Haberler |
Gerçek-sahte tartışması psikolojik |
Emniyet İstihbarat Dairesi eski Başkanı Bülent Orakoğlu, “irticayla mücadele eylem planı” ile ilgili olarak sürdürülen “Bu belge gerçek miydi, sahte miydi?” tartışmasının psikolojik bir hareket olduğunu söyledi. “Gerçek, sahte” tartışması psikolojik harekât
GÜNDEMDE yeralan darbe hazırlıklarını deşifre eden “İrtica Eylem Planı” hakkında konuşan uzmanlar, “Bu belge gerçek miydi, sahte miydi?” tartışmasının psikolojik bir hareket olduğunu söylerken, darbecilerin üzerine gittiği için polisle uğraşıldığını dile getirdiler. Emniyet İstihbarat Dairesi eski Başkanı Bülent Orakoğlu, “Bu belge gerçek miydi, sahte miydi?” tartışmasının psikolojik bir hareket olduğunu söyledi. Darbecilerin üzerine gittiği için polisle uğraşıldığını dile getiren Orakoğlu, “Şer odaklarını, darbe ayaklarını ortaya çıkardığı için polisle uğraşılıyor” dedi.
AYTAÇ: POLİS YIPRATILMAK İSTENİYOR Polis Akademisi Öğretim Üyesi Önder Aytaç ise Ergenekon soruşturması üzerinden polisi yıpratmak isteyenlerin olabileceğine dikkat çekti. “Keşke yalnızca polis değil devletin bütün birimlerinin hepsi bu anlamda sıklıkla mercek altına getirilebilse ve bundan kaçınılmasa” diyen Aytaç, polise yönelik yapılan eleştirileri ise “Hamama giren terler” şeklinde özetledi. Polise ne kadar çok yüklenilirse, ne kadar çok polise “daha hukuki davran” denilirse, ne kadar çok polis gözetim, denetim altında tutulur, mercek altında sıklıkla getirilirse, kameralar çevrilirse o kadar iyi olacağını ifade eden Aytaç, şöyle devam etti: “Polis, kendi içerisindeki eleştirilerle kendini derleyip toplamak, düzenlemek, daha iyiye doğru adım atmak olmak değil; dışardan yapılmış olan eleştirilerle daha hukuka uygun, daha hesap verebilir şeffaf ve hukukun üstünlüğüne inanır bir yapıya gelmiştir. Keşke yalnızca polis değil, devletin bütün birimlerinin hepsi bu anlamda sıklıkla mercek altına getirilebilse ve bundan kaçınılmasa. Bu daha iyi bir Türkiye’nin olması için bence olmazsa olmaz bir koruyucu unsurdur. Bundan kaçınmamak lazım. Elbette yıpratmak isteyenler olabilir. Bunlar da zaten ‘hamama giren terler’ anlatımı içerisinde ya da üzerine giydiği beyaz gömlek ile kömür taşımış olma içerisinde belli kirlenmenin olması içerisinde olacaktır. Bundan da kaçmamak gerekir.” Ergenekon soruşturmasında polisin, yaptığı herşeyi, savcılığın gözetimi ve denetimi altında idari kolluk olarak jandarma ile birlikte yaptığına dikkat çeken Aytaç, sadece polisin değil, bütün devletin birimleri ve sivil toplum kuruluşlarının operasyona destek verdiğini hatırlattı. |
29.06.2009 |
ERGENEKON SAVCILARINI RAHATLATIR |
Yasayı değerlendiren emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi, Ergenekon soruşturması kapsamında askeriye içinde bulunan bir kısım zanlılara ulaşma konusunda sıkıntı çekildiğini, yasayla bu sıkıntının aşılmak istendiğini söyledi. TSK’nın vesayeti elden bırakmak istemediğini ifade eden Tanrıverdi, kanunu, TSK içinde hukuk ve demokrasi arayışların önüne geçecek bir girişim olarak değerlendirdi. ASKER, SİVİLLERİ YARGILAYAMAYACAK
Hukukçular Birliği Başkanı Sinan Kılıçkaya da, yeni kanunla askerî mahkemelerin yalnızca disiplin suçlarına bakacağına dikkati çekerek, “Bu yasa değişikliği ile asker, olması gereken yere çekilmiş oldu” dedi. Kılıçkaya yasaya karşı çıkan CHP’yi de eleştirerek, “Askerî yargının sivil alana dahil olmasına, alanını genişletmesine karşı çıkmamakla, “darbeciler yargılansın” çalışmalarıyla kendi içinde çelişkiye düştüler” dedi.
Askerî yargı kışlasına döndü
MECSİS’TE kabul edilen yeni bir yasaya göre, askerlerin işlediği “Anayasal düzene karşı suçlar” ile “terör ve çete” suçları doğrudan özel yetkili sivil savcılıklar tarafından soruşturulacak. Yasayı değerlendiren uzmanlar, askeri yargının yetkilerinin sınırlandırılmadığını, aksine kışlasına geri döndüğüne dikkat çektiler. Yasayı değerlendiren Hukukçular Birliği Başkanı Sinan Kılıçkaya, demokratik ülkelerde olması gerekenin de bu olduğunu söyledi. Askeri mahkemelerin yalnızca disiplin suçlarına bakacağına dikkat çeken Kılıçkaya, “Ama bizde sivilleri dahi yargılayacak durumdaydı. Bu yasa değişikliği ile asker, olması gereken yere çekilmiş oldu” dedi. Kılıçkaya, CHP’nin yasaya karşı çıkarak kendi içinde çeliştiğini vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bir yandan 80 öncesi darbecileri yargılayalım, Anayasa’nın yargılamayı engelleyen maddelerini kaldıralım denecek. Arkasından da askeri yargının alanının daraltılmasına, kendi alanı içerisine alınmasına, kışlasına geri dönmüş olmasından da rahatsız olunacak. Bunu anlamlandırmak mümkün değil. Demokratik bir yaklaşım değil. Darbeci bir yaklaşım. Askeri yargının sivil alana dahil olmasına, alanını genişletmesine karşı çıkmamakla kendi içinde çelişkiye düştüler.”
TANRIVERDİ: YARGI BİRLİĞİ AÇISINDAN İSABETLİ KARAR
EMEKLİ Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi ise hukuk, mahkeme birliği açısından ve son günlerdeki gelişmelere çözüm olması bakımından isabetli bir karar olduğunu vurguladı. “Parlâmentonun meseleye el koyarak çözüm bulma girişimlerinden biri olarak değerlendirmek lazım” diyen Tanrıverdi, sadece burda düzene yönelik suçlar olduğu takdirde asker kişilerin sivil mahkemelerce yargılanmasının hukukçular tarafından da çok tartışılan çift başlılığı ortadan kaldıracağını ifade etti. Kanunun, askeri yargıyı da sadece askeri disiplin sınırları içerisine sokacak isabetli bir girişim olarak değerlendirilmesini isteyen Tanrıverdi, “Bizim bilemediğimiz Ergenekon soruşturması kapsamında askeriye içinde bulunan bir kısım zanlılara ulaşma konusunda da sıkıntı çekildiği de düşünülebilir. Dolayısıyla son çıkan belge ve ondan önceki Ergenekon soruşturmasının sonucu olarak siyasileri harekete geçirmiştir. Demokrasi açısından da Türk Silahlı Kuvvetleri vesayeti elden bırakmak istemiyor. Bu noktada yargılamada sivil yargının kendi içine sokulmaması süretiylede bir kısım meseleler ‘kol kırılır yen içinde kalınıyor.’ Ama bu silahlı kuvvetlerin iç meselesi değil, Türkiye’nin siyasi meseleleri oluyor. O bakımdan bu demokrasinin gelişmesi açısından ve silahlı kuvvetleri bünyesi içerisinde, meşru düzen dışında, hukuk dışında, demokrasi dışında çözüm arayan düşünceleri de engelleyecek bir girişim olarak değerlendirmek lazım” diye konuştu. |
29.06.2009 |
Ordu, darbeler için özür dilemeli |
1980 askerî darbesi sonrası tutuklanıp 9 ay tutuklu kalan Cahit Polat, “MİT’in kapatılması gerek. Emniyet, Jandarma ve MİT’ten ortak bir istihbarat birimi oluşturulmalı. Ordu geçmiş darbeler için halktan özür dilemeli” dedi. Ordu, darbeler için özür dilemeli
12 EYLÜL 1980 askeri darbesi sonrası tutuklanıp 9 ay cezaevinde kalan Cahit Polat, “Ordu geçmiş darbeler için halktan özür dilemeli” dedi. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın, 12 Eylül darbesini yapanların yargılanmalarını istemesi, darbe mağdurlarını yeniden gündeme taşıdı. 80 darbesi sonrası Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde çalışırken bildiri yazmak suçundan tutuklanan Cahit Polat, darbe sonrası yaşadıklarını anlattı. Cahit Polat, 1982’de tutuklandıktan sonra ortadan kaybedilmekten korktuğunu dile getirerek, darbe sonrası göreve başlatılmayan tek kişinin kendisi olduğunu, sebebinin CHP’liler olduğunu savundu. CHP’nin kapatılması için savcılığa başvurduğunu ifade eden Polat, “12 Eylül’ü Alevilerin terbiye edilmesi olarak görüyorum” dedi. Kütüphanede çalışırken Genelkurmay’ın emri ile üniversite öğretim üyesi tarafından hazırlanan Alevi ve Kürt sorununa ilişkin raporlar gördüğünü dile getiren Polat, bu raporların tek tek uygulandığını savundu. “Bu ülkede hala darbe olabilir. Çünkü kontgerillanın sırları var” diyen Polat, “Kontgerilla sırlarını iyi bilmek gerekir. Geçmişteki askeriye yapısıyla şimdiki aynı, değişen hiçbir şey yok. Başbakanın 1965 mezunlarına kadar hepsini mezun etmesi gerekiyor. Milli Güvenlik Kurulu’nun kesinlikle kapatılması gerek. Dosyaların imha edilmesi gerek. MİT’in kapatılması gerek. Emniyet, Jandarma ve MİT’ten ortak bir istihbarat birimi oluşturulmalı. Ordu geçmiş darbeler için halktan özür dilemeli. Bunu da yapmıyor” diye konuştu. |
29.06.2009 |
Gerçek demokrasi için darbeciler yargılanmalı |
DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, “Gerçek bir demokrasiye ulaşmak için önümüzdeki tek seçenek, 12 Eylül darbecilerinin yargılanmasıdır” dedi. Çelebi, 12 Eylül’ün meydana getirdiği tahribatın bütün toplumsal alanlara yayıldığını da söyledi. Gerçek demokrasi için darbeciler yargılanmalı
DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, ‘’Gerçek bir demokrasiye ulaşmak için önümüzdeki tek seçenek, 12 Eylül darbecilerinin yargılanmasıdır’’ dedi. Süleyman Çelebi, yaptığı yazılı açıklamada, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın Anayasa’nın geçici 15. maddesinin kaldırılması önerisinde bulunduğunu hatırlattı. ‘’Başbakan Erdoğan’ın, ‘sulu şaka’ olarak değerlendirdiği bu öneri karşısında Kenan Evren’in de ‘eğer yeniden halk referandumuyla geçici 15. madde kaldırılırsa, o zaman hiç yargılamaya gerek olmadığını ve intihar edeceğini’ söylediğini’’ ifade eden Çelebi, 12 Eylül’ü ‘’Bir sosyal sınıfın, diğer bir sosyal sınıf üzerindeki tahakkümü’’ olarak değerlendiren Uğur Mumcu’nun da haksız olmadığını söyledi. Evren’in konuşmasında, ‘’Başka seçeneğimiz yoktu’’ dediğini hatırlatan Çelebi, “Gerçek bir demokrasiye ulaşmak için önümüzdeki tek seçenek, 12 Eylül darbecilerinin yargılanmasıdır’’ dedi. Çelebi, 12 Eylül’ün meydana getirdiği tahribatın bütün toplumsal alanlara yayıldığını söyledi. |
29.06.2009 |
Askere sivil yargı, mutabakatla çıktı |
AKP TBMM Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ, Türk Ceza Kanunu (TCK) ve kimi yasalarda yapılan değişiklikle ilgili CHP TBMM Grup Başkanvekili Hakkı Süha Okay’ın eleştirilerine ilişkin, ‘’Sayın Okay’ın iddia ettiği gibi bu bir gece yarısı operasyonu değildir. Herhangi bir art niyet de taşımıyor. Mecliste grubu bulunan tüm partilerin mutabakatıyla alınmış bir karardır’’ dedi. AKP İstanbul İl Başkanlığı’nda basın toplantısı düzenleyen Bekir Bozdağ, TCK ve kimi yasalarda değişiklik yapılmasını sağlayan yasanın mecliste grubu bulunan tüm siyasal partilerin ortak kararıyla alındığını söyledi. Bozdağ, CHP TBMM Grup Başkanvekili Okay’ın, ‘’Yasa tasarısının aynı gece TBMM Genel Kurulu’nda kabul edildiği, bu değişiklikle suç işleyen askerlerin, bu suça karışan bir tek sivil olması durumunda sivil mahkemelerde yargılanmasının önünün açıldığı ve böylece siyasal iktidarın Dursun Çiçek değişikliği yapmak istediği’’ biçimindeki açıklamasının ‘’gerçeği yansıtmadığını’’ bildirdi. Bozdağ, sözlerini şöyle sürdürdü: ‘’Sayın Okay’ın iddia ettiği gibi bu bir gece yarısı operasyonu değildir. Herhangi bir art niyet de taşımıyor. Mecliste grubu bulunan tüm partilerin mutabakatıyla alınmış bir karardır. Değişiklik kararının saat 01.30’ta alındığı doğrudur. Ama bu görüşmelere akşam 20.30 gibi başlandı ve yaklaşık 5.5 saat tüm siyasi parti temsilcileriyle birlikte görüştük, tartıştık, inceledik, birlikte bir karara vardık. Biz bir mutabakat çerçevesinde bu kararı gündeme getirdik ve genel kurula konuyu taşıdık. Siyasi partilerin mutabakatıyla da kanunlaştırdık.’’ |
29.06.2009 |
Benzin ve mazot ucuzlasın |
EPDK’nın kararıyla akaryakıtta tavan fiyat uygulaması dün yürürlüğe girdi. Akaryakıt istasyonları karar gereğince fiyat tabelalarını değiştirdi. Tüketiciler, indirimin olumlu olduğunu, ancak yeterli olmadığını savundu. İNDİRİMLİ YENİ FİYATLAR
Yeni düzenlemeye göre, 95 oktan benzinin litresi 3,05 lira, Motorin 2,49, kırsal motorin ise 2,35 liraya indirildi. Yeni fiyat listesine göre tüketici benzini 16-20 kuruş indirimle alıyor. Bakan Taner Yıldız da fiyatların daha ucuzlaması gerektiğini söyledi.
Akaryakıt ucuzlasın
Enerjİ ve Tabi Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, benzin, mazot ve kırsal mazot gibi petrol ürünlerinin tüketiciye olabildiğince ucuz ulaştırılmasını istediklerini söyledi. EPDK akaryakıtta tavan fiyat uygulaması dün yürürlüğe girdi. Akaryakıt istasyonları karar gereğince fiyat tabelalarını değiştirdi. Tüketiciler, indirimin olumlu olduğunu, ancak yeterli olmadığını savundu. Yeni düzenlemeye göre, 95 oktan benzinin litresi 3,05 lira, Motorin 2,49, kırsal motorin ise 2,35 liraya indirildi. Yeni fiyat listesine göre tüketici benzini 16-20 kuruş indirimle alıyor. Bakan Taner Yıldız da fiyatların daha ucuzlaması gerektiğini söyledi. Gazetecilerin, EPDK’nın tavan fiyat uygulaması konusundaki sorularını cevaplayan Bakan Taner Yıldız, şu anda petrolün varil fiyatının 75 dolar civarında olduğunu hatırlattı. EPDK’nın uygulamasının tüketiciye ucuz ürün ulaştırılmasını amaçladığını vurgulayan Yıldız, şunları kaydetti: ‘’Türkiye’de özellikle tüketicinin kullandığı benzin, mazot ve kırsal mazot gibi mamullerin tüketicimize olabildiğince ucuz ulaştırılması lazım. Çünkü, bizim koyduğumuz piyasa serbest piyasa. Özellikle liberalleşen rekabet ortamında vatandaşımıza daha uygun fiyat verilebilecek piyasa oluşuyor. Piyasanın en önemli aktörlerinden biri dağıtım şirketleri ve bayilerimiz. Onları da mağdur etmemiz olamaz. Bakanlık olarak bu çerçevede politikalar koyuyoruz. Düzenleyici ve denetleyici kurum olarak EPDK da hem dağıtım şirketleri ve bayilerin aleyhine olmayan, hem de tüketicinin lehine olan bir ara formül açıkladı. Biz de düşüreceğimiz fiyatı önceden açıklamıştık. EPDK’nın piyasaya müdahale gibi bir amacı yok. Burada piyasaya müdahale olmaksızın ama vatandaşımız için uygun bir fiyat oluşturmak adına 2 aylık bir düzenleme yapıldı. 2 ay içinde fiyatlar daha stabil ve yerine oturmuş vaziyette piyasada yerini alacak.’’ |
29.06.2009 |
Isparta’da Bediüzzaman Mevlidi coşkusu yaşandı |
Isparta Yeni Asya Temsilciliği tarafından düzenlen Bediüzzaman Mevlidi Isparta Ulu Cami’de okutuldu. Mevlide, Türkiye’nin her yerinden kalabalık bir davetli topluluğu katıldı. Mevlidde emekli müftü Halil Elitok kısa bir konuşma yaparken, mevlid duâsını da gazetemiz yazarlarından Süleyman Kösmene yaptı. ISPARTA’DA BEDİÜZZAMAN MEVLİDİ COŞKUSU
”Isparta Yeni Asya Temsilciliği” tarafından tertip edilen ve başta peygamberimiz Hz. Muhammed ve aziz şehitlerimiz olmak üzere, hassaten ömrünün 18 senesini mübarek Isparta’da geçiren Bediüzzaman Hazretleri için Mevlid-i Şerif okundu. Isparta Ulu Cami, dün tarihi günlerinden birisini yaşadı. 29 Senelik hasret sona erdi. Anadolu’nun her tarafından kafileler halinde genç, ihtiyar, büyük, küçük her kademen yüzlerce, binlerce gönül dostunun hasret giderip kucaklaşmasına vesile oldu. Binlerce Nur talebesi ve sevdalısı taşıyla toprağıyla mübarek Isparta’da davete icabet etti. En son 1980 yılının Ağustos ayında tertiplenen “Isparta Bediüzzaman Mevlidi” Nur talebeleri arasındaki kardeşliğin, irtibatın, kucaklaşmanın, sevgi ve muhabbetin bir sembolü olmuştu. Çeşitli sebeplerden dolayı ınkıtaya uğrayan bu güzel adet dün sona erdi ve Isparta Ulu Cami’de tekrar mevlid okutulmaya başlandı. Mevlide çevre il ve ilçeler başta olmak üzere yurdun dört bir köşesinden Nur Talebeleri katılıp ilgi gösterdi. Bu vesile ile Barla ve Isparta gönül dostlarının akının uğradı. Bu arada mevlide Bediüzzaman’ın yaşayan talebelerinden, Selâhaddin Akyıl, Abdulkadir Zeybek Yeni Asya gazetesi İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular ile Yeni Asya Yönetim Kurulu Üyeleri de katıldı. Mevlitde emekli il müftüsü Halil Elitok kısa bir konuşma yaparak Bedüzzaman ve Risale-i Nur davasını önemi konusunda bilgi verdi. Daha sonra Isparta’nın tanınmış mevlithanlarından Ahmat Kahveci, Muhammet Hoca ve Kemal Akkut’un okuduğu mevlit ve kasideleri cemaat huşu ile dinledi. Mevlit duasını da Yeni Asya yazarlarından ilahiyatçı yazar Süleyman Kösmene yaptı. Nur camiası, bu yıl da 26 Temmuz 2009 Pazar günü Van’da yapılacak Van Mevlidini iple çekmeye başladılar. |
29.06.2009 |
Yatay geçiş izinini senotolar verecek |
AynI üniversite içinde fakülte, yüksekokul ve bölümler arasındaki yatay geçişlere ilişkin kurallar, yönetmelik esasları çerçevesinde “üniversitelerin senatolarınca” belirlenecek. Yükseköğretim Kurulu Başkanlığının, Yükseköğretim Kurumları Arasında Ön Lisans ve Lisans Düzeyinde Yatay Geçiş Esaslarına İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik, Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi. Yönetmelikle, 21 Ekim 1982 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Yükseköğretim Kurumları Arasında Ön Lisans ve Lisans Düzeyinde Yatay Geçiş Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin, “aynı üniversite içinde fakülte, yüksekokul ve bölümler arasındaki yatay geçiş esaslarının üniversite yönetim kurullarınca belirleneceği” hükmünü taşıyan 10. maddesi değiştirildi. Değişikliğe göre, aynı üniversite içinde fakülte, yüksekokul ve bölümler arasındaki yatay geçişlere ilişkin kurallar, yönetmelikte belirlenen esaslar çerçevesinde, “üniversitelerin senatolarınca” belirlenecek. |
29.06.2009 |
Beyoğlu’nda uyuştucu operasyonu |
Beyoğlu’nda ‘’Hacıhüsrev’’ olarak bilinen İstiklal Mahallesi’nde önceden belirlenen 60 eve düzenlenen eş zamanlı operasyonda, yaklaşık 35 kişi gözaltına alındı. Alınan bilgiye göre, Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğü Asayiş Büro Amirliği polisler, Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü’ne bağlı ekipler eşliğinde İstiklal Mahallesi’ndeki 60 eve yönelik dün sabah saatlerinde operasyon düzenledi. Evlerde uyuşturucu araması yapan polis, yaklaşık 35 kişiyi gözaltına aldı. |
29.06.2009 |
Otomotivciler 2010’dan umutsuz |
Borusan Otomotiv İcra Kurulu Başkanı Eşref Biryıldız, genel ekonomi düzelse bile otomotiv pazarı için 2010 yılının çok parlak bir yıl olacağı düşüncesinde olmadığını bildirdi. Biryıldız, yaptığı açıklamada, ÖTV indirimin oluşturduğu olumlu havanın etkisi ile insanların bu indirimi bir fırsat olarak görüp otomobil aldığını ve böylelikle öne çekilen satışların olduğunu belirtti. Ocak ve şubat aylarına bakıldığında 13-14 bin civarında toplam otomobil pazarının oluştuğunu, krizin etkisiyle bu pazarın önceki yıllara göre çok düşük olduğunu dile getiren Biryıldız, ÖTV indirimin devam etmesinin olumlu olduğunu ifade etti. Biryıldız, ‘’ÖTV indirimi 15 Mart’taki oranlarla devam etmeliydi” dedi. |
29.06.2009 |
Kritik randevu bugün |
Türk-İş Kamu Koordinasyon Kurulu, bugün kamu kesimi toplu sözleşmelerinden sorumlu Devlet Bakanı Hayati Yazıcı ile bir araya gelecek. Konfederasyon, makul bir öneri getirilmemesi halinde yarın eylem kararı açıklayacak. Kamu işçilerini kapsayan toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde taraflar bugün kritik bir görüşme gerçekleştirecek. Görüşmelerde gelinen noktayı değerlendirdikten sonra eylem programı üzerinde çalışmaya başlayan Türk-İş, bugün Bakan Yazıcı ile bir kez daha bir araya gelecek. Bu görüşmede ortaya çıkacak tablo, Türk-İş’in bundan sonra izleyeceği tutumda belirleyici olacak. Konfederasyon, mali konularda herhangi bir ilerleme sağlanamaması halinde yarın Kamu Koordinasyon Kurulu’nun belirleyeceği eylem programını açıklayacak ve en kısa sürede bu eylemleri hayata geçirecek. Kamu Koordinasyon Kurulu yaptığı son toplantıda görüşmeden sonuç alınamaması halinde ‘’sabah iş yerleri önünde oturma, iş yerlerini terk etmeme, tüm illerde AK Parti örgütlerine kitlesel ziyarette bulunma ve Ankara’da miting yapma’’ gibi eylem çeşitleri üzerinde durmuştu. Türk-İş, hükümete sunduğu toplu sözleşme teklifinde, ücretleri bin 230 TL’nin altında olan işçilerin ücretlerinin öncelikle bu seviyeye çekilmesi önermişti. |
29.06.2009 |
KUR’ÂN KURSLARINA YOĞUN BİR İLGİ VAR |
Okulların tatile girmesiyle öğrenciler yaz Kur’ân kurslarına yöneldi. Çocuklar kurslarda eğlenirken öğreniyorlar. Çeşitli hediyelerle renklenen kurslarda öğrenciler, sevgi, saygı ve merhameti de öğreniyorlar. Okulların tatile girmesiyle öğrenciler yaz Kur’ân kurslarına yöneldi. Bursa İl Müftülüğü, tatile giren öğrencilerin yazı değerlendirme planlarında önemli bir yer tutan Kur’ân kursları için aylar süren hazırlıklarını tamamladı. Geçtiğimiz yıl bin 316 camide yaklaşık 100 bin öğrencinin kayıt yaptırdığı kurslara bu yıl da ilgi büyük. Engelli çocukların da Kur’ân eğitiminden faydalanmasını amaçlayan müftülük, engellilerin ayağına din görevlisi göndererek Kur’ân eğitimi verecek. Kur’ân-ı Kerim eğitimi ve dini bilgilerin verildiği yaz Kur’ân kursları için şehirde görev yapan yüzlerce din görevlisi seminere katıldı. Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu da uydu üzerinden yapılan canlı yayınla Bursa’daki imamlara seslenerek şu mesajı verdi: “Kur’ân kursları en önemli hizmetlerimiz arasında yer alıyor. Çocukları hem eğlendirip, hem bilgilendireceğiz. Gerekli hassasiyeti göstereceğinizden endişe duymuyorum.” Kur’ân kurslarına kayıt yaptırabilmek için ilköğretim 5. ve üstü sınıf öğrencilerin karne fotokopisi ve velinin imzaladığı dilekçe yeterli oluyor. Bursa İl Müftüsü Mahmut Gündüz, geçen yıl bin 316 cami, 124 Kur’ân Kursu ve 29 engelli Kur’ân kursundan yaklaşık 100 bin kişinin faydalandığını anlattı. Gündüz, şunları söyledi: “Çocuğu sıkmadan, sadece Kur’ân-ı Kerim değil, milli değerlerimizi de öğretiyoruz. Çocuklarımızın camiyi tanımaları için de kurslar büyük bir fırsat. Cami kültürünün oluşması için çok önemli bir fırsattır bu. Biz bu hizmeti çok önemsiyoruz. Çocukluktan başka belki camiye uğramayan insanlarımız için büyük bir hizmet. Dinimizi doğru öğretmek için görevlilerimiz gerekli eğitimlerden geçirildi. Her öğrenciye ‘Dinimi öğreniyorum’ ve ‘Peygamrebimi tanıyorum’ kitabıyla birlikte Elif Ba kitabı hediye olarak veriliyor.” Çocuklara sıkıcı bir program uygulamadıklarını belirten Davut Kadı Yeni Camii İmam Hatibi İsmail Duman da öncelikli olarak kursu çocuklara sevdirmeye çalıştıklarını söyledi. Hayırsever esnafların katkısıyla kursa gelen çocuklara çikolata, dondurma ikram ettiklerini belirten Duman, “Bu yıl yaz Kur’ân kurslarının ilk dönemi 22 Haziran Pazartesi günü başladı, 12 Temmuz’a bitecek. İkinci dönem 13-31 Temmuz, 3. dönem ise 3-21 Ağustos tarihleri arasında yapılacak.” dedi. İlköğretim okulu 7. sınıf öğrencisi Elif Diken, bu sene ikinci kez kursa gelenlerden. Kurs sayesinde insanlara nasıl davranılması gerektiğini öğrendiğini söyleyen Elif Diken, “Kurs sayesinde matematiği sevdim, bu sene matematikten daha iyi puan aldım. Ailemle ilişkilerim daha samimi oldu. Kursta hem dinimizi öğreniyoruz, hem insanlarla ilişkilerdeki seviyeyi” diye konuştu.
KARDEŞİNE DAVRANIŞI DEĞİŞTİ 8. sınıf öğrencisi Büşra Nur Gürer ise kursla ilgili şunları söyledi: “Küçüklere merhametli olunması gerektiğini burada öğrendim. Büyüklerimize saygıda kusur etmemeyi, arkadaşlığın ne derece önemli olduğunu da bu kursta öğrendim. Kısa bir süre önce ailesiyle Bulgaristan’dan göç eden Luiza Işık da, kursu dört gözle bekleyenlerden. İlköğretim 7. sınıf öğrencisi Luzia Işık, kursların Kur’ân öğrenmek ve dini bilgi sahibi olmak istiyor. Işık, “Biz buraya gelmekten zevk alıyoruz. Arkadaşlarımızla olan bağımız daha da artıyor. Dinimizi öğreniyoruz. İnsanlara karşı daha merhametli olmayı, sevecen olmayı burada öğreniyoruz. Peygamber ahlakını kursta öğreniyoruz. Yıl boyunca kursu dört gözle bekledik.” Öğrenci velilerinden Satılmış Diken ise kurs sayesinde çocukların önemli bir ihtiyacının karşılandığını ifade ederek, şunları anlattı: “Çocuğum kursu yıl boyunca bekliyordu. Hatta son haftayı ‘artık başlasa da gitsek’ diye geçirdi. Çocuğum kurs sonrası küçük kardeşine daha farklı davranmaya başladı. Geçen sene sinirli davrandığı kardeşini kurs sonrası sevmeye başladı. Bize karşı davranışları da gelişti.” |
29.06.2009 |
Yıldırım isabet eden kişi öldü |
KARABÜK’ÜN Safranbolu ilçesine bağlı Ovacuma beldesinde, yıldırım isabet eden kişi öldü. Danışment köyündeki ormanlık alanda hayvanlarını otlatan Muhsin Yıldırım’a (35) yıldırım isabet etti. Yıldırım, olay yerinde hayatını kaybetti. Muhsin Yıldırım’ın cesedinin, hayvanların köye yalnız dönmesinden şüphelenen ailesinin ormanlık alanda yaptığı arama sonucu bulunduğu bildirildi. |
29.06.2009 |
İki yük gemisi Ege Denizi’nde çarpıştı |
BOZCAADA’NIN yaklaşık 10 mil açıklarında, uluslararası sularda çarpışan yabancı gemilerin, Fas’ın Casablanca Limanı’ndan Tuzla’ya gittiği ifade edilen Alman bayraklı ‘’Renate Schulte’’ adlı konteyner ile Malta bayraklı ‘’Martı Princess’’ adlı dökme yük gemileri olduğu belirtildi. Kazayı, bölgeden geçen ‘’Ilgaz’’ adlı Türk bayraklı geminin personelinin yetkililere bildirip yardım istediği kaydedildi. Denizcilik Müsteşarlığı Çanakkale Bölge Müdürü Ender Kurt, Alman bayraklı geminin ön kısmının, kaza sırasında Malta bayraklı dökme yük gemisinin içine girdiğini belirterek, gemilerin bitişik durumda yardım beklediklerini, Malta bayraklı geminin tüm personelinin Türk olduğunu ifade etti. Hereke’den Fransa’ya yaklaşık 8 bin ton çimento yükü taşıyan Malta bayraklı ‘’Martı Princess’’ adlı gemide 18 mürettebat bulunuyordu. Fas’ın Casablanca limanından Tuzla’ya onarıma gittiği ifade edilen Alman bayraklı ‘’Renate Schulte’’ adlı gemide ise 17 mürettebat görev yapıyordu. Çanakkale Gemi Trafik Hizmetleri yetkilileri, her iki gemideki mürettebatın sağlık durumlarının iyi olduğunu bildirdiler. “Martı Princess” gemisinin 11 personeli, kaptanın isteği doğrultusunda Çanakkale’ye götürüldü. Kepez Limanı’na getirilen ve sağlık durumlarının iyi olduğu öğrenilen mürettebatın, deniz polisince yurda giriş işlemleri yapıldı. |
29.06.2009 |
Trafiğe sivil takip |
İZMİR Trafik Denetleme Şube Müdürlüğü ekipleri, hareketli radar uygulamasının ardından, Sivil Motosikletli Trafik Timleri’ni faaliyete geçirmeye hazırlanıyor. Müdürlük ‘’Trafik Güvenliğinde Yeni Açılımlar ve Çözüm Önerileri Projesi’’ kapsamında 2009 yılı başında ‘’hareketli radar denetimi’’ni uygulamaya koyarak, seyir halindeki sivil ekiple ‘’sürat ihlali yapan araçları’’ tespit etme çalışması başlattı. Altınyol, Anadolu Caddesi, Ankara Caddesi ve Çeşme otoban yolunda gerçekleştirilen denetimlerde, günde ortalama 100 araca ‘’aşırı sürat’’ cezası uygulandı. Trafikten Sorumlu İl Emniyet Müdür Yardımcısı Şemi Albat, radar uygulamalarında ‘’araç plakası ve radardaki tespit hızının’’ kamera kaydına da alındığını, itiraz halinde bu kayıtların gösterildiğini söyledi. Albat, uygulamanın gerçekleştirildiği güzergahlarda kaza sayılarında, geçen yıllara oranla yarı yarıya azalma gözlendiğini ifade etti. |
29.06.2009 |
Mangal yangına dönüşmesin |
ÇEVRE ve Tüketici Haklarını Koruma Derneği (ÇETKODER) Genel Başkanı Mustafa Göktaş, mangal keyfi, sigara izmariti atma gibi bilinçsiz davranışların ormanları yok ettiğini belirtti. Göktaş, Türkiye’de yaşanan orman yangınlarını kaygıyla izlediklerini ve bu durumdan büyük üzüntü duyduklarını söyledi. İnsanların doğayı koruma noktasında çok bilinçsiz davrandığını vurgulayan Göktaş, şöyle devam etti: ‘’Mangal keyfi, sigara izmariti atma, tarım arazisi çıkarma çabası gibi bilinçsiz davranışlar ormanlarımızı yok ediyor. Bu nedenle vatandaşlarımız piknik yaparken doğru alanı seçmeli ve yangına neden olmayacak şekilde hareket etmeli. Küresel ısınma, yangınlar nedeniyle bitki türlerinin yok olması dolayısıyla ortaya çıktı.’’ Mustafa Göktaş, herkesin çevrenin korunması konusunda üzerine düşeni eksiksiz yerine getirmesi gerektiğini sözlerine ekledi. |
29.06.2009 |
Yazın beslenmeye dikkat |
HARRAN Üniversitesi (HRÜ) Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Hayoğlu, yaptığı açıklamada, yaz sıcaklarının başlamasıyla birlikte insanlarda birtakım rahatsızlıkların kendini göstermeye başladığını söyledi. Sıcak hava sebebiyle vücutta sıvı kaybının arttığını, o sebeple beslenme açısından bazı önlemlerin alınmasını gerektiğini ifade eden Hayoğlu, yaz sıcaklarının etkisini hissettirdiği bu günlerde her öğünde meyve ve sebze ile ceviz, fındık ve fıstık gibi gıdaların belirli miktarda tüketilmesinin vücudun direncini arttırdığını kaydetti. Prof. Hayoğlu, özellikle çocuk, yaşlı, hamile ve hasta kişilerde sıcağın ve su kaybının etkisinin daha güçlü hissedildiğini, bu olumsuz etkenlerden kurtulmak veya en az zararla atlatabilmek için sıcak yaz günlerinde özellikle ağır ve yağlı yiyecekler ile açıkta satılan ve bekletilen yiyeceklerden uzak durulması gerektiğini dile getirdi. Sıcak havada açıkta bırakılan yiyeceklerin gıda zehirlenmelerine yol açma ihtimalinin çok yüksek olduğuna değinen Prof. Dr. Hayoğlu, şunları söyledi: ‘’Yazları sık görülen güneş çarpması ve sıvı kaybına bağlı rahatsızlıklardan korunmak için beslenme alışkanlıklarına dikkat edilmesi gerekiyor. Bu dönemde özellikle meyve ve sebzelerle hafif ve sulu gıdalar tercih edilmelidir. Kızartma türü yiyecekler yerine ızgara ve haşlama gibi besinler ile hafif tatlılar tercih edilmelidir. Ayrıca ana öğünlerin yanında iyi yıkanmış bol domatesli ve yeşillikli salataların tüketilmesi çok yararlı olacaktır.’’ PROF. DR. İbrahim Hayoğlu, sıcakta terlemeyle artan sıvı ve mineral kaybının telafi edilmesinin sadece hasta ve çocuklar için değil tüm canlılar için önem taşıdığına dikkati çekti. Bunun için yetişkin bir insanın günde en az 2-2,5 litre su içmeye özen göstermesi gerektiğini anlatan Hayoğlu, ayrıca karpuz gibi bol sulu meyvelerin yanı sıra bitki çayları, ayran, taze sıkılmış meyve sularının bu dönemde daha çok tercih edilmesi gerektiğini kaydetti. Sıcak çay tüketiminin hararetin dengelenmesi ve sıvı alımı bakımından faydalı olabileceğine işaret eden İbrahim Hayoğlu, çocuklarda ve yaşlılarda susuzluğun hissedilmesi ve karşılanması yetersiz olduğundan bu kişilere kendileri istemese bile yakınları tarafından arada bir su verilmesi gerektiğini aktardı. Yaz döneminde doğal maden sularının tüketiminin vücudun su ve mineral dengesinin karşılanması açısından önemli olduğunu ifade eden Hayoğlu, ‘’maden suyu ile meyve suyu veya ayranın karıştırılmasıyla popüler ve daha kolay içilebilir serinletici içecekler elde edilebilir. Sonuç olarak yaz aylarında ağır ve yağlı besinlerden kaçınmak, yeterli ve dengeli beslenmek, bol meyve ve sebze tüketmek ve bol sıvı alımı sağlığımız açısından faydalı olacaktır’’ şeklinde konuştu. |
29.06.2009 |
Van’ın lezzetli mutfağını Evliya Çelebi anlatıyor |
AraştIrmacI Güzin Sürhan Belli, Evliye Çelebi’nin 17. yüzyılın ortalarında Van bölgesinin mutfak kültürü ve yemek çeşitleri konusunda vermiş olduğu tarihsel bilgilerin, büyük önem taşıdığını söyledi. Belli, 17. yüzyılın ortalarında Van’a gelen ünlü Türk gezgini Evliya Çelebi’nin bölgenin, tarım ve bakliyat ürünleri, sebze ve meyve çeşitleri, balık ve hayvanları ile yemek çeşitleri konusunda bilgiler verdiğini belirtti. Evliya Çelebi’nin Van’ın tarım ve bakliyatı konusunda verdiği bilgiye göre, Van’da 7 çeşit buğday ve 7 tür siyah yağlı tombul arpa bulunduğunu belirten Belli, şöyle devam etti: ‘’Evliya Çelebi, sebze çeşitleri konusunda ise (Van lahanasının benzeri, 7 iklimde yoktur. Her biri fil karnı kadar büyüktür. İkisi bir deve yükü olur. Oldukça ince yapraklıdır. Maydanozu, kerevizi, teresi, soğanı, sarımsağı ve kijisi boldur. Kiji, peynir içine konulan bir çeşit ottur. Buna kijili peynir denir. Çiriş denilen yabani bitkiten yapılan yemek de çok lezzetlidir. Ayrıca kavun ve karpuzu da çok güzel olur) şeklinde bilgi vermiştir.’’ Belli, Evliya Çelebi’nin meyvelerle ilgili verdiği bilgiye göre, Van’da 12 tür elma yetiştiğini, sulu üzümü ve armudunun ünlü olduğunu anlatarak, şunları kaydetti: ‘’Van’daki İrem bağları ile ilgili Evliya Çelebi, Van’ın Edremit bağları ve mesire yerlerinden başka Van’a yakın ve uzak yerlerde 20 adet gezinti yeri bulunduğu bilgisini vermektedir. Ayrıca Evliya Çelebi’nin, Van halkının meslekleri arasında bağcılığın önemli bir yer tuttuğunu yazması, Van’ın ünlü bağlarının oldukça fazla olduğunu göstermektedir. Van Kalesi’nden, Edremit kasabasına kadar uzanan, uzunluğu ve genişliği 8’er saat olan Van ovası, bağ, bahçe, ağaçlık ve gülistanlıktır ki su aldıkları için su beyine öşür verirler. Bu irem bağlarının içine insan girse kaybolur. Her bağda bir akarsu, havuz ve şadırvan çağlamaktadır. Her birinde güzel bir köşk vardır. Bu bağların en ünlüleri, Mallıkaya, Çelebibağı, Şirekbağı, Süleymanbey bağı ve Paşabağıdır.’’
Van'ın mutfak kültürü önemini koruyor
“Evlıya Çelebi’nin 17. yüzyılın ortalarında, Van bölgesinin mutfak kültürü ve yemek çeşitleri konusunda vermiş olduğu tarihsel bilgiler, bizim için büyük önem taşımaktadır’’ diyen Belli, Çelebi’nin sözünü ettiği Van bölgesinin kavun ve karpuzunun, oldukça lezzetli olduğunu, sebze çeşitlerinden hemen hepsinin günümüzde de bulunduğunu vurguladı. Belli, Çelebi’nin sözünü ettiği elma çeşitlerinin günümüze kadar varlığını korumasına karşın, üzüm bağlarının 1915 yılından itibaren ortadan kalkmaya başladığını anlatarak, şöyle devam etti: ‘’Van bölgesinin otlu peyniri herhangi bir değişikliğe uğramadan günümüzde de mutfak kültüründe önemini korumaktadır. Van balığı tıpkı eski çağ, orta çağ ve Osmanlı Devleti döneminde olduğu gibi günümüzde de mutfak kültüründeki önemini korumaktadır. Ancak Erçek Gölü’ne dökülen Mamedik Çayı’nda avlanan Erçek Balığı ortadan kalkmıştır.” |
29.06.2009 |
Diyabet ciddiye alınmıyor |
ONDOKUZMAYIS Üniversitesi (OMÜ) Samsun Sağlık Yüksekokulunca yapılan bir araştırmada, diyabet hastalarının, hastalıkları hakkında yeterli bilgi sahibi olmadıkları belirlendi. OMÜ Samsun Sağlık Yüksekokulu Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Hatice Kumcağız’ın yürüttüğü bir çalışma ile OMÜ Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Endokrin Polikliniğine başvuran ve diyabet tanısı konulmuş kişilerin, hastalıkları ve tedavisi hakkında bilgi düzeyleri araştırıldı. Araştırma kapsamında diyabet teşhisi konulmuş 209 hasta üzerinde anket ve kişisel bilgi formu çalışması uygulanırken, çalışma sonucunda elde edilen bilgilerden diyabet hastalarının hastalıkları hakkında yeterli bilgilerinin olmadığı belirlendi. Çalışmayla ilgili bilgi veren Yrd. Doç. Dr. Hatice Kumcağız, çalışmanın sonuçlarının diyabet hastalarının, hastalıklarını yeterince ciddiye almadıklarını ortaya çıkardığını söyledi. Diyabetlilerin, hastalığı hakkında bilgi edinmesinin tedavisini güçlendireceğini ifade eden Kumcağız, şunları kaydetti: ‘’Diyabet tedavisinin prensipleri bilimsel olarak ortaya konulmuş ve sürekli geliştirilmektedir. Araştırma sonucunda, diyabeti kontrol etmek için kadınların yüzde 14,6’sının hiçbir yöntem kullanmadıkları, tip 1 diyabetiklerin yüzde 27,7’sinin kan ölçüm cihazına sahip olmadıkları görüldü. Ayrıca, yüzde 37,8’inin kan şekerinin normal değerini yanlış bildikleri ve yüzde 90’ının diyabetin vücuda zarar vermediğini, yüzde 96,2’sinin diyabet sebebiyle beslenmeyi düzenlemeye gerek olmadığını düşündüklerini belirledik. Bu da diyabet hastalarının hastalıkları hakkında yeterli bilgileri olmadığı ve bu sebeple de diyabeti ciddiye almadıklarını ortaya koymaktadır.’’ Kumcağız, araştırmada, diyabet hastalarının genellikle hastalıkla ilgili bilgileri çeşitli kaynaklardan elde ettiklerinin de belirlendiğini söyledi. |
29.06.2009 |
Yılda 2 milyon el yaralanıyor |
EL Yaralanmalarını Önleme Derneğinin araştırmasına göre, Türkiye’de yılda en az 2 milyon kişi, el yaralanmasına maruz kalıyor. Birincisi Bursa’da düzenlenen ‘’Avrupa El Yaralanmalarını Önleme Kongresi’’ ve El Yaralanmalarını Önleme Derneği’nin Başkanı Prof. Dr. Tufan Kaleli, kongreyle, hem Avrupa’da hem Türkiye’de ‘’El Yaralanmaları Önleme Hareketi’’ni başlattıklarını söyledi. Kaleli, el yaralanmalarıyla hem gündelik hayatta hem de iş hayatında oldukça sık karşılaşıldığına işaret ederek, el fonksiyonundaki kayıpların, bireyin hayat kalitesini düşürdüğünü, ekonomik kayıplara sebep olduğunu ifade etti. Türkiye ve Avrupa’da, el yaralanmalarıyla ilgili sağlıklı veri bulunmadığını belirten Kaleli, ‘’Çeşitli örnekleme, istatistik ve bölgesel verilerden elde ettiğimiz sonuca göre, Türkiye’de yılda en az 2 milyon el yaralanması yaşanıyor’’ dedi. Kaleli, Türkiye’de el yaralanmalarının yüzde 60’ının iş kazası kaynaklı olduğuna dikkati çekerek, şöyle konuştu: ‘’Avrupa’da ise bu oran yüzde 30. İş kazalarının oluşmasında, iş yerinin ortamı, eldiven kullanımı ve eğitim eksikliği önemli rol oynuyor. Örneğin çalışırken eldiven kullanımı, iş kazası sonucu el yaralanmalarını, yüzde 60 azaltıyor. Gerekli önleyici tedbirler alınarak, iş kazalarına bağlı el yaralanmalarının azaltılması gerekiyor.’’ Ev kazası sonucu el yaralanmalarında, hamur işi yaparken oluşan yaralanmalar Türkiye’de başı çekerken, Avrupa’da bıçakla istiridye açarken olan yaralanmaların ön plana çıktığını anlatan Kaleli, çocuklarda en çok rastlanan el yaralanmasının ise parmakların kapıya sıkışması olduğunu dile getirdi. Avrupa El Travma Komitesi Başkanı Thierry Dubert de önleyici çalışmalarla, Almanya ve İsveç’te el yaralanmalarının 10 yılda yarı yarıya azaldığını belirtti. El yaralanmasının, küresel bir sağlık sorunu olduğunu ifade eden Dubert, tüm iş kazalarında el yaralanmalarının birinci sırada yer aldığını vurguladı. |
29.06.2009 |
Hikâye fotoğrafçıları özel anları anlatıyor |
ÖZELLİKLE büyük şehirlerde, son yıllarda yaygınlaşan ‘’Hikâye fotoğrafçılığı’’ doğum hika3ayesinden sonra, evlilik ve doğum günleri törenlerinde de aranmaya başladı. Kurgudan uzak, duygu yüklü, o anı anlatan fotoğrafları altına hiçbir açıklayıcı yazı yazmamalarına rağmen ‘’hikâye gibi’’anlatan hikâye fotoğrafçılarının sayısının büyük şehirlerde 100’ü geçtiği ancak, bu meslek dalını amatör olarak benimseyen çok daha fazla kişinin bulunduğu bildirildi. Adana’daki sayılı hikâye fotoğrafçılarından Dilek Eşiyok, yaptığı açıklamada, bu mesleğin para kazanmaktan ziyade tamamen gönül işi olduğunu, bir fotoğrafın söze gerek kalmadan çok şey anlatabileceğini göstermenin kendisine büyük haz yaşattığını söyledi. Eşiyok, birkaç yıl öncesine kadar adı bile bilinmeyen hikâye fotoğrafçılığının son yıllarda bir meslek dalı olarak benimsendiğini, özellikle büyük şehirlerde sadece bu işle uğraşan meslektaşlarının sayısının 100’ü bulduğunu ancak, çoğunlukla fotoğraf stüdyolarında çalışan çok sayıda kişinin de bunu ek iş olarak yaptığını söyledi. Bu işe kendisinin de hobi olarak başladığını ancak, şimdi bir başka mesleği aklından bile geçirmediğini anlatan Dilek Eşiyok, şunları kaydetti: ‘’Bu meslek dalı doğum fotoğrafçılığıyla başladı. Bebeğinin dünyaya gözelerini açtığı ilk saniyeleri, ona ilk bakışını, ilk öpüşü ve dokunuşunu fotoğraflarla ölümsüzleştirmeyi her anne istiyor. Günün heyecanıyla neler yaşadığını bile zor hatırlayan anneler için bu fotoğraflar büyük anlam ifade ediyor. Bu sebeple doğum fotoğrafçılığı, evlilik, düğün ve 50 yaş partileri gibi diğer özel günlerde de aranmaya başladı.’’ Eşiyok, ‘’O anın’’ yakalandığı fotoğrafların, hikâye tamamlandığında dergi tadında basıldığını belirterek, ‘’Talebe göre istenilen boyutta dergi olarak bastırdığımız bu fotoğraflar ömür boyu hiç yıpranmadan kalabiliyor’’ dedi. |
29.06.2009 |