Lem'alar - page 248

Arz iki kısımdır: biri su, biri toprak. su kısmını şenlen-
diren balıktır. toprak kısmını şenlendiren, insanların me-
dar-ı hayatı olan ziraat, öküz iledir ve öküzün omzunda-
dır. küre-i arza müekkel iki melek, hem kumandan, hem
nazır olduklarından, elbette balık taifesine ve öküz nev’i-
ne bir cihet-i münasebetleri bulunmak lâzımdır. Belki,
(1)
$G n
ór
æp
Y o
ºr
?p
©r
dGn
h
o iki meleğin âlem-i melekût ve âlem-i mi-
salde sevr ve hut suretinde temessülleri var.
(HaşİYe)
İşte bu
münasebete ve o nezarete işareten ve küre-i arzın o iki
mühim nevi mahlûkatına imaen, lisan-ı mu’cizülbeyan-ı
nebevî,
(3)
p
äƒo
?r
Gn
h p
Qr
ƒs
ãdG n
¤n
Y ¢o
Vr
Qn
’r
n
G
demiş, gayet derin ve
geniş bir sahife kadar meseleleri havi olan bir hakikati ga-
yet güzel ve kısa bir tek cümle ile ifade etmiş.
i
kinci
V
eciH
:
Meselâ, nasıl ki, denilse: “Bu devlet ve
saltanat hangi şey üzerinde duruyor?” Cevabında
(4)
p
ºn
?n
?r
dGn
h p
?r
«°s
ùdG n
¤n
Y
denilir. Yani, “Asker kılıcının şecaati-
ne, kuvvetine ve memur kaleminin dirayetine ve adaleti-
ne istinat eder.” öyle de, küre-i arz madem zîhayatın
meskenidir ve zîhayatın kumandanları da insandır ve
HaşİYe:
evet, küre-i arz, bahr-i muhit-i havaîde bir sefine-i rabbaniye
ve —nass-ı hadisle— ahiretin bir mezraası,
(2)
yani, fidanlık tarlası oldu-
ğundan, o camit ve şuursuz büyük gemiyi o denizde emr-i İlâhî ile, inti-
zamla, hikmetle yüzdüren, kaptanlık eden melâikeye “
Hut
” namı ve o
tarlaya izn-i İlâhî ile nezaret eden melâikeye “
Sevr
” ismi ne kadar
yakıştığı zahirdir.
adalet:
hakkaniyet, âdillik.
ahiret:
öteki dünya.
âlem-i melekût:
melekût âlemi,
ruhlar ve melekler âlemi.
âlem-i misal:
görüntüler âlemi,
dünyadaki işlerin görüntülendiği
ve gözlendiği, ruhların bulunduğu
âlem.
arz:
yer, dünya.
bahr-ı muhit-i havaî:
geniş hava
denizi, atmosfer.
camit:
cansız.
cihet-i münasebet:
münasebet
sebebi, alâka vesilesi.
dirayet:
zekâ, akıl, kabiliyet.
emr-i İlâhî:
Allah’ın emri, buyru-
ğu.
gayet:
son derece.
hakikat:
gerçek, esas.
haşiye:
dipnot.
havi:
içine alan, kaplayan.
hikmet:
ilâhî bir gayeye yönelik
olarak.
hut:
balık.
hut:
büyük balık.
ifade:
anlatma.
imaen:
ima ile, işaret ederek.
intizam:
düzen, tertip.
istinat:
dayanma, itimat etme.
işareten:
işaret ederek.
izn-i İlâhî:
Allah’ın izni ile.
kumandan:
komutan.
kuvvet:
fizikî güç, kudret.
küre-i arz:
dünya, yer küre.
lâzım:
gerekli, lüzumlu.
Lisan-ı mu’cizülbeyan-i Nebevî:
Peygamberimizin lisanından çıkan
mu’cizeli anlatım delili.
mahlûkat:
Allah tarafından yara-
tılanlar.
medar-ı hayat:
hayat sebebi, ha-
yat kaynağı.
memur:
emir ile hareket eden, va-
zifeli.
meselâ:
örneğin.
mesele:
önemli konu.
mesken:
yer.
mezra:
tarla.
müekkel:
vekil tayin edilmiş, mü-
vekkel.
mühim:
önemli.
münasebet:
vesile, bağ.
nam:
isim, ad.
nass-ı hadis:
kesin hüküm ifade
eden hadis-i şerif.
nazır:
nezaret eden, bakan,
gözeten.
nev:
çeşit, tür.
nevi:
çeşit, tür.
nezaret:
gözetme, idare.
sahife:
sayfa.
saltanat:
sultanlık, hükümdar-
lık.
sefine-i rabbaniye:
Rabbimi-
ze ait gemi, dünya.
sevr:
öküz, boğa.
suret:
biçim, görünüş.
şecaat:
yiğitlik, kahramanlık.
şuursuz:
akılsız.
taife:
bölük, güruh.
temessül:
bir şekil ve surete
girme, cisimlenme.
vecih:
yön.
zahir:
görünen, apaçık.
zîhayat:
hayat sahibi, canlı.
ziraat:
ekincilik, çiftçilik, tarım.
1.
Gerçek bilgi Allah katındadır.
2.
Geylânî, Fethu'r-Rabbanî, s. 19; Zebidî, İthafü’s-Sâde, 5:413, 8:82.
3.
Dünya öküz ve balık üzerindedir. (Hâkim, Müstedrek, 4:636; Münzirî, TergipveTerhip, 4:257;
Heysemî, Mecmaü'z-Zevaid, 8:131; İbni Hacer, Metalibü’l-Âliye, 3:391; İbnü'l-Cevzî, el-Munta-
zam, 1:172.
4.
Kılıç ve kalem üzerindedir.
o
n
d
ördÜncÜ
l
em
a
| 248 | Lem’aLar
1...,238,239,240,241,242,243,244,245,246,247 249,250,251,252,253,254,255,256,257,258,...1406
Powered by FlippingBook