Emirdağ Lâhikası - page 743

Œ
3 1 7
œ
[Bu mektup Samsun’da münteşir Büyük Cihad gazete-
sinde intişar etmiştir. Müfterilerin tahrikâtıyla Samsun’da
muhakeme açılmasına sebep olmuştur. Muhakeme bera-
atle neticelenmiştir.]
Âlem-i İslâm’ın halâskârı, ehl-i imanın sertacı, risale-i
nur’un tercümanı üstadımız Bediüzzaman said nursî
Hazretlerine!
Bu defa dindar demokratların delâletiyle Afyon Mah-
kemesince risale-i nur’un serbestiyetine, bütün risale,
mektup ve mecmualarının suç mevzuu teşkil etmediğin-
den iadelerine karar verilmesini, senelerce evvel ilân et-
tiğiniz “risale-i nur benim değil, kur’ân’ın malıdır;
kur’ân’ın feyzinden gelmiştir. Hiçbir kuvvet onu Anado-
lu’nun sinesinden koparıp atamayacaktır. risale-i nur
kur’ân’a bağlıdır; kur’ân ise Arş-ı Azamla bağlanmıştır.
kimin haddi var ki, onu oradan söküp atsın?” diye olan
hakikatli beyanatınızın açık bir tezahürü ve bu ulvî hiz-
metinizin İlâhî ve kur’ânî olduğunun parlak bir delili bi-
lerek, bu beraat kararının âlem-i İslâm’ın ve bâhusus bu
millet-i İslâmiyenin saadetlerinin başlangıcı olması itiba-
rıyla, başta, bütün varlığıyla bu zaferleri bekleyen ve nur
ailesine reis ve hakikatler deryasına kaptan tayin edilen
ve zulmet-i küfürle tuğyan etmiş insanlığa hâdi ihsan
olunan aziz, sevgili üstadımız ve buna vesile olmakla
ehl-i imanı kendilerine dost ve taraftar eyleyen dindar
Emirdağ Lâhikası – ıı | 743 |
mış ve yayılmış.
Nur:
Risale-i Nur.
reis:
başkan.
risale:
kitap, kitapçık.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
saadet:
mutluluk.
serbestiyet:
serbestlik, rahat ve
serbest olma hâli.
sertâç:
çok sevilen, sayılan ve baş
üzerinde tutulan kişi.
sine:
yürek, kalp, gönül.
tahrikat:
tahrikler.
tayin:
vazifeye gönderme, bir işe
yerleştirme, atama.
teşkil:
oluşturma, şekillendirme.
tezahür:
görünme, belirme, or-
taya çıkma.
tuğyan:
azma, azgınlık, hiddet-
lenme.
ulvî:
yüksek, yüce; manevî, ruhanî.
vesile:
aracı, vasıta.
zulmet-i küfür:
küfür karanlığı,
küfürden gelen karanlık.
âlem-i islâm:
İslâm âlemi, İs-
lâm dünyası.
arş-ı azam:
en büyük arş, Al-
lah’ın katı, Cenab-ı Hakkın
kudret ve saltanatının en bü-
yük dairesi.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
bahusus:
hususiyetle, en çok,
hele.
beraat:
serbest kalma, suçsuz
bulunma, aklanma.
beyanat:
açıklamalar, izahlar.
defa:
kere, kez, yol.
delâlet:
delil olma, gösterme;
alamet, işaret.
delil:
kanıt, tanık, burhan.
derya:
deniz.
dindar:
dinin emirlerini yerine
getiren.
ehl-i iman:
inananlar, iman
sahipleri.
evvel:
önce.
feyz:
bolluk, bereket; ilim, ir-
fan, manevî gıda.
hâdî:
hidayet veren, doğru
yola ulaştıran.
halâskâr:
kurtarıcı.
hizmet:
görev, vazife.
iade:
geri verme.
ihsan:
bağışlama, ikram etme,
lütuf.
ilâhî:
Allah’la ilgili, Cenab-ı
Hakka dair.
ilân:
yayma, duyurma, bil-
dirme.
intişar:
yayınlanma, neşrolma.
kur’ânî:
Kur’ân’a uygun,
Kur’ân’a ait.
mevzu:
konu.
millet-i islâmiye:
İslâm mil-
leti.
muhakeme:
duruşma.
müfteri:
iftira atan, iftiracı.
münteşir:
neşredilmiş, basıl-
1...,733,734,735,736,737,738,739,740,741,742 744,745,746,747,748,749,750,751,752,753,...1032
Powered by FlippingBook