Sözler - page 1219

Kur’ân’ı tefsir ederken, hakikatin safî olarak ifade edil-
mesi ve böylece hakikî bir tefsir olması için, müfessirin
kendi hususî meslek ve meşrebinin tesiri altında kalma-
mış ve hevesi karışmamış olması lâzımdır. Ve hem de
Kur’ân’ın manalarını keşifle tezahür eden Kur’ân haki-
katlerinin tespiti için elzemdir ki, o müfessir zat her bir
fende mütehassıs geniş bir fikre, ince bir nazara ve tam
bir ihlâsa malik bir allâme ve hem gayet âlî bir deha ve
nüfuzlu, derin bir içtihat ve bir kuvve-i kudsiyeye sahip ol-
sun.
Üçüncüsü:
Kur’ân tefsirinin tam bir ihlâsla telif edilmiş
olması ki, müellifin Cenab-ı Hakkın rızasından başka hiç-
bir maddî manevî menfaati gaye edinmemesi ve bu ulvî
hâletin müellifin hayatındaki vukuatlarda müşahede edil-
miş olması,
Dördüncüsü:
Kur’ân’ın en büyük mu’cizelerinden biri-
si de, gençlik ve tazeliğini muhafaza etmesidir; ve o asır-
da inzal edilmiş gibi, her asrın ihtiyacını karşılayan bir veç-
hesi olmasıdır.
İşte, bu asırda meydana getirilen bir tefsirde, Kur’ân-ı
Hakîm’in asrımıza bakan veçhesinin keşfedilip, avamdan
en havassa kadar her tabakanın istifade edebileceği bir
üslûpla izah ve ispat edilmiş olması,
Beşincisi:
Müfessirin Kur’ân ve iman hakikatlerini cerh
edilmez delil ve hüccetlerle ispat ederek tedris etmesi, ya-
ni pozitivizmi (ispatiyecilik) bir esas ittihaz etmiş olması,
vet.
lâzım:
gerekli.
maddî:
para, mal, vb. şeylerle ilgi-
li.
malik:
sahip.
mana:
anlam.
manevî:
ruhî, hissî.
menfaat:
fayda.
meslek:
usul, tutulan yol.
meşrep:
hareket tarzı, tavır.
mu’cize:
benzerini yapmaktan
insanların âciz kaldığı şey.
muhafaza:
koruma.
müellif:
telif eden, yazar.
müfessir:
tefsir eden, açıklayan.
müşahede:
görülme.
mütehassıs:
ihtisas sahibi.
nazar:
bakış, fikir.
nüfuz:
bir kimsenin sözünün ge-
çerli olması.
pozitivizm:
gerçeğin deney ve
gözlemle elde edilebileceği görü-
şünü savunan felsefî doktrin.
rıza:
razı olma, hoşnutluk.
safî:
saf.
sahip:
malik.
tabaka:
sınıf.
tedris:
öğretme, ders verme.
tefsir:
Kur’ân’ın mana bakımın-
dan izahı.
telif:
eser ortaya koyma.
tesir:
etki.
tespit:
belirleme.
tezahür:
ortaya çıkma.
ulvî:
yüce.
üslûp:
ifade tarzı.
veçhe:
yön, yüz, taraf.
vukuat:
vak’alar, olaylar.
zat:
kişi.
âlî:
yüce.
allâme:
ilmî seviyesi çok yük-
sek olan âlim.
asır:
yüzyıl.
avam:
halk tabakası.
cerh:
yaralanma.
deha:
olağanüstü zekâ sahibi
kimse.
delil:
bir davayı, meseleyi is-
pata yarayan şey, bürhan.
elzem:
daha lüzumlu, gerekli.
esas:
temel.
fen:
tecrübe ve ispatla mey-
dana gelmiş ilimler.
fikir:
akıl, düşünce.
gaye:
maksat.
gayet:
son derece.
hakikat:
gerçek, esas.
hakikî:
gerçek.
hâlet:
hâller.
havas:
üst tabaka, okumuş-
lar, âlimler.
heves:
arzu.
hususî:
özel, şahsî.
hüccet:
delil.
içtihat:
Kur’ân ve sünnete
uygun şekilde bir konuda fikir
ortaya koyma, görüş açısı.
ifade:
anlatma.
ihlâs:
halis, samimî, içtenlik.
ihtiyaç:
muhtaç oluş, zaruret.
iman:
inanç, itikat.
inzal:
indirilme.
ispat:
doğruyu delillerle gös-
terme, kanıtlama.
istifade:
faydalanma.
ittihaz:
edinme, kabul etme.
izah:
açıklama yapma.
keşif:
açma, gizli bir şeyi
meydana çıkarmak, Allah ta-
rafından ilham edilme.
Kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve
suresinde sayısız hikmet ve
faydalar bulunan Kur’ân.
kuvve-i kudsiye:
kudsî kuv-
SÖZLER | 1219 |
K
ONFERANS
1...,1209,1210,1211,1212,1213,1214,1215,1216,1217,1218 1220,1221,1222,1223,1224,1225,1226,1227,1228,1229,...1482
Powered by FlippingBook