İşaratü'l İ'caz - page 17

nükteleri beyan etmiş. Fakat, mütalâacıların zihnini bu-
landırmamak için mahiyet-i mesleklerini ve istinat nokta-
larını mücmel bırakmış, izah etmemiş. zaten risale-i
nur’un mesleği odur ki, zihinlerde bir iz bırakmamak
için, sair ulemaya muhalif olarak, muarızların şüpheleri-
ni zikretmeden öyle bir cevap verir ki, daha vehim ve
vesveseye yer kalmaz. eski said, bu tefsirde, risale-i nur
gibi, zihinleri bulandırmamak için yalnız belâgat nokta-
sında lâfzın delâletine ve işaratına ehemmiyet vermiş.
İkinciNükte:
Madem kur’ân-ı Hakîm’in her harfinin
okunmasıyla öyle bir kıymeti olur ki, bir harf on, yüz, bin
ve binler sevabı ve bâkî meyve-i uhrevîyi verecek mahi-
yettedir; elbette eski said’in bu tefsirinde, bir saç gibi,
bir zerre gibi, kur’ân’ın kelimatına temas eden nükteleri
izah etmesi israf değil, ehemmiyetsiz değil, belki göz ka-
paklarının kirpikleri ve belki göz bebeğinin zerreleri gibi
kıymetli olduğunu hissetmiş ki, o dehşetli harb içinde bu
incecik saç gibi münasebetleri yazmaktan ve düşünmek-
ten, avcı hattında düşman gülleleri onu şaşırtmamış, on-
dan vazgeçirmemiş.
(HaşİYe)
ÜçüncüNükte:
türkçeye tercümesi, Arapçadaki
cezalet, belâgat ve harika kıymetini muhafaza edeme-
miş, bazen de muhtasar gitmiş. onun için, münafıklar
İşaratü’l-İ’caz | 17 |
m
ukaddeme
mücmel:
öz olarak anlatılmış, kı-
sa ve az sözle ifade edilmiş, öz,
özet.
münafık:
nifak sokan, ara bozucu;
kalbinde küfrü gizlediği hâlde
Müslüman görünen.
münasebet:
ilgi, ilişki, bağ.
mütalâa:
dikkatli okuma, tetkik
etme.
nükte:
ince manalı, ancak dikkat-
le anlaşılabilen mana veya söz.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
sünuhat:
akla ve kalbe doğan
manalar.
tefsir:
Yorum, şerh.
tefsir:
Yorum, şerh.
ulema:
âlimler, bilginler, ilim sa-
hipleri.
vehim:
zan, şüphe, yanlış ve esas-
sız düşünce.
vesvese:
şüphe, kuruntu, kalbe
gelen asılsız kötü ve sinsi düşün-
ce.
zerre:
en küçük parça, molekül,
atom.
zihin:
bilinç, dimağ.
HaşİYe:
Acaba böyle bir adam, hiç mümkün müdür ki, dini siyasete,
dünyaya alet etsin? Bu ittihamı yapanların, ne derece adaletten hariç
bir zulüm ettikleri anlaşılır.
NurTalebelerinden
Zübeyir,Bayram
ayet:
Kur’ân cümlesi.
bâkî:
daimî, sonsuz.
belâgat:
söz ve yazıda sanatlı
ve tesirli ifade; bir şeyde saklı
bulunan derin anlam.
beyan:
anlatma, açıklama.
cezalet:
ahenkli, akıcı ve gü-
zel ifade.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
delâlet:
delil olma, gösterme;
alâmet, işaret.
ders-i Kur’ânî:
Kur’ân dersi,
Kur’ân’a ait ders.
ehemmiyet:
önem, değer,
kıymet.
ehemmiyetsiz:
önemsiz.
harb:
savaş.
haşiye:
dipnot.
israf:
gereksiz yere harcama,
ihtiyaçtan fazlasını harcama,
savurganlık.
istinat:
dayanak.
işarat:
işaretler, haber verme-
ler.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile
anlatma.
kelimat:
kelimeler, sözler.
Kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve
suresinde sayısız hikmet ve
faydalar bulunan Kur’ân.
lâfız:
söz, kelime.
madem:
değil mi ki.
mahiyet:
durum, vaziyet.
mahiyet-i meslek:
mesleğin
aslı, iç yüzü; takip edilen yo-
lun mahiyeti.
meyve-i uhreviye:
ahirete ait
meyve, ahirete ait netice.
muarız:
muhalefet eden, kar-
şı çıkan, muhalif.
muhafaza:
koruma.
muhalif:
muhalefet eden, bir
fiil ve düşünceye karşı zıt dü-
şüncede bulunan.
muhtasar:
kısaltılmış, özet.
1...,7,8,9,10,11,12,13,14,15,16 18,19,20,21,22,23,24,25,26,27,...576
Powered by FlippingBook