Sözler - page 658

‹K‹NC‹ C‹LVE
Kur’ân’›n flebabetidir. Her as›rda taze nazil oluyor gi-
bi tazeli¤ini, gençli¤ini muhafaza ediyor.
Evet, Kur’ân, bir hutbe-i ezeliye olarak umum as›rlar-
daki umum tabakat-› befleriyeye birden hitap etti¤i için,
öyle daimî bir flebabeti bulunmak lâz›md›r. Hem de, öy-
le görülmüfl ve görünüyor. Hatta, efkârca muhtelif ve is-
tidatça mütebayin as›rlardan her asra göre, güya o asra
mahsus gibi bakar, bakt›r›r ve ders verir.
Beflerin âsâr ve kanunlar›, befler gibi ihtiyar oluyor,
de¤ifliyor, tebdil ediliyor. Fakat, Kur’ân’›n hükümleri ve
kanunlar›, o kadar sabit ve rasihtir ki, as›rlar geçtikçe da-
ha ziyade kuvvetini gösteriyor. Evet, en ziyade kendine
güvenen ve Kur’ân’›n sözlerine karfl› kula¤›n› kapayan flu
asr-› haz›r ve flu asr›n ehl-i kitap insanlar›, Kur’ân’›n
p
ÜÉn
à`p
µdr
G n
?r
gn
G BÉ n
j @ p
ÜÉn
à`p
µdr
G n
?r
gn
G BÉ n
j
hitab-› mürflidânesine o
kadar muhtaçt›r ki, güya o hitap, do¤rudan do¤ruya flu
asra müteveccihtir ve
1
p
ÜÉn
à` p
µdr
G n
?r
gn
G BÉ n
j
lâfz›
2
p
Ön
à`r
µ n
Ÿr
G n
? r
gn
G BÉ n
j
manas›n› dahi tazammun eder. Bütün fliddetiyle, bütün
tazeli¤iyle, bütün flebabetiyle,
m
án
Şp
?n
c '
‹p
G Gr
ƒn
dÉn
İn
J p
ÜÉn
à`p
µdr
G n
? r
gn
G BÉ n
j
3
r
şo
µn
ĉr
Ğn
Hn
h Én
ĉn
ĉr
Ğn
H m
ABG n
ƒn
°S
sayhas›n› âlemin aktâr›na savuruyor.
Meselâ flah›slar, cemaatler, muarazas›ndan âciz kald›k-
lar› Kur’ân’a karfl›, bütün nev-i beflerin ve belki cinnîlerin
âciz:
çaresiz, güçsüz.
aktâr:
her taraf, her yer.
âlem:
cihan.
âsâr:
eserler.
as›r:
yüzy›l, devir.
asr-› haz›r:
flimdiki as›r, bu za-
man.
befler:
insanl›k.
cemaat:
topluluk.
cilve:
tecelli, görünme, yans›ma.
cinnî:
cinlerle ilgili, cin taifesinden
olan.
efkâr:
fikirler, düflünceler.
ehl-i kitap:
kitap ehli.
güya:
sanki.
hitab-› mürflidâne:
do¤ru yolu
gösteren hitap, seslenifl.
hitap:
bir toplulu¤a karfl› konufl-
ma.
hitap:
konuflma, seslenifl.
hutbe-i ezelî:
varl›¤›n›n bafllang›-
c› olmayan Allah’›n insanlara ve
cinlere bir hutbesi olan Kur’ân.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
Kur’ân’›n hükümleri:
Kur’ân’›n
emirleri.
lâz›m:
gerekli, lüzumlu.
mahsus:
has, özel.
mana:
anlam.
meselâ:
misal, örnek olarak.
muaraza:
karfl› gelme, sözle kar-
fl›l›kl› mücadele.
muhafaza:
koruma.
muhtelif:
farkl›, çeflitli.
mütebayin:
birbirine uymayan,
z›t.
müteveccih:
yönelik.
nazil:
inme, indirilme.
nev-i befler:
insanl›k.
sabit ve rasih:
kesinleflmifl, de-
¤iflmeyen sa¤laml›k.
sayha:
yüksek ses, seda.
flah›s:
kifli.
flebabet:
tazelik, gençlik.
tabakat-› befleriye:
insan taba-
kalar›, sosyal s›n›flar.
tazammun:
içine alma.
tebdil:
de¤ifltirme.
umum:
bütün.
Yahudi:
‹brani ve ‹srailî de deni-
len, Sami kavimlerinden bir ›rk ve
bu ›rk›n ba¤l› oldu¤u dinî inanç.
ziyade:
fazla.
1.
Ey ehl-i kitap! (Âl-i ‹mran Suresi: 64, 65, 70, 71, …; Nisâ Suresi: 171; Mâide Suresi: 15, 19; ...)
2.
Ey mektepliler!
3.
De ki: Ey kitap ehli olan Hristiyanlar ve Yahudiler! Sizinle bizim aram›zda müflterek olan bir
söze gelin. (Âl-i ‹mran Suresi: 64.)
658 | SÖZLER
Y
‹RM‹
B
Efi‹NC‹
S
ÖZ
1...,648,649,650,651,652,653,654,655,656,657 659,660,661,662,663,664,665,666,667,668,...1482
Powered by FlippingBook