiz en sağlıklı yoldur. Yani ne zaman kendimizi hazır hissediyorsak, o zaman okumalıyız. Eğer en eşref saat arıyorsak; vakit namazlarının peşinde yapabildiğimiz okumalar, feyiz bakımından en çok istifademizi sağlayan okumalardır. Belli bir süre okuduğumuzda okuma yorgunluğu hissedişimizi normal görmeli ve okumaya ara vermeliyiz. Bu arada, okumak sûretiyle başka yorgunluklardan dinlenmiş olacağımızı da aklımızdan uzak tutmamalıyız.

Risâle-i Nur’un hikmetlerini anladıkça, dinimizi ve Kitabımızı daha iyi anlamamız, kavramamız ve tatbik etmemiz—İnşaallah—mümkün olacaktır ki, bu, Allah’ın rızasına dönük Risâle okumalarının en büyük mükâfatı olmalıdır.

Süleyman KÖSMENE

18.06.2009


 

Okuma programında irade terbiyesi

Bilhassa yaz günlerinde yoğunluk kazanan okuma programları, aynı zamanda bir çeşit "kamp hayatı" mahiyetinde icra ediliyor.

Kamp hayatı ise, normal hayattan bazı farklılıklar arz ediyor. Nisbeten zahmetli, meşakkatlidir. Öyle de olması gerekiyor. Aksi halde, normal hayat monotonluğundan bir farkı kalmaz.

Kamp hayatında bazı gıdalardan veya sair maddî nimetlerden kısmî bir mahrumiyet durumu söz konusu olabilir.

Buna mukabil, mânevî nimetlerde, aklî, kalbî ve ruhî gıdalarda fevkalâde bir bolluk ve bereket görünür.

Yeknesaklığı ve hayatın monotonluğunu farklılığa ve değişkenliğe inkılâp ettiren kamp hayatı, insana aynı zamanda bir "irade terbiyesi" kazandırır.

İrade terbiyesinin başında ise, zahmet ve meşakkatten kaçmamak, doğru ve faydalı olduğuna inanılan işlerin, hizmetlerin peşinden koşmak dirayeti gelir.

İrade terbiyesi gören bir kimse, üzerinden tembelliği atar, gayret hissiyle coşup taşar. Durmak nedir bilmez. Bir dakikasını dahi boşa geçirmez.

İrade hakimiyeti ile hevâ ve hevesin önü kesilir, malayanî arzular büyük ölçüde dizginlenir.

İradesi kuvvetli olan kimse, canının her istediği yiyeceğin, içeceğin peşinden koşmaz, zarurî olmayan ihtiyaçlar karşısında "sanki yedim" düstûrunu istimal eder.

Meşhûr darbımeselde ifade edilen "Yemek için yaşamamak, yaşamak için yemek" gerektiğini çoğu kimse ezbere bilir ve buna inanır.

Ancak, iş uygulamaya gelince, bu kez çoğunluğun yan çizdiği, yahut birtakım tevillerle mazeret uydurduğu görülür.

Oysa, bu gibi hallerde kişi öncelikle kendini aldatıyor, hatta kendine bilmeyerek de olsa zarar veriyor.

Zira, eski zamanda açlıktan ve yokluktan yaşanan sıkıntı ve zaafiyetler, bugün daha ziyade tokluktan ve bolluktan yaşanıyor.

Bilhassa günümüzde hastahanelere gidenlerin, tıbbî ilâçlar kullananların çoğunun, yediği yemeklerin aksi tesiriyle rahatsızlandığı anlaşılıyor.

Evet, aşırı yemek düşkünlüğü ve mideyi şımartma alışkanlığı, esasında bir zaaf eseri olup kişinin başına olmadık işler açıyor. Hayatını azaba dönüştürüyor.

Okuma programlarına katılan kimseler ise, sadece nefsanî arzulara değil, aynı zamanda midenin arzularına da gem vurmalı, gem vurmasını bilmeli.

Daha doğrusu buna iradesinin kuvvetiyle karşı koymasını bilmeli, bunu başarabilmeli.

Hasılı, okuma programlarına katılanlar, en çok kendi nefsiyle mücadele eder. Feyiz ve berekete daha ziyade mazhar olmak için, perhiz de yapar ve bir nev'î riyazet gösterir.

Bu maksadın hasıl olması için, hiç olmazsa üç öğünden birini, meselâ öğle yemeğini kaldırmaya ne dersiniz?

Tarihin yorumu 18 Haziran 1953

Bağımsız Mısır Cumhuriyeti

Yaklaşık üç buçuk asır boyunca Osmanlı idaresi altında huzurlu bir devir yaşayan Mısır, 1880'li yıllarda İngilizlerin boyunduruğu altına girmesiyle birlikte sıkıntılı, çalkantılı günler yaşamaya başladı. (İngilizler'den kısa bir süre önce, Fransızlar da Mısır'ı işgal altında tutmuşlardı.)

Sömürgecilerin baskısı, Birinci Dünya Savaşı boyunca daha da şiddetlenerek devam etti. 1922'de Mısır'da kurulan Krallık rejimi de ülkeyi huzura kavuşturamadı. Zira, bu rejim hem yeni dünya konjonktürüne uygun değildi, hem de İngiliz hakimiyetini tümüyle reddetmiyordu.

Çalkantılı gelişmeler, 1952 senesine kadar aralıksız şekilde devam etti. Bir yandan sömürgeci İngiliz güçlerinin müdahalesi, bir yandan Kraliyet yanlıları ve bir yandan da Cumhuriyet taraftarlarının çekişmesi, Mısır'ı kanlı bir kaosun içine doğru sürükledi... Neticede, Cumhuriyeti savunan "Hür Subaylar Hareketi" galip geldi ve 1953 yılının 18 Haziran'ında "Bağımsız Mısır Cumhuriyeti" ilân edildi.

Burada bağımsızlığı kolaylaştıran en önemli sebeplerin başında, II. Dünya Savaşının dolaylı etkileri gelir. Almanya ile amansız bir savaşa tutuşan İngiltere, eski kuvvet ve satvetini büyük ölçüde kaybetti. Bu sebeple, sadece Mısır değil, birçok İslâm ülkesi sömürgecilikten kurtularak bağımsızlığına kavuştu.

1956'da Suveyş Kanalının millileştirilmesi üzerine Mısır'a bir kez daha müdahale etmek isteyen İngiliz ve Fransızlar, Rusya'nın tehditleri karşısında geri adım atmak mecburiyetinde kaldılar.

Cumhuriyet'in ilânından sonra da sıkıntılı ve çalkantılı dönemler yaşayan Mısır'da (Sosyalist Arap milliyetçisi Nasırcılarla İhvan–ı Müslimin taraftarlarının çatışması gibi), ne yazık ki ideal mânâda bir "demokratik cumhuriyet" hüviyetine hâlâ kavuşabilmiş değil.

Gerek nüfusu ve gerekse coğrafî hacmi itibariyle Türkiye'den daha büyük olan Mısır, Müslüman Arap âleminin de en büyük ve en güçlü ülkesidir.

M. Latif SALİHOĞLU

18.06.2009


 

Kastamonu

Kastamonu ilimiz tarihî seyir içinde önemli bir yere sahiptir. Birçok maneviyât ehli bu beldeyi mekân ve makam eylemiştir. Osmanlı döneminde bu ilimizin vergi gelirleri, Mekke ve Medine’deki mukaddes mekânların ihtiyaçları için kervanlar ile gönderilirmiş.

Kastamonu, merkezi ve ilçeleri ile tam bir nostaljik atmosferdir. Birçok defa bu ilimizi ve bazı ilçelerini görme ve gezme imkânı buldum. Geçtiğimiz günlerde de, bu ilimizin gayyur muhabbet fedaisi İbrahim Vapur kardeşimin müzahereti ile birkaç dostumuzla birlikte tekrar gezme ve incelemelerde bulunduk. İbrahim kardeşim şu otuz yıl içinde on bin Risâle-i Nur Külliyatı’nı muhtaç insanlara ulaştıran bir kahraman.

Son yüzyılımızın müceddidi Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, 1930’lu yılların ortasından itibaren sekiz yıl bu ilimizde mecburî ikamete tabi tutulmuştur. İşte “Kastamonu Lâhikası”, ekseriyetle bu ilimizden Isparta’daki Nur Talebelerine gönderilen mektuplardan ve Kastamonu’daki hizmet seyri ile ilgili konulardan oluşmuştur. Şapka inkilâbının da bu ilimizde ilân edildiğini ifade hatırlatmış olalım.

Bediüzzaman Hazretleri yaşadığı her yeri iman ve Kur’ân’a hizmet mekânları haline getirdiği gibi Kastamonu ve çevresini de öyle yapmıştı. İnebolu, Taşköprü gibi ilçelerin kahramanları, Mehmet Feyzi ve Çaycı Emin Efendiler bu günlerin unutulmaz isimleridir. Birçok hizmet hatıraları yaşanmıştır Kastamonu’da.

Bir gün Karadağ mevkiine giderken, içki içenlerin yanından geçerken “Acaba hoca efendi bize selâm verir mi?” diye içlerinden geçirenlere Bediüzzaman selâma benzer bir mukabelede bulunur. Bu hâle bir mânâ veremeyen Mehmet Feyzi Efendi; “Efendim böyle zatlara selâm verilebilir mi?” diye sorar. Bediüzzaman Hazretleri ise; “Kardeşim ben onlara ‘Allah sizi bu halden kurtarsın’ diye mukabelede bulundum” der. O insanlar daha sonra o hallerini terk ederek takvâ sahibi olurlar.

Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı Kastamonu El Sanatları Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü’nün yöresel dokumacılığı, yöresel ahşap el oymacılığını, Kastamonu el sanatlarını sergilediği nostaljik mekânları ve—tatil olmasına rağmen—Şeyh Şaban-ı Veli Hazretlerinin külliyesi içindeki müzeyi görmemize imkân sağlayan yetkililere, Kastamonu El Sanatları Enstitüsü’nün değerli yetkilisine ve yakın ilgilerine teşekkürlerimizi sunarız.

Kastamonu’da, Bediüzzaman Hazretlerinin sekiz yıla yakın ikamet ettiği hânesinin yerine inşâ edilen evini gezdik. Bazı eşyalarını görme imkânı bulduk. Hatıralar tazelenmişti. Bir daha buluşmak ümidiyle Kastamonu topraklarından ayrıldık. Kastamonuların adlarına lâyık yeni mekânlar ve hizmetlerin gerçekleşeceği ümidiyle...

Raşit YÜCEL

18.06.2009


 

İklim değişikliği kendini gösterdi

BEYAZ Saray ve birçok bakan tarafından kaleme alınan, iklim değişiklikleriyle ilgili Amerikan araştırmalar programının raporunda, küresel ısınmanın kendini, sıcaklıkların ve okyanus seviyesinin yükselmesi ve kış yağışlarıyla buzulların erimesi şeklinde gösterdiği vurgulandı. “Küresel İklim Değişikliklerinin ABD’deki Etkileri” adlı raporda, enerji tüketiminde değişim olmadığı taktirde ısı artışının daha sık sıcak dalgalarına yol açacağı belirtildi.

ABD’nin güneydoğu bölgesinde düzenli olarak meydana gelen kasırgaların da daha sıcak okyanuslar üzerinden geçip güçlenerek daha da yıkıcı olacağı uyarısında bulunuldu.Yağışlarda artış kaydedilen bölgelerin, gelecekte muhtemelen daha bol kar yağışı ve yağmura maruz kalacağı, güneybatı gibi kurak bölgelerin de daha kurak dönemlerle karşı karşıya kalmasının beklendiği kaydedildi. Raporda, küresel ısınmanın, ülkenin “tahıl ambarı” olan orta batı bölgesindeki sıcaklık artışı ve yağışlarda azalmayla tarımsal faaliyetlerde etkisini göstereceği ve klima sistemlerinin kullanımı yoluyla da enerji ihtiyacını arttıracağı belirtildi. Sera etkisi oluşturan gaz salınımının azaltılması için acil tedbirler alınması çağrısı yapılsa da küresel ısınmanın etkilerinin geri döndürülemez olduğu vurgulandı. Bu salınımların azalması durumunda bile, iklim değişiklikleri ve sonuçlarının, atmosferde bulunan gazlar yüzünden kısmen de olsa kendini hissettireceği kaydedildi. Washington / aa

18.06.2009


 

Endeavour yine fırlatılamadı

UZAY mekiği Endeavour’un fırlatılışı hidrojen gazı sızıntısı meydana gelmesi sebebiyle ertelendi. Amerikan uzay kurumu NASA, yakıt doldurulurken hidrojen gazı sızıntısının tekrar etmesi sebebiyle bugünkü uçuşun iptal edildiğini belirtti. Endeavour’un görevinin Temmuz ayına kadar ertelendiği kaydedildi. NASA, Cumartesi hidrojen sızıntısı sebebiyle fırlatılışı ertelenen Endeavour’u dün uzaya göndermeye karar vermişti. Washington / aa

18.06.2009


 

BM’den siber-nefrete karşı çağrı

BM, internet ortamında nefreti tetikleyen mesajların yayımlanmasına karşı mücadele çağrısında bulundu. BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun, ‘’hoşgörüsüzlüğü unutmak’’ başlıklı bir seminerdeki konuşmasında, ‘’siber-nefretin’’ tehlikelerine işaret etti ve ‘’bazı ileri teknolojilerin eski korkuları tekrar yaymak için kullanıldığını’’ kaydetti. İnternet aracılığıyla dinleri, ırkları ya da hayat tercihleri yüzünden masumların hedef alındığını belirten Ban, aileleri de sorumluluk almaya çağırdı. Ban, ‘’İnternet endüstrisi nefret söylemlerinin yayılmamasına yardım edebilir’’ dedi ve siyasî yetkililerin sorunu ciddiye almasını, temel insan hak ve özgürlüklerinin dengesini dolayısıyla insanları daha iyi korumasını istedi. 2004’te Yahudi düşmanlığı ve İslâm karşıtlığı konusunda kampanya başlatan BM, o zamandan beri bu konuda da faaliyet yürütüyor. New York / aa

18.06.2009


 

Hastalanmadan önce şifa arayın

KÜR hekimi Dr. Yaşar Yılmaz, ‘’İnsanlar, hastalandıktan sonra hastanelere gidip şifa arama yerine hastalanmadan önce sağlık kürlerine başvurmalılar’’ dedi. Yaşar Yılmaz, Uluslararası 73. Bergama Kermesi faaliyetleri kapsamında Bergama Meclis Salonu’ndaki ‘’Bedensel ve Ruhsal Arındırma’’ panelinde yaptığı konuşmada, ‘’Almanya’da 500, İtalya’da ise 100’den fazla kür merkezi olduğunu’’ söyledi. Türkiye’de ilaçla tedavi yerine termal sağlık kürlerine daha fazla kaynak aktarılması gerektiğini ifade eden Yılmaz, ‘’İnsanlar, hastalandıktan sonra hastanelere gidip şifa arama yerine hastalanmadan önce sağlık kürlerine başvurmalılar’’ diye konuştu. Panelistlerden Bergama Yeni Devlet Hastanesi Başhekimi Dr. Uğur Fırat da Almanya’daki tedavi kültürünün Türkiye’de olması durumunda hastanelerdeki yükün hafifleyeceğini kaydetti. Bergama / aa

18.06.2009


 

Sigara yasağı arabalara da giriyor

İNGİLTERE'DE, yolcuları arasında çocukların bulunduğu otomobillerde sigara içilmesinin yasaklanması istendi. Royal College Pediyatri ve Çocuk Sağlığı Bölüm Başkanı Prof. Terence Stephenson, BBC için kaleme aldığı makalede, kendisini koruma gücüne sahip olmayan çocukların yetişkinler tarafından korunmayı hak ettiklerini belirterek, çocuk sağlığının hayatın öncelikleri arasında yer alması gerektiğini söyledi. Hiçbir yetişkinin bir çocuğa sigara ikram etmeyi düşünmediğini, ancak otomobilde çocuklar varken sigara yakabildiğini kaydeden Stephenson, ortamdaki sigara dumanından etkilenen çocuklarda solunum yolları enfeksiyonları, astım, kulak rahatsızlıkları görüldüğüne dikkat çekti. İçinde çocukların bulunduğu otomobillerde sigara içilmesinin Kanada’nın New Brunswick bölgesi, ABD’nin California eyaleti ve güney Avustralya tarafından yasaklandığına işaret eden Prof. Stephenson, aynı yasağın İngiltere’de de uygulanması gerektiğini söyledi. İngiltere Sağlık Bakanlığı sözcüsü ise gelecek dönemde sigara yasağıyla ilgili yasanın gözden geçirileceğini ve sınırının genişletilmesine gerek olup olmadığına bu incelemeden sonra karar verileceğini bildirdi. Londra / aa

18.06.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

Bütün haberler

Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.