18 Eylül 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Görüş

Tevbe

Birçok günah yaşanıyor şu fani ve en sevgilinin fiziken yanımızda olmadığı, fakat ruhen ve mânen yanımızda olduğu dünyada. (Asıl olan ruh değil midir?)

Günahsız hiçbir kul yoktur, peygamberler hâriç. Beşeriz, günah da bizim için. Lâkin önemli olan, süslü gösterilen şu dünyada bizlerin günahlarımızı bilip, görüp bir daha işlememesi ve tevbe etmesidir. Bizler günah işleyebiliriz, karşımızdaki bizi bağışlamazsa daha da kötü olacağımız gibi, tevbe etmezsek Rabbimiz de bizi bağışlamaz ve daha vahim bir hâle gireriz.

Önce gönülden, o küçük görülen oysa tahminden büyük geniş olan gönlümüzle bağışlamayı öğrenelim. Sonra Rabbimize yönelip içten istiğfar edelim, af dileyelim.

Sakın “Şu zamanda tevbe ederim, bu vakit amel ederim” deme. Çünkü ne kadar ömrümüz var, bilmiyoruz. Tevbeleri kabul olanların kazandıklarına bak. Biraz çabala.

Şu düşünceler, sorular yaygınlaştı:

- Tevbe ediyorum, ama Allahü Teâlâ kabul eder mi?

- Günah ya da suç işleyen kişiye neden ceza hemen verilmiyor?

Âyetlerde sabittir ki, Allah Teâlâ günaha dalan her kuluna bile nimet ve mühlet vermekte.

Tevbesini, yalvarışlarını beklemekte. Tevbe edeni de Kendine dost yapıp sevmektedir.

Rabbimiz kullarını çok seviyor. Allahü Teâlâ duâları kabul edendir. O kuvvet ve kudret, lütuf sahibidir. Allahü Teâlâ buyurdu ki: “Benden günahın bağışlanmasını isteyen var mı, günahını affedeyim?”

Bir hadis-i şerifte de Peygamber Efendimiz (asm) şöyle buyuruyor:

“Canımı elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, eğer siz hiç günah işlemeseydiniz Allah sizi yok eder, bir günah işlediğinde hemen istiğfar eden ve tevbe eden böylece affedilip temizlenen kimseler getirirdi.”

(Yalnız bu sözlerden şu sonucu da çıkarmayalım: “Bol bol günah işle, Allah affediyor.” Şeytan, insanı “Nasılsa Allah affediyor” diye Allah’ın affına güvendirerek kandırır. Dikkat etmeliyiz.)

Bir anne baba, çocuğun yaptığı yaramazlığa sabretmeyip, hatasını düzeltmesi için zaman vermeyip kızarken, Rabbimiz bekliyor. Tevbemizi bekliyor, zaman veriyor. Bunu neden göremiyoruz? Gözlerimizi de gerçeklere kapamışız, aklımızı da, kalbimizi de...

Günahlardan dönmeyi ve itaat etmeyi bilmeliyiz. Meselâ kötü bir amel işlediğimizde arkasından nefse güç gelen şeyi âdet edinelim. Oruç tutmak örneğin...

Nefse zor gelir ve nefis bu güç şeyleri yapmamak için, onlara sebep olan kötü âdetini yapmaz. Bu faydalı bir ilâçtır. Nefse taviz vermeyelim İnşâallah. Başımızı yastığa koyuşumuzda amellerimizi, namazda ve her an, her aklımıza geldiğinde tevbe edelim. Salih bir kalple, gözyaşlarıyla tevbe kapısına varalım. Kur’ân-ı Kerim’de iki âyet vardır ki, Abdullah b. Mes’ud bu âyetler için şunları söylemiştir:

“Günah işleyen bir kimse o iki âyeti okuyup Allah’a istiğfar ettiği takdirde Allah onun günahını affeder. O âyetler şunlar:

1- Bir günah işledikleri veya nefislerine zulmettikleri zaman Allah’ı anarak günahlarının bağışlanmasını isteyenler... (Al-i İmran /135)

2. Kim bir fenalık yapar, yahut nefsine zulmederse, Allah’tan mağfiret dilerse, Allah’ı çok bağışlayıcı, çok merhamet edici bulur... (En’am /110)”

Kendini ve Allah’ı tanımaya başlayan ve öğrendiği ilimle amel etmeye çalışan, böylece işlediği günahlara pişmanlık duyan birinden bahsetmek istiyorum: Pişmanlığı ona tevbe kapılarını açtı. Öyle gerçek ve içtenlikle tevbe etmeye başladı ki, artık günahlarından ötürü Rabbimizden utanıyor, uyuyamıyordu. Hayata gerçek bir bakışla bakıyordu. Her namazda rahmet damlalarıyla tevbe ediyor, gece yastığa başını koyduğunda utancından ağlayıp yalvarıyordu. Salihti niyeti. Ve vermekten bıkmayandan, affını istemekten bıkmadı. Sonunda bir gece yakarışlarının müjdesini aldı. Bir rüya gördü ve rüyasını şöyle anlatıyor:

“Karlarla kaplıydı etraf. Bembeyazdı, karların üzerinde yürüyerek tanımadığım bir binaya girdim. Merdivenler dar ve helezonikti. Yukarı çıkmaya başladım. O dar merdivenlerde insanlar aşağı yukarı, sağa sola koşturuyorlardı. Şaşkınlık içinde bakıyordum. Bir oda çıktı karşıma, bir çok insan koşuşturuyordu. Bir masa vardı ve orta yaşta bir bey oturuyordu. Ona yaklaşıp şunu sordum:

‘Bu insanlar neden koşuşturuyorlar?’ Beyefendi şöyle cevap verdi:

‘Onlar yarıştalar. Yarışı kazanan Allah’ın kitabını alacak.’ Daha da şaşırdım. ‘Acaba bu yarış ne yarışıydı ve bu kitap nasıl bir kitap?’ diye içimden geçirdim. Sonra ismimle bir bey bana seslendi.

‘Al evlâdım. Bu Allah’ın kitabı ve bu yarışı sen kazandın. Tevben kabul oldu’ dedi. Kitabı bana uzattı. Kitabı alıp merdivenlerden indim, karların üzerinde yürüdüm ve uyandım. Kalbim huzur içindeydi. Anladım ki tevbem kabul oluyordu. Bundan sonra daha temkinli amel etmeye başladım.”

Evet görüldüğü gibi tevbeleri, azîm ve yüce olan Allahü Teâlâ kabul ediyor. Tabiî bunun için elbette insanın rüya görmesi ve rüyada bir işaret alması gerekmiyor. Bu bazen olur, bazen olmaz. Önemli olan ve bir kul olarak bize düşen, Allah’a samimiyetle yönelmemiz ve tevbe etmemiz. Allah bizleri affedeceğini müjdeliyor. Yeter ki samimiyetle tevbe edip, bir daha o günahı işlemeyelim.

Rabbimiz günahlarımızı affetsin İnşâallah duâsıyla...

ARZU KONAN

18.09.2010

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Son Dakika Haberleri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.