Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 19 Temmuz 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

 

AKP’nin bir medyası var

Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum:

Başbakan Erdoğan, son günlerde meydan mitinglerinde medyaya çakmaya başladı.

“Ah şu medya yok mu?” diyor. “İcraatımızı anlatmıyorlar” diyor. “Hortumlarını kestik” diyor.

Diyor da diyor.

Tayyip Erdoğan’ı Tayyip Erdoğan yapan, bir zamanlar medyanın kendisine karşı kullandığı orantısız güç değil miydi?

İşte o eski günleri anımsayan Erdoğan, sanki orantısız güç kullanımı hálá devam ediyormuş gibi bir havaya girmiş durumda.

“Medya sana yüklensin / Sen de medyaya çak” şeklinde özetleyebileceğimiz o eski taktiği uygulamaya çalışıyor.

“Medya güçlerine karşı direnişe geçen kahraman Kasımpaşalı!” Estirmek isteği fırtına böyle bir şey...

Oysa bugünkü medya düzeninde Erdoğan’ın anti medya çıkışı, bırakın fırtınayı bir imbat bile estiremez.

Neden mi?

Çünkü ne medya eski medyadır, ne de Tayyip Erdoğan eski Tayyip Erdoğan’dır.

Ortalık karışmış, denklem değişmiştir.

Dün medyanın orantısız güç kullanımına maruz kalan Erdoğan, bugün medya alanında orantısız güç kullanmaktadır.

Şöyle ki:

Fox TV adlı Amerikan sermayesinin kontrolündeki kanal, Egemen Bağış’ın doğal egemenlik alanına girmiştir. Cüneyd Zapsu ve Egemen Bağış bu kanaldan çıkmamaktadır.

Sabah Grubu gazeteleri ve televizyonları, AKP propagandası yapmasa da AKP karşıtlığı yapmamaya pek bir özen göstermektedir.

Türkiye Gazetesi ve ona bağlı kanal, Erdoğan’ın en sevdiği birinci gazete ve televizyon kanalıdır.

Zaman Gazetesi ve ona bağlı olan kanallar ise, Erdoğan’ın en sevdiği ikinci gazete ve televizyon kanallarıdır.

Benim eski kanal ile Yeni Şafak’ı saymıyorum.

Bugün Gazetesi Erdoğan’a tam destek olmaktadır.

Star Gazetesi ve ona bağlı kanal Erdoğan’ın yanındadır.

Vakit Gazetesi, Erdoğan’ın tetikçilik görevini hakkıyla yerine getirmektedir.

Söyleyin: Bunun adı “orantısız güç kullanımı” değilse nedir?

***

Fethullah Gülen’in çocukları başkaldırdı

HER seçimde dikkatli, dengeli, renk vermeyen, bir tarafa abanmamaya özen gösteren Fethullah Hoca Grubu, ilk kez bu seçimde dikkati, dengeyi falan bir tarafa bırakmış, var gücüyle AKP’ye destek çıkmaktadır.

Oysa...

Bundan önceki seçimlerde bu grubun tavrı şöyle şekillenirdi:

Bir parmak bal Ecevit’in dudaklarına, bir parmak bal da Çiller’in dudaklarına...

MHP’ye göz kırpılır, Refah Partisi ve Muhsin Yazıcıoğlu asla ihmal edilmezdi.

Öyle sihirli bir dengeydi ki söz konusu olan...

Grubun önder isimleri, “Allah’ım! Şu seçim bir bitse de, her tarafı idare etmekten kurtulsak” diye yakarış içinde olurlardı.

Ancak...

Bu seçimde idare-i maslahat bir tarafa bırakılmış, bunun yerine aktif, katılımcı, yaratıcı, etkili bir AKP desteği ortaya çıkmıştır.

Baykal alınacakmış, Bahçeli küsecekmiş, Ağar kırılacakmış...

Umurlarında bile değil!

Eh, “yukarıdaki hava” böyle olunca...

Yani grubun etkili isimleri AKP’ye abandıkça...

“Aşağıdaki hava” da daha dikkatsiz ve özensiz bir hava oluverir.

Yani şunu demek istiyorum:

“Fethullah Gülen’in çocukları Baykal’ı Erzurum’da istemiyor / Baykal defol” tarzı pankart açanlar için, “Bunlar provokatör” deyip işin içinden çıkmamak gerekir.

Belki de olup biten “yukarıdaki hava”nın, aşağıya yansımasından ibarettir.

Hürriyet, 18.7.2007

Ahmet HAKAN

19.07.2007


 

Sezer yazmadı; AKP’nin seçim reklamı

‘Türkiye, Tek Millet-Tek Bayrak-Tek Vatan-Tek Devlet.

Bizim gök kubbemiz, Türkiye Cumhuriyeti’dir.

Bu gök kubbe altında birlik ve beraberliğimiz her şeyin üzerindedir.

Farklılığımız, ortak değerlerimizde birleşmeye mani değildir.

Atatürk, aziz milletimizin her bir ferdini, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı temelinde birleştirmiştir.

84 yıllık Cumhuriyetimiz milletimizle kucaklaşmayı başarmıştır.

Dün Cumhuriyetimizi kurarken, nasıl ortak değerler ve hedefler etrafında kenetlenmeyi başardıysak, bugün de bir ve beraber olmak durumundayız. Atatürk ilkelerini ve Cumhuriyetimizin değerlerini her türlü gündelik siyasi tartışmanın üzerinde tutarak; ayrıştıran değil birleştiren, milletimizin bütün fertlerini kucaklayan bir mutabakat zemini haline getirmek için çalışıyoruz.

Ortak hedefimiz; güçlü, müreffeh, aydınlık bir Türkiye idealidir.

Kalıcı olan; Millettir, Bayraktır, Vatandır, Devlettir...’

* * *

Bu paragrafın, kimi öz Türkçe olmayan eski kelimeler olmasa, rahatça Cumhurbaşkanı Sezer’in kaleminden çıkmış olduğu düşünülebilirdi.

Oysa bunlar 6 Temmuz Cuma günü Hürriyet gazetesinde, tam sayfa AKP lideri Erdoğan’ın fotoğrafıyla birlikte, seçim reklamı olarak yayımlandı. Ama AKP’yi izlemek, görevleri gereği olanların bile pek dikkatini çekmedi.

Galiba AKP ve Erdoğan, 2002 seçimlerinden sonra nasıl değiştiklerini söylediklerinde kuşku ile karşılanmış idiyseler, 27 Nisan’dan sonra sergiledikleri yeni tavırları dolayısıyla da, kimi çevrede ciddiye alınmıyorlar. (...)

Cumhurbaşkanı seçilmenin sınırından dönerek herhalde yaşamının en büyük şokunu geçiren Gül, pek göstermese de, başta Erdoğan olmak üzere, AKP’nin Bülent Arınç dahil büyük kesimi artık ülkede çok şeyin değiştiğini görüyorlar.

Erdoğan, görüşlerinde ciddi değişim, olgunluk ve uzlaşma işaretleri vererek seçim kampanyasını sürdürdü. Son bunalıma sebep olan cumhurbaşkanlığı seçimindeki tutumundan pek iz kalmamıştı.

Yukarıya aynen aldığım tam sayfalık seçim bildirisi ise herhalde; kendisinin ve partisinin niyetlerinden hep kaygılanmış, Türk Silahlı Kuvvetleri başta Atatürkçü anayasal rejimi özümsemiş kesime arkası gelmeyen mesaj idi...

Sadece onlara mı?

Türkiye’deki, ekonomik olduğu kadar, siyasi olayları da yakından izleyen ve dünyanın diğer kaliteli gazetelerinin de önünde yer alan Financial Times’ın ‘AKP, Türk iş dünyası seçkinlerini kazanamadı’ saptamasına da yanıt oluyordu.

Erdoğan, başarısız cumhurbaşkanı seçim sürecinden sonra attığı yeni adımlarla, kendisini hep takiyeci olarak görenleri etkilemeye, onları gerçekten önemli noktalarda AKP’yi yeni bir yere taşımakta olduğuna inandırmaya çalıştığı izlenimini kısa süre verdi.

Bu kolay başarılacak bir iş değil. Ama girişim en azından bir kesime ‘Bekleyip görelim’ düşüncesini verdi.

Bu da karanlıkta ıslık çalmalarıyla tanınmış kimi meslektaşlarımız, artık Genelkurmay’ın internetteki sayfasında gece yarıları mesajlar aramamasını sağladı.

Radikal, 18.7.2007

Mehmet Ali KIŞLALI

19.07.2007


 

İmam Hatip Liseleri çözüm bekliyor

İmam Hatip Liseleri (İHL) başlangıçta “resmî niyetle” açılsa da, zamanla necip milletimizin “dinini bilen, vatansever, iyi yetişmiş” gençler arayışına uygun olarak seçkin okullar hâline gelmişti. Sonradan haset girdi, kasıt girdi ve bu güzel eğitim yuvaları âdeta ötekileştirildi.

Bugün İmam Hatipler meselesi çözülmemiş, çözülememiş bir yumak olarak toplumumuzun bağrında duruyor. On binlerce gencimizin bugünleri ve yarınları ipotek altına alınmış durumda. Bir katsayı zulmü ve kıyafet dayatması devam ediyor. Hatta İHL için getirilen katsayı engeli, Türkiye’deki meslek lisesi öğretimini tümüyle rehin almış durumda.

Mesele din - devlet ilişkilerini olumsuz etkiliyor. Nice yurttaşımızın temel haklarını kullanmasına engel oluyor. Bu demokrasi ve özgürlük sorunuyla yaşamak ülkemize yakışmıyor.

İmam Hatipler; Anayasa, Tevhid-i Tedrisat Kanunu ve Milli Eğitimin temel kanunları ile tanımlanmış, mesleğe ve yüksek öğretime öğrenci yetiştiren okullar. Bu okulların neredeyse tümü halkımızın bağışlarıyla, alın teriyle, imece usulüyle ile yapılmış ve eğitimin hizmetine verilmişti. Halkımızın bağrından çıkardığı bu okullar ve öğrencileri maruz kaldıkları haksızlığın giderilmesini beklemektedir.

ÖNDER, İmam Hatip camiasının taleplerini ihtiva eden bir mektup yollamış. Yazının tamamını yayınlamaya sütunum yetmiyor. Ama kısaltarak dikkatlerinize sunuyorum.

“Eğitim sistemimizi alt üst eden ve eğitim haklarına aykırı düşen katsayı uygulaması kaldırılmalı, ayrıca İHL mezunlarının bazı yükseköğretim programlarına girişlerini engelleyen uygulamalara son verilmeli,

“Temel insan haklarına aykırı bir şekilde uygulanan ve sosyal barışı zedeleyen kılık kıyafet yasağı tüm kamuda ve eğitim kurumlarında bir an önce sona erdirilmeli,

“Halkımızın bağışları ve çabalarıyla yapılmış ancak bugün amacı dışında kullanılan İHL binaları yapılış gayesine uygun olarak tekrar eğitimin hizmetine verilmeli,

“Din hizmetlerinin görülmesinde ciddi işlevlere sahip İlahiyat Fakültelerinin düşürülen kontenjanları arttırılmalı ve kapatılan İlahiyat Fakülteleri açılmalı,

“YÖK’ün haksız ve bilimsel olmayan gerekçelerle denkliklerini iptal ettiği, yabancı üniversitelerden mezun binlerce gencimizin diploma denklikleri sağlanmalı ve hakları iade edilmeli,

“İlköğretim ve liselerde Din Kültürü dersleri, İslam Dini ağırlıklı olmak üzere tüm dinleri, mezhepleri kapsayacak şekilde düzenlenmeli, ayrıca İslam Dini ile ilgili diğer dersler seçmeli ders olarak müfredatta yer almalı,

“İmam Hatip Liseleri ve dini konular polemik malzemesi yapılmamalı. Toplumdaki sevgiyi, barışı, paylaşmayı ve güveni azaltıcı unsurlar haline dönüştürecek şekilde tartışılmamalı”.

Seçimlerden sonra oluşacak yeni meclisimizin ve hükümetin bu kangrene dönüşme istidadı gösteren yaraya çare bulacağını umut ettiğimizi bildirerek yazımı bağlıyorum.

Türkiye, 18.7.2007

Muhsin ABAY

19.07.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004