Sözler - page 1177

Telziz ile aldatma. Sonra o da unutur doğru iştiha ne-
dir. Bir iştiha-i kâzip gelir, başına çatar. Hatası, maraz ile,
hem
İlletlerle cezalar gelir. Hakikî lezzet, hakikî iştihadan çı-
kar; doğru iştiha, sadık bir ihtiyaçtan. Bu lezzet-i kâfîde
şah, hem
Geda beraber; hem bahemdir, bir dinar ve bir dirhem.
O lezzet berhemzened, eleme olur merhem.
• • •
NİYET GİBİ, TARZ-I NAZAR DAHİ ÂDETİ İBADETE ÇEVİRİR
Şu noktaya dikkat et: Nasıl olur niyetle mübah âdât,
ibadat; öyle, tarz-ı nazarla fünun-i ekvan, olur maarif-i İlâ-
hî,
Tetkik dahi tefekkür. Yani, ger harfî nazarla, hem sa-
nat noktasında “Ne güzeldir” yerine, “Ne güzel yapmış
Sâni; nasıl yapmış o mâhî!”
Nokta-i nazarında kâinata bir baksan, nakş-ı Nakkaş-ı
Ezel, nizam ve hikmetiyle lem’a-i kasıt ve itkan, tenvir
eder şübehi.
Döner ulûm-i kâinat, maarif-i İlâhî. Eğer mana-i ismiy-
le, tabiat noktasında “Zatında nasıl olmuş” eğer etsen ni-
gâhı,
Bakarsan kâinata, daire-i fünunun daire-i cehil olur. Bî-
çare hakikatler, kıymetsiz eller kıymetsiz eder. Çoktur bu-
nun güvâhı.
• • •
lezzet:
zevk.
lezzet-i kâfi:
yeteri kadar zevk.
maarif-i İlâhî:
Allah’ı tanıtan ilim-
ler, bilgiler.
mâhî:
ay gibi güzel, güzel yaratı-
cı.
mana-i isim:
varlığın kendine ba-
kan yönü.
maraz:
hastalık.
merhem:
yaraya sürülen ilâç.
mübah:
yemek, içmek gibi insan-
lık gereği olan davranışlar.
nakş-ı Nakkaş-ı Ezel:
başlangıcı
olmayan Allah’ın ezelde ilmi ile
her şeyin güzel şeklini yapması
ve kendisinin de bu açıdan nak-
kaş, yani nakışçı olması.
nigâh:
bakış.
niyet:
kalbin ameli olan dilek.
nizam:
düzen.
nokta:
önemli husus.
nokta-i nazar:
bakış noktası, ba-
kış açısı.
sadık:
gerçek, doğru.
sanat:
işlemede ustalık.
Sâni:
sanatkâr, yaratıcı usta Allah.
şah:
padişah, kral.
şübehat:
şüpheler.
tabiat:
yaratılan her şey.
tarz-ı nazar:
bakış açısı, bakış
şekli.
tarz-ı nazar:
bakış açısı.
tefekkür:
faydalı, varlık üzerinde
kurallı düşünme.
telziz:
lezzet, zevk alma.
tenvir:
aydınlatma, nurlandırma.
tetkik:
araştırma.
ulûm-i kâinat:
varlıktan çıkan ta-
biat ilimleri.
zatında :
kendi üzerinde, şahsın-
da, özünde.
âdât:
alışkanlıklar.
âdet:
alışkanlık.
bahem:
beraber, birlikte.
berhemzened:
birlikte çalı-
şan.
bîçare:
çaresiz, ne yapacağını
şaşırmış.
daire-i cehil:
cehalet, yanlış
değerlendirme dairesi.
daire-i fünun:
fen bilgileri da-
iresi.
dinar:
altın para.
dirhem:
gümüş para.
doğru iştiha:
acıkma sonucu
yemek isteği.
eğer:
şayet.
elem:
acı, ıztırap, sıkıntı.
fünun-i ekvan:
fizik, kimya
biyoloji gibi kâinattaki müs-
pet ilimler.
geda:
köle.
ger:
eğer.
güvâh:
bilen, şahit olan.
hakikî :
gerçek.
harfî nazar:
varlıktan yaratı-
cıya intikali sağlayan bakış.
hikmet:
her şeyin anlamlı,
faydalı ve birçok amaca yö-
nelmiş olması, İlâhî gaye.
ibadat:
uhrevî sevaba medar
işler.
ibadet:
Allah rızasına götüren
ve Allah’ın isteği doğrultusun-
da olan iş.
illetler:
sebepler.
iştiha:
yeme içme isteği.
iştiha-i kâzip:
yalancı iştiha.
itkan:
sağlam ve mükemmel
sanat.
kâinat:
evren, yaratılan her
şey.
kıymetsiz:
değersiz.
lem’a-i kasıt:
her şeyde bir
amacın gözetildiğinin işareti-
nin olması.
SÖZLER | 1177 |
L
EMAAT
1...,1167,1168,1169,1170,1171,1172,1173,1174,1175,1176 1178,1179,1180,1181,1182,1183,1184,1185,1186,1187,...1482
Powered by FlippingBook