Emirdağ Lâhikası - page 434

Œ
195
œ
Hüve Nüktesi
(2)
/
?p
ór
ªn
ëp
H o
íu
Ñn
°ùo
j s
’p
G r
m
Ån
°T r
øp
e r
¿p
Gn
h
(1)
@ o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ªr
°SÉp
H
(3)
Ék
ªp
FGn
O Gk
ón
Hn
G o
¬o
JÉn
cn
ôn
Hn
h$G o
án
ªr
Mn
Qn
h r
ºo
µr
«n
?n
Y o
?n
Ós
°ùdn
G
ÇokAzizveSıddıkKardeşlerim!
kardeşlerim,
(4)
n
ƒo
g s
’p
G n
¬'
dp
G n
B’
ve
(5)
l
ón
MG *Gn
ƒo
g r
?o
b
’deki
(6)
n
ƒo
g
lâfzında, yalnız maddî cihette bir seyahat-i hayaliye-i fik-
riyede hava sahifesinin mütalâasıyla âni bir surette görü-
nen bir zarif nükte-i tevhidde, meslek-i imaniyenin had-
siz derece kolay ve vücup derecesinde sühuletli bulunma-
sını; ve şirk ve dalâletin mesleğinde hadsiz derecede
müşkülâtlı, mümteni binler muhal bulunduğunu müşahe-
de ettim. gayet kısa bir işaretle, o geniş ve uzun nükte-
yi beyan edeceğim:
evet, nasıl ki bir avuç toprak, yüzer çiçeklere nöbetle
saksılık eden kabında, eğer tabiata, esbaba havale edil-
se, lâzım gelir ki, ya o kapta küçük mikyasta yüzer, bel-
ki çiçekler adedince manevî makineler, fabrikalar bulun-
sun; veyahut o parçacık topraktaki herbir zerre, bütün o
ayrı ayrı çiçekleri muhtelif hasiyetleriyle ve hayattar ciha-
zatıyla yapmalarını bilsin, âdeta bir ilâh gibi hadsiz ilmi
ve nihayetsiz iktidarı bulunsun. Aynen öyle de, emir
âdeta:
sanki.
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
beyan:
açıklama, bildirme, izah.
cihazat:
uzuvlar, organlar.
cihet:
yan, yön, taraf.
dalâlet:
dinsizlik, inançsızlık,.
esbap:
sebepler, vasıtalar.
gayet:
son derece.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hasiyet:
bir şeye has özellik, nite-
lik.
havale:
bir işi veya bir şeyi başka
birine bırakma, üstüne bırakma,
ısmarlama.
hayattar:
canlı, yaşayan.
iktidar:
güç yetme, bir işi gerçek-
leştirmek için gereken kuvvet.
ilâh:
hak veya bâtıl; kendine iba-
det edilen, kendisine tapınılan şey.
maddî:
maddeye ait, madde ile
alâkalı, cismanî.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
meslek:
gidiş, usul, yol.
meslek-i imaniye:
iman mesleği,
iman yolu.
mikyas:
nispet, derece, ölçü.
muhal:
imkansız.
muhtelif:
türlü türlü, çeşitli.
mümteni:
imkansız, olamaz.
müşahede:
bir şeyi gözle görme,
seyretme.
müşkülât:
müşküller, güçlükler,
zorluklar.
mütalâa:
bir şeyi etraflıca dü-
şünme, tetkik etme.
nihayetsiz:
sonsuz, sınırsız.
nükte:
ince manalı, ancak dikkatle
anlaşılabilen mana veya söz.
nükte-i tevhid:
tevhit nüktesi; Al-
lah’ın birliğindeki incelik, güzellik
ve zarif mana.
seyahat-i hayaliye-i fikriye:
hayalde ve düşüncede yapılan
seyahat.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
suret:
biçim, tarz.
sühulet:
kolaylık.
şirk:
Allah’a ortak koşma, Al-
lah’tan başka yaratıcının bu-
lunduğuna inanma.
tabiat:
Allah’ın kâinata koy-
duğu, kâinatın düzenini de-
vam ettiren kanun.
vücup:
vacip ve lüzumlu olma,
gereklilik.
zarif:
inceliği, lâtifliği ile hoşa
giden.
zerre:
en küçük parça, mole-
kül, atom.
1.
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.
2.
Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (İsra Suresi: 44.)
3.
Allah'ın selâmı, rahmeti ve berekâtı ebedî olarak daima üzerinize olsun.
4.
Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. (Kasas Suresi: 88)
5.
De ki: O Allah birdir. (İhlâs Suresi. 1.)
6.
O.
| 434 | Emirdağ Lâhikası – ı
1...,424,425,426,427,428,429,430,431,432,433 435,436,437,438,439,440,441,442,443,444,...1032
Powered by FlippingBook