Emirdağ Lâhikası - page 101

on bir hüccetiyle, aynen
Asa-yıMûsa
’nın on bir mu’cize-
sine tevafuk edip, bu fıkrada aynen
Ayetü’l-Kübra
risale-
si gibi İmam-ı Ali’nin (
rA
) medar-ı nazarı olduğu kalbime
ihtar edildi.
demek
MeyveRisalesi
,
Asa-yıMûsa
gibi, çok firavun-
ları susturur, mağlûp eder.
Ayetü’l-Kübra
’yı tab eden
kahraman ve mübarek kardeşlerimiz, pek büyük bir hiz-
met-i nuriye yapmışlar. Merhum Hafız Ali’nin (
rA
) hiz-
met-i nuriyesi bununla da devam ediyor.
ì®í
Œ
26
œ
Aziz,SıddıkKardeşlerim!
Ayetü’l-Kübra’
nın matbu nüshaları perde altında çok
hizmet görmüşler. Baştaki ihtarın ahirinde, beyaz yerde
bir haşiye olarak size altı satır suretini gönderdik; siz mü-
nasip görürseniz yazdırırsınız, hem ıslah ve tashih eder-
siniz. Benim kat’î kanaatim geldi ki:
Bu defa,
Ayetü’l-Kübra
’yı dikkatle ve muarızları naza-
ra alıp okudum. Şüphem kalmadı ki, risale-i nur’un çok
şiddetli darbelerine karşı muarızlar zayıf bahaneler ve si-
nek kanadı kadar ehemmiyetsiz kusurları medar-ı
mes’uliyet gördükleri hâlde, bu dehşetli darbeleri nazara
almayıp hem beraatimizi, hem risale-i nur’un serbesti-
yetini kabul etmelerinin sebebi: Başta
Ayetü’l-Kübra
ola-
rak risale-i nur’un “Meyve” ve “Hüccetü’l-Baliğa” gibi
Emirdağ Lâhikası – ı | 101 |
nüsha:
suret.
risale:
Risâle-i Nur Külliyatını mey-
dana getiren kitaplardaki her bir
bağımsız bölüm.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
serbestiyet:
serbestlik, rahat ve
serbest olma hâli.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz kabulle-
nen.
suret:
nüsha, kopya.
tab:
basma.
tashih:
düzeltme, yanlışını gi-
derme.
tevafuk:
uygunluk; belli sıra, ölçü
ve münasebetler içerisinde birbi-
rine denk gelme.
ahir:
son.
asa-yı mûsa:
Bediüzzaman
Said Nursî’nin bir eseri.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
bahane:
vesile, sebep.
beraat:
serbest kalma, suçsuz
bulunma, aklanma.
darbe:
vuruş, vurma, çarpma.
defa:
kere, kez, yol.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
ehemmiyetsiz:
önemsiz.
fıkra:
parça, mektup, bölüm.
firavun:
zalim, imansız; kibirli,
gururlu ve inatçı.
hafız:
çok sayıda hadis ezber-
lemiş olan kimse.
haşiye:
dipnot.
hizmet:
görev, vazife.
hizmet-i Nuriye:
Nur hizmeti,
Risâle-i Nur için çalışma.
hüccet:
delil.
ıslah:
iyi duruma getirme, iyi-
leştirme, düzeltme.
ihtar:
dikkat çekme, hatır-
latma, uyarı.
kanaat:
kanma, inanma.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tered-
düde mahal bırakmayan.
mağlup:
boyun eğme, ye-
nilme, yenilmiş olma.
matbu:
tab edilmiş, basılmış.
medar-ı mes’uliyet:
sorumlu-
luk sebebi.
medar-ı nazar:
göz önünde
bulundurulması gereken.
merhum:
rahmete kavuşmuş,
ölmüş, ölü.
muarız:
muhalefet eden, karşı
çıkan, muhalif.
mu’cize:
benzerini yapmaktan
insanların aciz kaldığı şey.
mübarek:
feyizli, bereketli.
münasip:
uygun.
nazar:
dikkat.
1...,91,92,93,94,95,96,97,98,99,100 102,103,104,105,106,107,108,109,110,111,...1032
Powered by FlippingBook