Emirdağ Lâhikası - page 430

Œ
193
œ
Aziz,SıddıkKardeşlerim!
nurun küçük kahramanlarından muallim Mustafa
sungur, hem eflâni, hem safranbolu, hem kastamonu,
hem İnebolu, hem daday, hem Araç kardeşlerimizin na-
mına bayram tebriki için yanımıza geldi. Biz de onu bir
küçük said olarak hem size, hem o kardeşlerimize mad-
dî ve manevî bayramlarını tebrik için gönderdik. Ve
emirdağ’ının süleyman rüştü’sü olan Çalışkan Meh-
med’i
Siracü’n-Nur
’u almak ve harice giden kitapları an-
lamak niyetiyle İstanbul’a gönderdik.
nurların muarızları, her cihetle mağlûp olduktan son-
ra, zahiren bize hoş görünmeyen ve hakikaten nurlara
daha menfaatli bir plân takip ediyorlar. güya nurcuların
tesanüdünü kırıp, bilinmeyecek bir tarzda bazı mühim
erkânlarını başka yerlere gitmelerine sebebiyet veriyor-
lar. Hâlbuki onların gitmesiyle tesanüd kırılmadığı gibi,
gideceği yerlerde lüzumları var. ezcümle, Muharrem’i
tavas’a, Mustafa osman’ı karabük’e, re’fet’i İstanbul’a
gibi, bazı kardeşlerimizi dağıtmaya sebebiyet veriyorlar.
Bu kardeşlerimiz de, onlara hissettirmeyerek, güya ken-
di ihtiyârlarıyla gidiyorlar. Hakikat ise, hiç ihsas edilme-
yecek bir tarzda, tesanüde zarar niyetiyle öyle zemin ih-
zar ediliyor.
Hem bir plânları da, onların usulünce hapse müstehak
olduğumuz hâlde hapsimize taraftar çıkmıyorlar, “Aman
hapse girmesinler” diyorlar. sebebi: Birden denizli
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
cihet:
yan, yön, taraf.
erkân:
reisler, ileri gelenler.
ezcümle:
bu cümleden olarak.
güya:
sanki.
hakikat:
gerçek, asıl, esas.
hakikaten:
doğrusu, gerçekten.
hariç:
dışarı.
ihsas:
hissettirme, sezdirme.
ihtiyâr:
irade, tercih.
| 430 | Emirdağ Lâhikası – ı
ihzar:
hazır etme, hazırlama.
maddî:
maddeye ait, madde
ile alâkalı, cismanî.
mağlup:
yenilme, kendisine
galip gelinmiş.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
menfaat:
fayda.
muallim:
ders veren, öğret-
men.
muarız:
muhalefet eden, karşı
çıkan, muhalif.
mühim:
lüzumlu, gerekli.
müstahak:
lâyık olunan, hak
edilen şey.
nam:
yerine, vekillik.
nur:
Risale-i Nur.
Nurcu:
Risale-i Nur’u okuyup
yaymaya çalışan.
sebebiyet:
sebep olma.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
taraftar:
benimseyen, isteyen.
tarz:
biçim, şekil, suret.
tesanüt:
dayanışma, birbirine
dayanma ve destek olma.
usul:
yol, tarz, üslûp, şekil.
zahiren:
görünüşte.
zemin:
temel, dayanak.
1...,420,421,422,423,424,425,426,427,428,429 431,432,433,434,435,436,437,438,439,440,...1032
Powered by FlippingBook