Sözler - page 389

mümessilleri ve müekkelleri musahhar olduklar›n› ve
nev-i beflerin hassalar›n›n bütün istifadelerine müheyya
ve münkad olduklar›n› ifham etmekle beraber, o nev’in
istidadat›n› bozan ve yanl›fl yollara sevk eden mevadd-›
flerire ile onlar›n mümessilleri ve sekene-i habiseleri o
nev-i beflerin tarik-› kemalât›nda ne büyük bir engel, ne
müthifl bir düflman teflkil etti¤ini ihtar ederek, Kur’ân-›
Mu’cizülbeyan, bir tek Âdem’le (a.s.) cüz’î hâdiseyi konu-
flurken bütün kâinatla ve bütün nev-i beflerle bir mükâle-
me-i ulviye ediyor.
‹K‹NC‹ NÜKTE
M›s›r k›t’as›, kumistan olan Sahra-i Kebirin bir parça-
s› oldu¤undan Nil-i mübarekin feyziyle gayet mahsuldar
bir tarla hükmüne geçti¤inden, o Cehennemnümun sah-
ra komflulu¤unda flöyle Cennet-misal bir mevki-i müba-
rekin bulunmas›, felâhat ve ziraat›, ahalisinde pek mer-
gup bir surete getirmifl ve o sekenenin seciyesine öyle
tespit etmifl ki ziraat› kudsiye ve vas›ta-i ziraat olan “ba-
kar”› ve “sevr”i mukaddes, belki ma’bud derecesine ç›-
karm›fl. Hatta o zamandaki M›s›r milleti sevre, bakara,
ibadet etmek derecesinde bir kudsiyet vermifller. ‹flte o
zamanda benîisrail dahi o k›t’ada nefl’et ediyordu; ve o
terbiyeden bir hisse ald›klar›, “icl” meselesinden anlafl›l›-
yor.
‹flte Kur’ân-› Hakîm, Hazret-i Mûsa Aleyhisselâm›n ri-
saletiyle, o milletin seciyelerine girmifl ve istidatlar›na ifl-
lemifl olan o bakarperestlik mefkûresini kesip öldürdü¤ü-
nü, bir bakar›n zebhi ile ifham ediyor.
SÖZLER | 389
Y
‹RM‹NC‹
S
ÖZ
ma’bud:
kendisine ibadet edilen.
mahsuldar:
mahsul veren.
mefkûre:
gaye, ülkü.
mergup:
be¤enilmifl, çok k›ymet
verilmifl.
mevadd-› flerire:
kötü maddeler.
mevki-i mübarek:
mübarek yer.
mukaddes:
kutsal.
musahhar:
emir alt›na girme.
müekkel:
vekil tayin edilmifl.
müheyya:
haz›r.
mükâleme-i ulviye:
yüce konufl-
ma.
mümessil:
temsilci.
münkad:
boyun e¤en.
nefl’et:
ortaya ç›kma.
nev’:
tür.
nev-i befler:
insanl›k.
Nil-i mübarek:
mübarek Nil Neh-
ri.
nükte:
herkesin anlayamad›¤› in-
ce mana.
risalet:
peygamberlik.
Sahra-i Kebir:
Cezayir, Tunus ve
Libya’n›n güneyinden Çat Çölü hi-
zas›na kadar uzanan Afrika’n›n en
büyük çölü.
seciye:
karakter.
sekene:
ikamet edenler, oturan-
lar.
sekene-i habise:
kötü ve pis sa-
kinler.
sevr:
öküz.
suret:
görünüfl.
tarik-› kemalât:
olgunluklar yolu.
teflkil:
ortaya koyma.
vas›ta-i ziraat:
tar›m aleti.
zebih:
bo¤azlama.
ziraat:
ekincilik tar›m.
ahali:
halk.
bakar:
inek.
bakar:
s›¤›r.
bakarperest:
öküz ve ben-
zerlerini put yap›p ona tap-
ma.
benîisrail:
‹srailo¤ullar›, Yahu-
diler.
Cehennemnümun:
Cehen-
nem gibi.
Cennet-misal:
Cennet gibi.
cüz’î hâdise:
küçük olay.
felâhat:
çiftçilik.
feyiz:
bereket, verimlilik.
hasse:
duyu.
Hazret-i Mûsa:
kendisine ki-
tap gönderilen peygamber-
lerden biri.
hisse:
pay.
Hz. Âdem:
bkz. fiah›s Bilgileri,
Âdem (a.s.).
ibadet:
tapma.
icl:
buza¤›.
ifham:
bildirme.
istidadat:
yetenekler.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
istifade:
faydalanma.
kâinat:
yarat›lm›fl olan fleyle-
rin tamam›.
kudsiye:
kutsal, kudsî.
kudsiyet:
kutsall›k.
kumistan:
kumluk arazi.
Kur’ân-› Hakîm:
her ayet ve
suresinde say›s›z hikmet ve
faydalar bulunan Kur’ân.
Kur’ân-›
Mu’cizülbeyan:
aç›klamalar›yla ak›llar› benze-
rini yapmaktan âciz b›rakan
Kur’ân-› Kerîm.
k›t’a:
ana kara.
1...,379,380,381,382,383,384,385,386,387,388 390,391,392,393,394,395,396,397,398,399,...1482
Powered by FlippingBook