küçücük kutucukların içine koyup Hafîz-i zülcelâl’in
        
        
          dest-i hikmetine teslim eder,
        
        
          o
        
        
          ôp
        
        
          N'
        
        
          ’r
        
        
          G n
        
        
          ƒo
        
        
          g
        
        
          ismini hadsiz dil-
        
        
          lerle kâinat yüzünde okur.
        
        
          Ve bu ağacın zahiri ise, haşrin üç yüz bin misallerini
        
        
          ve emarelerini gösteren üç yüz bin küllî ve çeşit çeşit çi-
        
        
          çekler açıp, hadsiz rahmaniyet ve rezzakıyet ve rahîmi-
        
        
          yet ve kerîmiyet sofralarını sererek zîhayatlara ziyafetler
        
        
          vermekle,
        
        
          o
        
        
          ôp
        
        
          gÉs
        
        
          ¶dG n
        
        
          ƒo
        
        
          g
        
        
          ismini meyveleri, çiçekleri, taamları
        
        
          sayısınca lisanlarıyla zikredip methüsena eder, gündüz
        
        
          gibi
        
        
          
            (1)
          
        
        
          r
        
        
          än
        
        
          ôp
        
        
          °ûo
        
        
          f o
        
        
          ?o
        
        
          ë°t
        
        
          üdG Gn
        
        
          Pp
        
        
          Gn
        
        
          h
        
        
          hakikatini gösterir.
        
        
          Bu haşmetli ağacın bâtını ise, hadsiz ve hesaba gel-
        
        
          mez muntazam makineleri ve mizanlı fabrikaları kemal-i
        
        
          dikkat ve intizamla işlettiren öyle bir kazan ve tezgâhtır
        
        
          ki, bir dirhemden bin batman taamları pişirir, açlara ye-
        
        
          tiştirir; ve öyle bir mizan ve dikkatle işler ki, zerre kadar
        
        
          tesadüfün karışmasına bir yer bırakmıyor,
        
        
          o
        
        
          øp
        
        
          WÉn
        
        
          Ñdr
        
        
          G n
        
        
          ƒo
        
        
          g
        
        
          ismi-
        
        
          ni zeminin iç yüzüyle, yüz bin dil ile tesbih eden bazı me-
        
        
          lâike gibi, yüz bin tarzlarda ilân edip ispat eder.
        
        
          Hem arz, senevî hayatı haysiyetiyle bir ağaç olduğu ve
        
        
          o dört isim içinde hafîziyeti ve onunla haşir kapısına bir
        
        
          anahtar yaptığı gibi, aynen öyle de, dehrî ve dünya ha-
        
        
          yatı cihetiyle, yine meyveleri ahiret pazarına gönderilen
        
        
          bir muntazam ağaçtır. Ve o dört isme öyle bir mazhar,
        
        
          bir âyine ve ahirete giden bir yol açar ki, genişliğini iha-
        
        
          taya ve tabire aklımız kâfi gelmiyor. Yalnız bu kadar
        
        
          deriz:
        
        
          
            AsA-yı MûsA
          
        
        
          
            M
          
        
        
          
            eYve
          
        
        
          
            R
          
        
        
          
            isalesi
          
        
        
          
            | 59 |
          
        
        
          yedinCi mesele
        
        
          
            haysiyet:
          
        
        
          şeref, onur, itibar.
        
        
          
            ihata:
          
        
        
          kuşatma, içine alma.
        
        
          
            ilân:
          
        
        
          yayma, duyurma, bildirme.
        
        
          
            ispat:
          
        
        
          doğruyu delillerle gösterme.
        
        
          
            kâfî:
          
        
        
          yeter, kâfi gelir.
        
        
          
            kâinat:
          
        
        
          yaratılmış olan şeylerin ta-
        
        
          mamı, bütün âlemler, varlıklar.
        
        
          
            kemal-i dikkat:
          
        
        
          tam ve mükem-
        
        
          mel bir dikkat.
        
        
          
            kemal-i intizam:
          
        
        
          intizamın mü-
        
        
          kemmel oluşu, tam ve eksiksiz
        
        
          düzen.
        
        
          
            kerîmiyet:
          
        
        
          Cenab-ı Hakkın ikram
        
        
          ediciliği, cömertliği.
        
        
          
            lisan:
          
        
        
          dil.
        
        
          
            mazhar:
          
        
        
          İlahî tecellilerin göründü-
        
        
          ğü yer.
        
        
          
            medh ü sena:
          
        
        
          methedip övmek.
        
        
          
            melâike:
          
        
        
          melekler.
        
        
          
            mizan:
          
        
        
          ölçü, ayar.
        
        
          
            muntazam:
          
        
        
          nizamlı, intizamlı, dü-
        
        
          zenli ve düzgün biçimde.
        
        
          
            rahîmiyet:
          
        
        
          merhamet edicilik.
        
        
          
            rahmaniyet:
          
        
        
          Cenab-ı Hakkın kul-
        
        
          larını beslemesi, koruması ve mer-
        
        
          hamet etmesi vasfı.
        
        
          
            rezzakıyet:
          
        
        
          rezzaklık, her mahlû-
        
        
          ka münasip rızkını verici olmak.
        
        
          
            senevî:
          
        
        
          senelik, yıllık.
        
        
          
            sure:
          
        
        
          Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldığı
        
        
          114 bölümden her biri.
        
        
          
            taam:
          
        
        
          yemek, yiyecek.
        
        
          
            tabir:
          
        
        
          yorum, yorumlama.
        
        
          
            tarz:
          
        
        
          biçim, şekil, suret.
        
        
          
            Tekvir:
          
        
        
          Kur’ân-ı Kerîm’in 81. sure-
        
        
          si. Mekke’de nazil olmuştur. 29
        
        
          ayettir.
        
        
          
            tesadüf:
          
        
        
          rastlantı, bir şeyin kendi-
        
        
          liğinden meydana gelmesi.
        
        
          
            tesbih:
          
        
        
          Allah’ı bütün kusur ve
        
        
          noksan sıfatlardan uzak tutma,
        
        
          Cenab-ı Hakk’ı şanına layık ifade-
        
        
          lerle anma.
        
        
          
            zemin:
          
        
        
          yeryüzü.
        
        
          
            zerre:
          
        
        
          pek ufak parça, en küçük
        
        
          parça.
        
        
          
            zikretmek:
          
        
        
          anmak, bildirmek
        
        
          
            1.
          
        
        
          Amel defterleri açıldığında (Tekvir Suresi: 10.)
        
        
          
            ahiret:
          
        
        
          dünya hayatından
        
        
          sonra başlayıp ebediyen de-
        
        
          vam edecek olan ikinci hayat.
        
        
          
            ahiret:
          
        
        
          dünya hayatından
        
        
          sonra başlayıp ebediyen de-
        
        
          vam edecek olan ikinci hayat.
        
        
          
            Amel:
          
        
        
          bir insanın dinî emirler
        
        
          ve yasaklara göre yaptığı iş,
        
        
          hareket.
        
        
          
            arz:
          
        
        
          yer, dünya.
        
        
          
            âyine:
          
        
        
          ayna.
        
        
          
            batman:
          
        
        
          eski ağırlık ölçülerin-
        
        
          den olup, iki okka ile sekiz ok-
        
        
          ka arasında değişen ağırlık öl-
        
        
          çüsü.
        
        
          
            cihet:
          
        
        
          yön, sebep, vesile.
        
        
          
            dehrî:
          
        
        
          dehr ve zamana dair ve
        
        
          müteallik.
        
        
          
            dest-i hikmet:
          
        
        
          hikmet eli, her
        
        
          şeyi hikmetle yapan el.
        
        
          
            dirhem:
          
        
        
          eski okkanın dört
        
        
          yüzde biri.
        
        
          
            emare:
          
        
        
          alâmet, belirti, nişan.
        
        
          
            Hafîz-i Zülcelâl:
          
        
        
          yaratıklarını
        
        
          belalardan, tehlikelerden ko-
        
        
          ruyan büyüklük sahibi olan Al-
        
        
          lah.
        
        
          
            hafîziyet:
          
        
        
          Cenab-ı Hakk’ın her
        
        
          mahlûkun başına gelecek va-
        
        
          ziyetleri ve başından geçenleri
        
        
          muhafaza etme sıfatı.
        
        
          
            haşmetli:
          
        
        
          ihtişamlı, gösterişli,
        
        
          heybetli.