Lem'alar - page 104

dedik. zannederim ki, bu fakir millete iki yüz milyon za-
rar veren Adliye dairesindeki yangında böyle bir mana
var. İnşaallah bu da bir ikaz ve intibahı verecektir. Ateş
bazen sudan ziyade temizlik yapar.
Hakikatli Bir Lâtife
sultan süleyman kanunî, kesretli kırk çeşme sularını
İstanbul’a getirdiği vakit, Şeyhülislâm zembilli Ali efendi
ona demiş: “Hilâf-ı şeriat kanunları Avrupa’dan getirdi-
ğin cihetle, İstanbul’a öyle bir bok sıçtın ki, o getirdiğin
suların cümlesi üzerinden akıp geçse yüz senede temizle-
yemez.”
Sua l
: gavs-ı Azam gibi büyük velîler, bazı evkatta, ma-
zi ve müstakbeli hazır gibi müşahede ederler. neden ma-
ziye ait cihette sarahat suretinde haber veriyorlar da, is-
tikbalden hafî remizlerle, gizli işaretlerle bahsediyorlar?
El cevap
:
(1)
*G s
’p
G n
Ör
«n
¨r
dG o
ºn
?`r
©n
j n
ayeti ile,
(2)
m
?ƒo
°Sn
Q r
øp
e À'
†n
J r
QG p
øn
e s
’p
G
@
Gk
ón
Mn
G =/
¬p
Ñr
«n
Z '
¤n
Y o
ôp
¡r
¶o
j n
Ón
a p
Ör
«n
¨r
dG o
ºp
dÉn
Y
ayeti ifade ettikleri kudsî yasağa karşı ubudiyetkârâne bir
hüsnüedep takınmak için, tasrihten işaret mesleğine gir-
mişler. tâ ki işaretlerle, remizle anlaşılsın ki, ihtiyârsız,
niyetsiz bir surette talim-i İlâhî olmuştur. Çünkü istikbalî
olan gaybiyat, niyet ve ihtiyâr ile verilmediği gibi, niyetle
de müdahale etmek, o yasağa karşı adem-i itaati işmam
ediyor.
• • •
adem-i itaat:
emre uymamak, ita-
atsizlik.
adliye:
mahkeme, yargılama işle-
riyle uğraşan daire.
âlem:
dünya.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
cihet:
yön.
evkat:
vakitler, zamanlar.
gaybiyat:
gayba ait olanlar.
gayp:
gizli olan, göze görünme-
yen şey.
haberdar:
haberi olan, haberli.
hafî:
gizli.
hakikat:
gerçek.
hilâf-ı şeriat:
şeriata aykırı.
hüsn-i edep:
güzel edep.
ihtiyâr:
kendi istek ve arzularına
göre hareket etme.
ikaz:
uyarı.
inşaallah:
Allah izin verirse.
intibah:
uyanma, uyanış.
istikbal:
gelecek zaman.
istikbalî:
gelecek zamanla ilgili.
işmam etmek:
hafif olarak hisset-
tirmek.
kesretli:
çokluğu olan.
kudsî:
kutsal, Allah’la ilgili.
lâtife:
güldürücü, edep sınır-
larını aşmayan söz.
mana:
anlam.
mazi:
geçmiş zaman.
müdahale etmek:
karışmak.
müstakbel:
gelecek zaman.
müstesna:
hariç.
müşahede etmek:
görmek,
seyretmek.
niyet:
bir işi yapmayı önce-
den düşünme.
remiz:
işaret.
sarahat:
açıklık.
sual:
soru.
suret:
biçim, tarz.
suret:
şekil, biçim, tarz.
talim-i İlâhî:
Allah’ın öğretme-
si, bildirmesi.
tasrih:
açıkça anlatma, bildir-
me.
ubudiyetkârâne:
kulluğa ya-
kışır bir şekilde.
vakit:
zaman.
velî:
Allah dostu, evliya.
ziyade:
fazla, çok.
1.
[Göklerde ve yerde olanlar] gaybı bilemez… Onu ancak Allah bilir. (Neml Suresi: 65.)
2.
Görünmeyen âlemleri bilen Odur. O hiç kimseyi gayptan açıkça haberdar etmez. Ancak
peygamberlerden bildirmek istediği müstesnadır. (Cin Suresi: 26-27.)
S
ekizinci
l
em
a
| 104 | Lem’aLar
1...,94,95,96,97,98,99,100,101,102,103 105,106,107,108,109,110,111,112,113,114,...1406
Powered by FlippingBook