Lem'alar - page 201

Dördüncüsü
: on sekizinci Mektupta tabakat-ı arzın
acaibine dair ehl-i keşfin tavr-ı akıl haricinde beyan ettik-
leri tasvirata dair bir temsil zikredilmiştir. Hulâsası şudur
ki:
küre-i arz, âlem-i şahadette bir çekirdektir; âlem-i mi-
saliye ve berzahiyede bir büyük ağaç gibi, semavata omuz
omuza vuracak bir azamettedir. ehl-i keşfin küre-i arzda
ifritlere mahsus tabakasını bin senelik bir mesafe görme-
leri, âlem-i şahadete ait küre-i arzın çekirdeğinde değil,
belki âlem-i misalîdeki dallarının ve tabakalarının tezahü-
rüdür. Madem küre-i arzın zahiren ehemmiyetsiz bir ta-
bakasının böyle başka âlemde azametli tezahüratı var; el-
bette yedi kat semavata mukabil yedi kat denilebilir. Ve
mezkûr noktaları ihtar için, icaz ile i’cazkârâne bir tarzda
âyât-ı kur’âniye, semavatın yedi tabakasına karşı bu kü-
çücük arzı mukabil göstermekle işaret ediyor.
İkinci Mesele-i Mühimmedir:
(1)
s
øp
¡«/
a r
øn
en
h o
¢Vr
Qn
’r
Gn
h o
™r
Ñ°s
ùdG o
äGn
ƒ'
ª°s
ùdG o
¬n
d o
íu
Ñ°n
ùo
J
ilâahir.
(2)
l
º«/
?n
Y m
Ar
?n
T u
?o
µp
H n
ƒo
gn
h m
äGn
ƒ'
ªn
°S n
™r
Ñ°n
S s
øo
¡js
ƒn
°ùn
a p
ABÉn
ª°s
ùdG n
‹p
G …'
ƒn
à°r
SG s
ºo
K
Şu ayet-i kerîme gibi müteaddit ayetler, semavatı yedi
sema olarak beyan ediyor.
İşaratü’l-İ’caz
tefsirinde, eski
Harb-i Umumînin birinci senesinde cephe-i harbde ihti-
sar mecburiyetiyle gayet mücmel beyan ettiğimiz o me-
selenin yalnız bir hulâsasını yazmak münasiptir. Şöyle ki:
eski hikmet, semavatı dokuz tasavvur edip, lisan-ı
şer’îde Arş ve kürs’ü yedi semavat ile beraber kabul edip
Lem’aLar | 201 |
o
n
i
kinci
l
em
a
ı Hakkın lütuf ve ihsanı ile bilen
velîler.
gayet:
son derece.
Harb-i Umumî:
umumî savaş;
1914. 1918 yılları arasında cere-
yan eden “Birinci Dünya Savaşı.”
hariç:
bir şeyin dışı.
hikmet:
felsefe.
hulâsa:
kısaca, özet.
icaz:
az sözle çok mana ifade et-
me.
i’cazkârâne:
mu’cizeli bir şekilde.
ifrit:
cin taifesinden çok zararlı,
kötü ve korkunç bir cins.
ihtar:
hatırlatma, uyarma.
ihtisar:
kısaltma, özetleme.
ilâahir:
sonuna doğru.
irade:
dileme isteme.
İşaratü’l-İ’caz:
Bediüzzaman Said
Nursî’nin, Risale-i Nur külliyatında
yer alan bir eseri.
küre-i arz:
dünya, yer küre.
Kürs:
arşın altındaki gök tabaka-
sı.
lisan-ı şer’î:
şer’î lisan, dinî litera-
tür.
mahsus:
has.
mecburiyet:
zorunluluk.
mesafe:
uzaklık.
mesele:
önemli konu.
mesele-i mühimme:
önemli me-
sele.
mezkûr:
zikredilen, adı geçen.
mukabil:
karşılık.
mücmel:
kısa ve az sözle ifade
edilmiş, özet.
münasip:
uygun.
müteaddit:
birçok, çeşitli.
sema:
gökyüzü.
semavat:
semalar, gökler.
tabaka:
kat, katman.
tabakat-ı arz:
yerin tabakaları.
tanzim:
düzene koyma.
tarz:
biçim, şekil.
tasavvur:
bir şeyi zihinde şekil-
lendirme, düşünme.
tasvirat:
tasvirler, suretlendirme-
ler.
tavr-ı akıl:
akıl ölçüleri.
tefsir:
Kur’ân’ın mana bakımından
izahı.
temsil:
benzetme.
tesbih:
Allah’ı bütün kusur ve nok-
san sıfatlardan uzak tutma.
tezahür:
zuhur etme, görünme.
tezahürat:
görünüşler, belirmeler.
zahiren:
görünüşte.
zikir:
anma.
acayip:
şaşırtıcı ve hayret ve-
rici şeyler.
âlem:
varlık sınıflarından her
biri.
âlem-i berzahiye:
ruhların kı-
yamete kadar bekledikleri
âlem.
âlem-i misalî:
görüntülere ait
âlem.
âlem-i misaliye:
bütün varlık-
ların ve olayların görüntüleri-
nin yansıdığı görüntüler âle-
mine ait.
âlem-i şehadet:
şahadet âle-
mi, gözle gördüğümüz âlem.
arş:
göğün en yüksek katı.
arz:
yer, dünya.
ayat-ı Kur’âniye:
Kur’ân’ın
ayetleri.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümle-
si.
ayet-i kerîme:
Kur’ân’ın aye-
ti.
azamet:
büyüklük, yücelik.
beyan:
açıklama, anlatma,
izah etme.
cephe-i harb:
harb cephesi.
dair:
alâkalı, ilgili.
ehemmiyet:
önem.
ehl-i keşif:
bazı sırları, Cenab-
1.
Yedi gökle yer ve onların içindekiler Onu tesbih eder. (İsra Suresi: 44.)
2.
Bundan başka semaya da iradesini yöneltti ve gökleri yedi tabaka olarak tanzim etti. (Ba-
kara Suresi: 29.)
1...,191,192,193,194,195,196,197,198,199,200 202,203,204,205,206,207,208,209,210,211,...1406
Powered by FlippingBook