evet, Hayat-ı ezeliye güneşinin ziyası olan bu gibi cil-
ve-i hayat, elbette yalnız bu âlem-i şahadete ve bu za-
man-ı hâzıra ve bu vücud-i haricîye münhasır olamaz;
belki, her bir âlem, kabiliyetine göre, o ziyanın cilvesine
mazhardır ve kâinat bütün âlemleriyle o cilve ile hayat-
tar ve ziyadardır. Yoksa, nazar-ı dalâletin gördüğü gibi,
muvakkat ve zahirî bir hayat altında, her bir âlem, büyük
ve müthiş birer cenaze ve karanlıklı birer virane âlem
olacaktı.
İşte, “
kadere ve kazaya iman
” rüknünün dahi geniş bir
veçhi de sırr-ı hayatla anlaşılıyor ve sabit oluyor. Yani,
nasıl ki âlem-i şahadet ve mevcut hazır eşya, intizamla-
rıyla ve neticeleriyle hayattarlıkları görünüyor; öyle de,
âlem-i gayptan sayılan geçmiş ve gelecek mahlûkatın da-
hi, manen hayattar bir vücud-i manevîleri ve ruhlu birer
sübut-i ilmîleri vardır ki, levh-i kaza ve kader vasıtasıy-
la, o manevî hayatın eseri mukadderat namıyla görünür,
tezahür eder.
®
âlem-i gayp:
gayp âlemi, görün-
meyen, fakat varlı€ı kesin olan ve
mahiyeti allah tarafından bilinen
başka dünyalar.
âlem-i şahadet:
gözle gördü€ü-
müz, şahit oldu€umuz âlem, kâi-
nat.
cilve:
tecelli, görüntü.
cilve-i hayat:
hayat cilveleri, gü-
zellikleri.
hayat-ı ezeliye:
zaman ve me-
kanla kayıtlı olmayan ezelî hayat
sahibi olan Allah.
hayattar:
canlı, yaşayan.
iman:
inanç, itikat.
intizam:
düzenlilik, düzgünlük.
kader:
Cenab-ı Hakkın ezelî ilmi
ile, kâinatta olmuş ve olacak bü-
tün şeylerin varlık ve yoklu€unu,
geçmiş ve gelece€ini bilmesi.
kâinat:
evren; yaratılmış olan
şeylerin tamamı, bütün âlemler.
kaza:
olaca€ı Cenab-ı Hak tarafın-
dan bilinen ve takdir olunan şey-
lerin zamanı gelince yaratması.
levh-i kaza ve kader:
kader ve
kazanın yer aldı€ı levha, olmuş ve
olacak şeylerin ilm-i ‹lâhîdeki var-
lıkları.
mahlûkat:
yaratıklar, Allah tara-
d
okuzuncu
Ş
ua
| 250 | MuhakeMat
fından yaratılanlar.
manen:
mana bakımından,
manaca.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
mazhar:
nail olma, şereflen-
me.
mukadderat:
Allah tarafın-
dan ezelde takdir olunmuş
şeyler, ileride meydana gele-
cek haller ve olaylar, alın ya-
zısı.
münhasır:
sınırlı, bir şeye ve-
ya kimseye mahsus.
müthiş:
dehşet veren, ürkü-
ten, dehşetli, korkunç.
muvakkat:
geçici.
nam:
ad.
nazar-ı dalâlet:.
ruh:
dirilik kayna€ı, hayatın
temeli ve sebebi olan manevî
varlık.
rükün:
esas, kaide, prensip.
sabit:
ispat edilmiş, ispatlan-
mış.
sırr-ı hayat:
hayatın sırrı.
sübut-ı ilmî:
ilmen sabit ol-
ma, ilmî olarak gerçekleşme.
tezahür:
görünme, belirme,
ortaya çıkma.
vasıta:
aracılık.
vecih:
cihet, yön.
virane:
harabe, yıkıntı.
vücud-i haricî:
haricî vücut,
varlı€ı ortaya çıkan, dışarıda
varlı€ı bilinen, nesnel.
vücud-i manevî:
manevî vü-
cut.
zahirî:
görünüşte olan; zahire,
dışa ait olan.
zaman-ı hâzıra:
şimdiki za-
man.
ziya:
ışık, aydınlık, nur.
ziyadar:
ziyalı, ışıklı, parlak,
aydınlık.