Emirdağ Lâhikası - page 329

Hem bu talebesizlik zamanında, melâikelerin hürmeti-
ne mazhar olan
(HaşİYe 1)
talebe-i ulûm-i diniye sınıfına
dâhil olup âlem-i berzahta –talihi varsa, tam muvaffak ol-
muşsa– Hafız Ali ve
Meyve’
de bahsi geçen meşhur tale-
be gibi; şüheda hayatına mazhar olmaktır.
ì®í
Œ
142
œ
MakineyleÇıkanMecmualarınBaşındaYazılacakFıkra
Şudur:
risale-i nur’un bütün eczalarını iki sene hem Ankara,
hem denizli mahkemeleri ve ehl-i vukufu tetkikten son-
ra hem beraatimiz, hem umum risale-i nur eczalarını
bana teslime müttefikan karar vermelerine binaen, ne-
şirlerine bir mâni yoktur. Bana verilen risale-i nur’dan
birisi, bu mecmuanın eczalarıdır.
Isparta’da hem mekteplerde, hem camilerde din le-
hindeki icraatlar,
Zülfikar’
ın manevî fütuhatı sayılabilir.
İnşaallah, Isparta nasıl nurların medresesi olmuş, başka
vilâyetlere de ders veriyor; inşaallah şeair-i İslâmiyede de
birinci hüsn-i misal ve numune-i imtisal olacak.
(HaşİYe 2)
Emirdağ Lâhikası – ı | 329 |
hep beraber, birlikte.
neşir:
yayma, yayım, herkese du-
yurma.
numune-i imtisal:
örnek alınacak
şekildeki numune, örnek numune.
şeair-i islâmiye:
İslâm’a ait işaret-
ler, İslâm’a sembol olmuş iş ve
ibadetler.
şüheda:
şehitler.
talebe:
istekliler, talep edenler.
talebe-i ulûm-i diniye:
dini ilimleri
okuyan talebeler.
talih:
şans, kısmet.
tetkik:
dikkatle araştırma, ince-
leme.
umum:
bütün.
vilayet:
il.
HaşİYe 1:
Bazı ehl-i keşfin kat’î müşahedesiyle sabittir.
HaşİYe 2:
ehl-i siyasete hiç bakmadığım hâlde, bugün tesadüfen kulağı-
ma girdi ki, bazı camileri kaldırmak için bir mecliste, bir kısım dinsiz me-
buslar çalışmışlar. Aynı vakitte beni tesmim (zehirlendirmesi) ve Hasan
Feyzi’nin ölüm hastalığı tesadüfe benzemiyor. Bu üç suikast aynı za-
manda birbiriyle alâkadar görünüyor. İkisi şimdilik akim kaldı, birisi bir
kahramanı aldı.
âlem-i berzah:
ruhların kıya-
mete kadar kalacakları âlem;
kabir âlemi.
bahis:
konu.
beraat:
suçsuzluğun sabit ol-
ması.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten.
dâhil:
içinde, içeri girmiş.
ecza:
cüzler, parçalar, kısım-
lar.
ehl-i vukuf:
bir mesele hak-
kında bilgi ve yetki sahibi
olanlar.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
fütuhat:
fethetmek, yayılmak.
hürmet:
şeref; saygı.
hüsn-i misal:
güzel örnek.
icraat:
işler, yapılan, tatbik
edilen işler, uygulanan şeyler.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’
manasında kullanılan bir dua.
leh:
onun tarafına, ondan
yana, birinin faydası için yapı-
lan hareket.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
mâni:
meneden, engel olan.
mazhar:
nail olma, şeref-
lenme.
mecmua:
“Risale-i Nur” parça-
larından her biri.
mecmua:
dergi.
medrese:
yüksek mektep,
üniversite.
mektep:
okul.
melâike:
melekler.
muvaffak:
başarmış, başarılı.
müttefikan:
ittifak ederek,
1...,319,320,321,322,323,324,325,326,327,328 330,331,332,333,334,335,336,337,338,339,...1032
Powered by FlippingBook