Lem'alar - page 902

eğer
Ferd-i Vahid’
e verilmezse, bir sineğin vücudunu
rûy-i zeminin etrafından ve anasırından, gayet hassas bir
mizanla toplamak, âdeta yeryüzünü ve unsurları eleyip
her taraftan o mahsus vücudun mahsus zerrelerini geti-
rerek sanatlı vücudunda muntazam yerleştirmek için mad-
dî kalıp, belki azaları adedince kalıplar bulunmak ve o vü-
cuttaki duygular ve ruh gibi ince, dakik, manevî letaifi da-
hi mizan-ı mahsusla manevî âlemlerden celp etmek lâzım
gelir. İşte bu surette bir sineğin icadı kâinat kadar müş-
külâtlı olur. Yüz derece müşkül müşkül içinde, belki mu-
hal muhal içinde olacak. Çünkü
Hâlık-ı Ferd
’den başka
hiçbir şey, hiçten ve ademden icat edemediğine bütün
ehl-i din ve ehl-i fen ittifak ediyorlar. öyle ise, esbap ve
tabiata havale edilse, her şeye, ekser eşyadan toplamak
suretiyle vücut verilebilir.
ÜÇÜNCÜ NOKTA:
eğer bütün eşya bir
Zat-ı Ferd-i Va-
hid’
e verilse, bir tek şey gibi kolay olmasına; eğer esbaba
ve tabiata havale edilse, bir tek şeyin vücudu, umum eş-
ya kadar müşkülâtlı olduğuna işaret eden, başka risaleler-
de izah edilen iki üç temsili muhtasaran beyan edeceğiz.
Meselâ:
Bir zabite, bin nefere ait vaziyet ve idare ha-
vale edilse ve bir nefer de on zabitin idaresine verilse, o
bir neferin idaresi, bir taburun idaresinden on derece da-
ha müşkülâtlı olur. Çünkü ona emredenler birbirine mâ-
ni olurlar; bir keşmekeşle, o nefer hiçbir istirahat yüzünü
görmeyecek. Hem bir taburdan matlûp vaziyet ve netice
bir tek zabite havale edilse, külfetsiz, kolayca o neticeyi
adem:
yokluk.
âdeta:
sanki.
âlem:
varlık sınıflarından her biri.
anasır:
unsurlar, elemanlar.
aza:
uzuvlar, organlar, parçalar.
beyan:
anlatma, izah, açıklama.
celp:
çekme.
dakik:
ince, nazik.
ehl-i din:
dindar olanlar.
ehl-i fen:
fen ilimleri ile uğraşan-
lar.
ekser:
pek çok.
esbap:
sebepler.
Ferd-i Vahid:
benzersiz tek ve yal-
nız olan Allah.
gayet:
son derece, çok, oldukça.
Hâlık-ı Ferd:
tek, eşi benzeri bu-
lunmayan yaratıcı.
hassas:
incelikli, en ufak ölçüleri
sağlıklı ve kesin olarak veren.
havale etme:
bir işi veya bir şeyin
yetkisini başkasına bırakma, dev-
retme.
icat:
vücuda getirme, yoktan var
etme.
idare:
bir işi yürütme, çekip çe-
virme, yönetme.
istirahat:
dinlenme, rahatlama.
o
Tuzuncu
l
em
a
| 902 | Lem’aLar
işaret:
gösterme.
ittifak:
fikir birliği etme.
izah:
bir konuyu ayrıntılarıyla
ortaya koyma.
kâinat:
bütün âlemler, varlık-
lar, evren.
keşmekeş:
karışıklık.
külfet:
zahmet, meşakkat.
lâzım:
gerekli, lüzumlu.
letaif:
manevî duygular, his-
ler.
mahsus:
bir şeye has olan.
manevî:
manaya ait olan.
mâni:
engel.
matlûp:
istenilen.
meselâ:
örneğin.
mizan:
ölçü.
mizan-ı mahsus:
özel bir ölçü.
muhal:
imkânsız.
muhtasaran:
özet olarak.
muntazam:
intizamlı, düzgün.
müşkül:
güç, zor.
müşkülât:
güçlükler, zorluk-
lar.
nefer:
tek kişi, fert.
netice:
sonuç.
nokta:
konu ile ilgili önemli
bölüm.
ruh:
hayatın temeli olan ma-
nevî varlık.
rûy-i zemin:
yer yüzü.
suret:
biçim, tarz.
tabiat:
maddî âlem.
tabur:
dört bölükten mey-
dana gelen askerî birlik.
temsil:
benzetme, misal ge-
tirme.
umum:
bütün.
unsur:
bir şeyin esas parçası.
vaziyet:
durum.
vücut:
varlık.
zabit:
subay.
Zat-ı Ferd-i Vahid:
tek ve ben-
zersiz olan Allah.
zerre:
en küçük parça.
1...,892,893,894,895,896,897,898,899,900,901 903,904,905,906,907,908,909,910,911,912,...1406
Powered by FlippingBook