Emirdağ Lâhikası - page 337

dışarıdan, hem içeriden kilitliyorum. Her cihetle yalnı-
zım. Ve bir cihette de komşusuz, sıkıntılı bir odada, has-
ta bir hâlde hayatımı geçiriyorum. Bazan bir günü, de-
nizli’de bir ay hapisten fazla beni sıkmış. Bu yirmi sene
dehşetli zulümle hürriyetime ve serbestiyetime ilişmek
artık yeter! zaten iki sene mahkemelerin tetkikatıyla ve
aleyhimdeki münafıkların plânları akim kalmasıyla kat’i-
yen tebeyyün etmiş ki, şahsımda ve nurlarda bu vatan
ve millete zarar tevehhüm etmekle daha kimseyi kandı-
ramazlar. Ben de herkes gibi hürriyetime sahip olsam,
belki tebdil-i hava için mutedil havası bulunan bu kaza-
nın bazı köylerine gitmeme müsaadekâr bir iş’ar burada
olsa, münasip olur. size ve oradaki nur dostlarıma çok
selâm ve dua ediyoruz.
(1)
»/
bÉn
Ñr
dGn
ƒo
g »/
bÉn
Ñr
dn
G
SaidNursî
ì®í
Œ
145
œ
Hakikaten merhum Hasan Feyzi gibi az zamanda çok
hizmet eden ve nurlara karşı pek çok ciddî alâkadar olan
Mustafa osman’ın, hizmetinin makbuliyetine bir delil
olarak, Hasan Feyzi’nin ve onun ruhlarında ve sadakat-
lerinde iki muallim olan Ahmed Fuad ve Mustafa sungur
ve iki yüksek talebe olan Mustafa oruç ve rahmi’yi bul-
ması ve risale-i nur’un o kuvvetli ellerle hizmetine çalış-
ması, o havali için büyük bir saadettir.
Emirdağ Lâhikası – ı | 337 |
saadet:
mutluluk.
sadâkat:
bağlılık, doğruluk.
selâm:
barış, rahatlık, selamet ve
esenlik dileme.
talebe:
öğrenci.
tebdil-i hava:
hava değişikliği.
tebeyyün:
meydana çıkma, gö-
rünme, belli olma, anlaşılma.
tetkikat:
araştırmalar, inceleme-
ler.
tevehhüm:
vehimlenme, yok
olanı var zannetmekle ümitsizliğe
ve korkuya düşme.
zulüm:
haksızlık, eziyet, işkence.
akim:
neticesiz, sonu yok, ba-
şarısız.
alâkadar:
ilgili, ilişki.
aleyh:
ona karşı, onun üze-
rine.
ciddî:
gerçek olarak, hakika-
ten.
cihet:
yan, yön, taraf.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
delil:
iz, nişan, emare.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
hakikaten:
hakikat olarak,
doğrusu, gerçekten.
havali:
bölge, etraf, çevre, ci-
var.
iş’ar:
anlatma, bildirme; yazı
ile haber verme.
kat’iyen:
katî olarak, kesin
olarak, kesinlikle.
makbuliyet:
makbullük, be-
ğenilmişlik, geçerlilik.
merhum:
rahmete kavuşmuş,
ölmüş, ölü.
muallim:
ders veren, öğret-
men.
mutedil:
yavaş, mülâyim, sert
olmayan, yumuşak.
münafık:
nifak sokan, arabo-
zucu; kalbinde küfrü gizlediği
halde Müslüman görünen.
münasip:
uygun.
müsaadekâr:
zorluk çıkarma-
yan, hoşgörü sahibi, uysal dav-
ranan.
Nur:
Risale-i Nur eserlerinin
her biri.
1.
Bâkî olan ancak Allah’tır.
1...,327,328,329,330,331,332,333,334,335,336 338,339,340,341,342,343,344,345,346,347,...1032
Powered by FlippingBook