Muhakemat - page 255

MuhakeMat | 255 |
Ş
aHıs
B
ilgileri
olarak yayınlandığını belirttiğimiz eserinin ilgili bölümlerinden bir kısmını Bediüzzaman Hazretleri de
bazı eserlerine almış ve övücü ifadeler kullanmıştır.
Ülke çapında bir üne kavuşup maddî sıkıntıları aştığı, feraha ulaştığı bir anda eşinin ölümü, hayatı
üzerinde çok etkili oldu. Bundan sonra geçen on beş yıl boyunca kendini toparlayamadı.1881 yılında
Londra’da öldü.
CeBRaİL (CİBRİL) (a.S.):
Dört büyük melekten, Cibril, Cibril-i Emin, Ruhü’l-Emin, Ruhü’l-Kudüs isim-
leriyle de bilinen vahiy meleği. Allah tarafından peygamberlere vahiy götürmekle vazifeli melek.
– d –
daVud (a.S.):
Kur’ân-ı Kerim’de adı geçen, İsrailoğullarına gönderilen ve kendisine kutsal kitapla-
rın ikincisi olan Zebur verilen peygamberdir. Zebur Hz. Davud’a (a.s.) İbrani diliyle, Ramazan ayında
indirilmiştir. 150 sureden ibaret olup, içinde haram ve helâl gibi ahkâma dair meseleler yoktur. Daha
çok tesbih, tehlil, zikir, nasihat ve öğütlerden ibarettir. Hz. Davut (a.s.) aynı zamanda İsrailoğullarının
devlet başkanıydı. Kendi zamanında Kudüs’ü başşehir yapmış ve iktidarı merkezileştirmiştir. Hz. Da-
vud (a.s.) nübüvvet ve saltanatı şahsında birleştiren ilk peygamber olmuştur. Hz. Davud (a.s.) zamanında
İsrailoğullarının hükümranlığı Fırat Nehrinden Kızıldeniz kıyılarına kadar yayılmıştır. Devleti yönetirken
adaleti öncelikle kendisi icra etmiştir ve davalara bizzat bakarak neticelendirmiştir. Hz. Davud (a.s.) Hz.
Süleyman’ın (a.s.) babasıdır. Hz. Davud’a (a.s.) mu’cize olarak eliyle demiri hamur gibi yumuşatıp şekil-
lendirmek özelliği verilmiştir. Bununla birlikte Hz. Davud, (a.s.) kendisine ihsan edilen güzel ve etkili
sesiyle de bilinmektedir. O, Zebur-ı Şerif’i okurken bütün mahlûkatın onunla birlikte Cenab-ı Hakkı tes-
bihe başlayacak derecede kendinden geçtiği rivayetler arasındadır. Hz. Davud’un (a.s.) m.ö.1010
tarihinde vefat ettiği nakledilir. Kendisinden sonra maddî ve manevî saltanatını, oğlu olan Hz. Süley-
man (a.s.) devam ettirmiştir.
– e –
eBu taYYİB [MÜteNeBBİ] (915–955):
Ahmed, 915 yılında Kûfe’de doğdu. Köken olarak Ye-
men asıllı Cuf Kabilesine mensup oldukları nakledilmiştir. Bundan dolayı bazı kaynaklarda kendisi için
Cufî lakabı kullanılmaktadır. Mütevazı bir aileye mensup olan Ahmet, ilk eğitimini doğduğu Kûfe şeh-
rinde aldı. Küçük yaştan itibaren üstün zekâsı, güçlü hafızasıyla dikkat çekti. Erken yaşlarda başlayan
şairliği, kısa zamanda tanınıp şöhret bulmasına sebep oldu. Küfe şehri Karmatiler tarafından 924 yılın-
da ele geçirilince, Ahmet ailesi ile birlikte buradan ayrıldı ve yaklaşık iki sene Bedevîler arasında yaşadı.
Bedevîler arasında yaşamış olması, daha sonraki hayatında önemli bir yer teşkil eden Arab dili hak-
kında müspet etkiler yaptı ve kendisi de bu döneminden, sonraki zamanlarda gururla söz edecektir.
Çünkü, kendisi, dil konusunda Bedevîlerden önemli ölçüde etkilendi ve bu zaman zarfı, Arab dili hak-
kında sağlam bir bilgi edinmesine vesile oldu.
Ebu Tayyip, yaklaşık üç yıl ayrılıktan sonra 927’de Kûfe’ye geri döndü. Bu dönüşünden sonra
kendisini tamamen şiire verdi. Önceki asırların şairlerine büyük hayranlık duymakta ve şiirlerinin
etkisinde kalmaktaydı. Bu tarihlerden itibaren şiiri, geçim kaynağının önemli bir vasıtası olarak gördü
ve kısa zamanda servet sahibi olabileceği düşüncesine kapıldı. Bunun dışında, bulunduğu bölge ve
çevresindekilerin büyük ekseriyetinin Şii olması hasebiyle bunların etkisinde de kaldığı belirtilmektedir.
Ahmed, bir süre Ebu Temam ve el-Buhturi etkisinde kalarak yeni tarz kasideler yazdı, ancak bu de-
nemeler neticesinde umduğu takdiri toplayamadı. Ardından arzularını gerçekleştirmek için yavaş yavaş
şiddeti vasıta yapan planlar kurmaya başladı. Daha sonra Semava şehrine giderek çevresine pek çok
bedevî topladı. Yanlış anlaşılmış olma ihtimali yüksek olan, “peygamberlik iddiası”yla çevresindekileri
1...,245,246,247,248,249,250,251,252,253,254 256,257,258,259,260,261,262,263,264,265,...332
Powered by FlippingBook