Mektubat - page 803

nokta-i istinadı, kuvvete bedel, haktır ki, şe’ni adalet
ve tevazündür.
Hedefi de, menfaat yerine fazilettir ki, şe’ni muhab-
bet ve tecazüptür.
Cihetülvahdet de, unsuriyet ve milliyet yerine, rabı-
ta-i dini ve vatanî ve sınıfîdir ki, şe’ni samimî uhuvvet
ve müsalemet ve haricin tecavüzüne karşı yalnız te-
dafüdür.
Hayatta, düstur-i cidal yerine düstur-i teavündür ki,
şe’ni ittihat ve tesanüttür.
Heva yerine hüdadır ki, şe’ni insaniyeten terakki ve
ruhen tekâmüldür.
Mevcudiyetimizin hamîsi olan İslâmiyetten elini gev-
şetme, dört elle sarıl. Yoksa mahvolursun.
62.
Musibet-i amme, ekseriyetin hatasından terettüp
eder. Musibet, cinayetin neticesi, mükâfatın mukad-
dimesidir.
63.
Şehit, kendini hayy bilir. Feda ettiği hayatı, sekera-
tı tatmadığından, gayr-i münkatı ve bâkî görüyor;
yalnız daha nezih olarak buluyor.
64.
Adalet-i mahza-i kur’âniye, bir masumun hayatını
ve kanını, hatta umum beşer için de olsa heder et-
mez. İkisi nazar-ı kudrette bir olduğu gibi, nazar-ı
adalette de birdir. Hodgâmlıkla, öyle insan olur ki,
ihtirasına mâni her şeyi, hatta elinden gelirse dünya-
yı harap ve nev-i beşeri mahvetmek ister.
geçen, önde bulunan,.
musibet:
felâket, ansızın gelen
belâ, sıkıntı.
musibet-i amme:
herkesi etkile-
yen belâ, afet.
mükâfat:
ödül.
müsalemet:
barış ve huzur; her-
kesle barış içinde olma.
nazar-ı adalet:
adalet terazisi,
kefesi.
nazar-ı kudret:
kudret nazarı.
netice:
sonuç.
nev-i beşer:
insanlık, bütün in-
sanlar.
nezih:
temiz, güzel.
nokta-i istinat:
dayanak noktası.
rabıta-i dini:
din bağı.
samimi:
içten, candan, gönülden.
sekerat:
ölmek üzere olan bir ki-
şinin kendinden geçmesi.
sınıfî:
sınıfla alâkalı, sınıfa ait.
şehit:
Allah’ın ve yüce dininin
adını yüceltme uğrunda canını fe-
da ederek savaşta vurulup ölen
Müslüman.
şe’n:
hâl, durum, özellik.
tecavüz:
haddini aşma, söz ve
harekette ileri gitme.
tecazüp:
birbirini cezbetme, çek-
me.
tekâmül:
ilerleme, olgunlaşma,
mükemmel olma.
terakki:
yükselme.
terettüp etmek:
gerekmek, icap
etmek, sonuç olarak ortaya çık-
mak.
tesanüt:
dayanışma.
tevazün:
denklik, denk olma.
uhuvvet:
kardeşlik.
umum:
bütün insanlar, bütün
halk.
unsuriyet:
ırkçılık.
vatanî:
vatanla ilgili, vatana ait.
adalet:
her hak sahibine hak-
kının tam ve eksiksiz verilme-
si.
adalet-i mahza-i kur’âniye:
Kur’ân’ın tam adaleti.
bâkî:
sürekli ve kalıcı olan.
bedel:
değer, kıymet, karşılık.
beşer:
insan, insanlık.
düstur-i cidal:
çarpışma düs-
turu, sürekli çarpışma.
düstur-i teavün:
yardımlaş-
ma prensibi.
ekseriyet:
çokluk, çoğunluk.
fazilet:
değer; iman ve irfan
itibarıyla olan yüksek derece.
feda:
uğruna verme.
gayr-i münkad:
devamlı, ke-
sintisiz.
hak:
doğru, gerçek.
hamî:
koruyucu.
harap:
yıkık, viran.
hariç:
dışta bırakılmak üzere.
hayy:
diri, sağ, ölümsüz.
heder:
boşa gitme.
heva:
istek, arzu, nefse ait
olan şeylere düşkünlük.
hodgâm:
kendini düşünen.
hüda:
hidayet, doğru yolu
gösterme.
ihtiras:
aşırı hırs ve istek, tut-
ku.
insaniyet:
insanlık, bütün in-
sanlar.
ittihat:
birleşme.
mahv:
yok etme.
mâni:
engel olan.
masum:
kötülüğü olmayan,
suçsuz.
menfaat:
fayda.
mevcudiyet:
mevcut olma,
varlık.
milliyet:
bir milleti diğer mil-
letten ayıran hâllerin ve özel-
liklerin tamamı.
mukaddime:
sunulan, öne
Mektubat | 803 |
H
akikaT
ç
ekirdekleri
1...,793,794,795,796,797,798,799,800,801,802 804,805,806,807,808,809,810,811,812,813,...1086
Powered by FlippingBook