Mektubat - page 801

şerait tahtında olur ki, küçük bir hareket, insanı âlâ-
yıilliyyine çıkarır. Ve öyle hâl olur ki, küçük bir fiil, in-
sanı esfel-i safilîne indirir.
49.
Bir tane sıdk bir harman yalanları yakar. Bir tane
hakikat bir harman hayalâta müreccahtır.
m
¥r
ó° p
U pq
? o
c
m
?r
ƒn
b pq
? o
c
p
¥r
ó° p
U p
?h o
õo
d r
ø p
e o
? n
õr
?n
j n
Hersözündoğruolmalı;fakatherdoğruyusöyle-
mekdoğrudeğil
.”
50.
güzel gören, güzel düşünür; güzel düşünen, haya-
tından lezzet alır.
51.
İnsanları canlandıran emeldir, öldüren yeistir.
52.
eskiden beri i’lâ-i kelimetullahı ve beka-i istiklâliyeti
ve İslam için farz-ı kifaye-i cihadı deruhte ile kendini,
yekvücut olan âlem-i İslâma fedaya vazifedar ve Hi-
lâfete bayraktar görmüş olan bu devlet-i İslâmiyenin
felâketi, âlem-i İslâmın saadet ve hürriyet-i müstak-
belesiyle telâfi edilecektir. zira şu musibet, maye-i
hayatımız olan uhuvvet-i İslâmiyenin inkişafını hari-
kulâde tacil etti.
53.
Hristiyanlığın malı olmayan mehasin-i medeniyeti
ona mal etmek ve İslâmiyetin düşmanı olan tedenni-
yi ona dost göstermek, feleğin ters dönmesine delil-
dir.
54.
paslanmış bîhemta bir elmas, daima mücellâ cama
müreccahtır.
inkişaf:
açılma, ortaya çıkma.
mahv:
yok etme, yok olma.
maye-i hayat:
hayat için gerekli
olan.
mehasin-i medeniyet:
medeni-
yetin güzellikleri.
musibet:
felâket, belâ, dert, sıkın-
tı.
mücellâ:
cilâlı, parlatılmış, parlak.
müreccah:
tercih edilen, üstün
tutulan.
nefer:
rütbesiz asker, er.
saadet:
mutluluk.
sıdk:
doğruluk, samimiyet.
Sırp:
Sırp milletinden olan.
şerait:
şartlar.
tacil:
acele ettirme, hızlandırma.
tahtında:
aşağı, altında.
tedenni:
aşağı düşme.
telâfi:
tamamlama, zararı karşıla-
ma.
uhuvvet-i İslâmiye:
İslâm kar-
deşliği.
vazifedar:
vazifeli, iş gören.
veliaht:
bir hükümdarın ölümün-
den sonra yerine geçecek olan.
yeis:
ümitsizlik.
yekvücut:
tek vücut.
zira:
çünkü.
âlâyıilliyyin:
yüceler yücesi,
en yüksek mertebe.
âlem-i İslâm:
İslâm âlemi, İs-
lâm dünyası.
bayraktar:
bayrak taşıyan.
beka-i istiklâliyet:
bağımsız-
lığın devamlılığı.
bîhemta:
eşsiz, benzersiz.
delil:
yol gösteren.
deruhte:
üstün kılma, yük-
lenme.
devlet-i İslâmiye:
İslâm dev-
leti.
elmas:
çok kıymetli bir mü-
cevher.
emel:
ümit, umma.
esfel-i safilîn:
aşağıların en
aşağısı.
farz-ı kifaye-i cihad:
Müslü-
manların tamamı olmayıp, bir
kısmının muhakkak yapması
gereken ve bu şekilde farz
olan cihad.
feda:
gözden çıkarma, uğru-
na verme.
felâket:
musibet, sıkıntı do-
ğuran durum.
felek:
talih, baht, kader.
fiil:
iş, oluş, davranış, hareket.
gülle:
top mermisi.
hakikat:
gerçek, doğru.
Harb-i umumî:
(1914-1918
)Birinci Dünya Savaşı.
harikulâde:
olağanüstü.
harman:
tahıl tanelerinin sa-
mandan ayrılması için yapılan
iş.
haşiye:
dipnot, derkenar.
hayalât:
hayaller, hülyalar.
hilâfet:
halifelik, vekillik.
hürriyet-i müstakbel:
gele-
cekteki hürriyet, özgürlük.
i’lâ-i kelimetullah:
Allah’ın
adını yüceltme, İslâm haki-
katlerini yaymaya çalışma.
Mektubat | 801 |
H
akikaT
ç
ekirdekleri
1...,791,792,793,794,795,796,797,798,799,800 802,803,804,805,806,807,808,809,810,811,...1086
Powered by FlippingBook