Emirdağ Lâhikası - page 187

Œ
62
œ
Aziz,SıddıkKardeşlerim!
Şimdiye kadar gizli münâfıklar, risale-i nur’a kanun-
la, adliye ile ve asayiş ve idare noktasından hükûmetin
bazı erkânını iğfal edip tecavüz ediyorlardı. Biz, müsbet
hareket ettiğimiz için, mecburiyet olduğu zaman tedafüî
vaziyetinde idik. Şimdi plânları akim kaldı. Bilâkis, teca-
vüzleri risale-i nur’un dairesini genişlettirdi. Bu defa ye-
ni hurufla
Asa-yıMûsa
’yı tab etmek niyetimiz, ihtiyârı-
mız olmadığı hâlde, tecavüz vaziyeti risale-i nur’a verili-
yor gibidir. Bu hâdisenin ehemmiyetli bir hikmeti şu ol-
mak gerektir:
risale-i nur, bu mübarek vatanın manevî bir halâskâ-
rı olmak cihetiyle şimdi iki dehşetli manevî belâyı def’ et-
mek için matbuat âlemi ile tezahüre başlamak, ders ver-
mek zamanı geldi veya gelecek gibidir zannederim.
Odehşetlibelâdanbirisi:
Hristiyan dinini mağlûp
eden ve anarşîliği yetiştiren şimalde çıkan dehşetli dinsiz-
lik cereyanı, bu vatanı manevî istilâsına karşı risale-i
nur, sedd-i zülkarneyn gibi bir sedd-i kur’ânî vazifesini
görebilir ve âlem-i İslâm’ın bu mübarek vatanın ahalisine
karşı pek şiddetli îtiraz ve ittihamlarını izale etmek için
matbuat lisanıyla konuşmak lâzım gelmiş diye kalbime
ihtar edildi.
Ben dünyanın hâlini bilmiyorum. Fakat, Avrupa’da isti-
lâkârane hükmeden ve edyan-ı semaviyeye dayanmayan
Emirdağ Lâhikası – ı | 187 |
idare:
yönetim, memleket işlerinin
yürütülmesi.
iğfal:
yanıltma, gaflete düşürerek
kandırma, aldatma.
ihtar:
dikkat çekme, hatırlatma,
uyarı.
ihtiyâr:
irade, tercih.
istilâ:
ele geçirme, kaplama, ya-
yılma.
istilâkârâne:
istila ederek, yayıla-
rak.
itiraz:
direnme, karşı koyma.
ittiham:
suç altında bulunma, töh-
metli olma.
izale:
yok etme, ortadan kaldırma.
lisan:
dil.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
matbuat:
basılmış şeyler, kitaplar,
gazeteler, vs.
mecburiyet:
mecbur olma, zaru-
rîlik durumu, zorunluluk.
mübarek:
feyizli, bereketli, kutlu.
münafık:
nifak sokan, iki yüzlülük
eden, ara bozucu.
müspet:
olumlu.
niyet:
maksat, meram.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
sedd-i kur’ânî:
Kur’ân’a ait set,
Kur’ân’ın yıkılmaz seddi, kalesi.
sedd-i Zülkarneyn:
Zülkarneyn’in
seddi; Zülkarneyn’in Ye’cüc ve
Me’cüc kavminden korunmak is-
teyenler için yaptırdığı çok büyük
ve sağlam set, kale.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz kabulle-
nen.
şimal:
kuzey.
tab:
basma.
tecavüz:
haddini aşma, söz ve ha-
rekette ileri gitme.
tedafüî:
kendini koruma, sa-
vunma ile ilgili, savunmaya ait.
tezahür:
görünme, belirme, or-
taya çıkma.
vaziyet:
durum.
adliye:
mahkeme, yargılama
işleriyle uğraşan daire.
ahali:
halk.
akim:
neticesiz, sonu yok, ba-
şarısız.
âlem:
dünya, cihan.
âlem-i islâm:
İslâm âlemi, İs-
lâm dünyası.
anarşi:
her türlü düzen ve oto-
riteye karşı koyarak karışıklığı
meydana getirme durumu.
asa-yı mûsa:
Bediüzzaman
Said Nursî’nin bir eseri.
asayiş:
emniyet, kanun ve ni-
zam hakimiyetin sağlanması.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
belâ:
musibet, sıkıntı.
bilâkis:
aksine, tersine.
cihet:
yön, sebep, vesile.
def:
mani olma, kovma, orta-
dan kaldırma.
defa:
kere, kez, yol.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
edyan-ı semaviye:
semavî
dinler, Allah tarafından gönde-
rilmiş olan hak dinler.
ehemmiyetli:
önemli.
erkân:
ileri gelenler.
hâdise:
olay.
halâskâr:
kurtarıcı.
hikmet:
İlahî gaye, yüksek
bilgi.
huruf:
harfler.
hüküm:
hakimiyet, hakim
olma.
1...,177,178,179,180,181,182,183,184,185,186 188,189,190,191,192,193,194,195,196,197,...1032
Powered by FlippingBook