Mektubat - page 347

gelmiş; ve o ihtiyaca işaret ederek, uyandırıp teşvik et-
mek, hem iştiyakı ve iştihayı tahrik etmek için tekrar eder.
Hem kur’ân, müessistir, bir din-i Mübinin esasatıdır
ve şu âlem-i İslâmiyet’in temelleridir ve hayat-ı içtimaiye-i
beşeriyeyi değiştirip, muhtelif tabakatın, mükerrer sualle-
rine cevaptır. Müessise, tespit etmek için tekrar lâzımdır,
te’kit için terdat lâzımdır, teyit için takrir, tahkik, tekrir lâ-
zımdır.
Hem öyle mesail-i azîme ve hakaik-ı dakikadan bahse-
diyor ki, umumun kalplerinde yerleştirmek için çok defa
muhtelif suretlerde tekrar lâzımdır.
Bununla beraber, sureten tekrardır. Fakat manen her
bir ayetin çok manaları, çok faydaları, çok vücuh ve ta-
bakatı vardır. Her bir makamda ayrı bir mana ve fayda
ve maksatlar için zikrediliyor.
Hem kur’ân’ın, mesail-i kevniyenin bazısında ipham
ve icmali ise, irşadî bir lem’a-i i’cazdır. ehl-i ilhadın teveh-
hüm ettikleri gibi medar-ı tenkit olamaz ve sebeb-i kusur
değildir.
Eğe r de sen
: “Acaba neden kur’ân-ı Hakîm, fel-
sefenin mevcudattan bahsettiği gibi etmiyor? Bazı mesa-
ili mücmel bırakır, bazısını nazar-ı umumîyi okşayacak,
hiss-i ammeyi rencide etmeyecek, fikr-i avamı taciz edip
yormayacak bir suret-i basitâne-i zahirânede söylüyor.”
Mektubat | 347 |
o
n
d
okuzuncu
m
ekTup
bi.
mesail:
meseleler.
mesail-i azîme:
büyük mesele-
ler.
mesail-i kevniye:
yaratılışla ilgili
meseleler.
mevcudat:
var olan her şey, var-
lıklar.
muhtelif:
çeşitli, farklı.
mücmel:
öz olarak, kısa, özet.
müessis:
tesis eden, kuran; ka-
nun ve usul gibi şeyler koyup te-
melleştiren.
mükerrer:
tekrarlanmış, tekrarla-
nan.
nazar-ı umumî:
umumun bakışı,
genelin anlayışı.
rencide etmek:
incitmek.
sebeb-i kusur:
kusur sebebi.
sual:
soru.
suret:
şekil, biçim, tarz.
sureten:
görünüş itibarıyla, görü-
nüşte.
suret-i basitâne-i zahirâne:
gö-
rünüşteki basit bir şekil.
tabakat:
tabakalar, dereceler.
taciz etmek:
rahatsız etmek.
tahkik:
doğruluğunu araştırma,
inceleme.
tahrik etmek:
harekete geçirmek.
takrir:
yerleştirme, sağlamlaştır-
ma.
te’kit:
kuvvetlendirme, sağlamlaş-
tırma.
tekrir:
tekrarlama.
terdat:
tekrar.
tespit:
sağlamca yerleştirme.
teşvik etmek:
şevklendirmek, he-
veslendirmek.
tevehhüm etmek:
zannetmek,
gerçekte var olmayanı var kabul
etmek.
teyit:
kuvvetlendirme, sağlamlaş-
tırma.
umum:
bütün, tüm.
vücuh:
yönler.
zikretmek:
anmak, bildirmek.
âlem-i İslâmiyet:
İslâm âle-
mi.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümle-
si.
bahsetmek:
bir konu hakkın-
da söz söylemek, konuşmak.
din-i mübin:
hak ve hakikati
açıklayan din, İslâm.
ehl-i ilhad:
dinsizler, imansız-
lar, inkârcılar.
esasat:
esaslar, kökler, temel-
ler.
felsefe:
madde ve hayatı baş-
langıç ve gaye bakımından in-
celeyen ilim. Felsefe dine da-
yandığında hakikati bulmuş,
sırt çevirdiğinde de çelişkiler
içerisinde kalmıştır.
fikr-i avam:
halkın düşünce-
si.
hakaik-ı dakika:
ince haki-
katler.
hayat-ı içtimaiye-i beşeriye:
insanların toplum hayatı.
hiss-i amme:
toplumsal duy-
gu; sosyal duygu.
icmal:
kısaltma, özetleme, ay-
rıntılarına girmeme.
ipham:
kapalı bırakma.
irşat:
doğru yolu gösterme.
iştiha:
istek, arzu; açlık, iştah.
iştiyak:
şevklenme, aşırı iste-
me, arzu etme.
kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve
suresinde sayısız hikmet ve
faydalar bulunan Kur’ân.
lem’a-i i’caz:
mu’cizelik parıl-
tısı.
makam:
yer, mevki.
maksat:
kastedilen, istenilen
şey; gaye, amaç.
mana:
anlam.
manen:
mana itibarıyla, ma-
naca.
medar-ı tenkit:
tenkit sebe-
1...,337,338,339,340,341,342,343,344,345,346 348,349,350,351,352,353,354,355,356,357,...1086
Powered by FlippingBook