Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 05 Kasım 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Kültür-Sanat

 

Yönetmen İsmail Güneş: Acıklı filmler de iş yapıyor

Türkiye’de insanları dünya görüşüne göre değerlendiriyorlar, bizden mi değil mi. Hayat henüz daha bizi birbirimize kardeş kılmadı. Hangi dünya görüşünden olursak olalım önemli olan insan olduğumuzu fark ettiğimizde herkesin bir insanın bir insana hizmet etmek istediğini bildiğimizde meseleyi çözmüş olacağız.

O, her ne kadar sinemanın asi çocuğu diye bilinse de toplumun kurallarına uyan ve filmlerinde bunun mesajını veren bir insan. 10 Haziran 1961 Samsun doğumlu olan İsmail Güneş, köy ortamında ve zor şartlarda yetişmenin verdiği hayat tarzını çoğu zaman kendi filmlerinde anlatmaya çalışır. Şehirleşmenin getirdiği yozlaşma, şehir insanının samimiyetten uzaklaşması, insanların merhamet duygularını kaybetmeleri, paranın insan hayatında her şeyin önüne geçmesi gibi konuları filmlerinde çokça işleyen İsmail Güneş, yurtdışında da ödüller almış. İsmail Güneş’e filmleri ve düşüncelerini sorduk.

*Size “Sinemanın öfkeli çocuğu” diyorlar, bunun sebebi nedir?

Temelde bakıldığında resimle uğraşmanın verdiği bir düzenlilik var. Düzeni ve simetriyi seviyorum. Onları düzeltebiliyorsam düzeltiyorum. Düzeltemezsem öfkeleniyorum. Bu sinirlenmek benim sağlıklı olduğumu gösteriyor. Bu lâkabı bana Ali Murat Güven yakıştırdı. Bundan rahatsız değilim. Aslında öfkesiz olmak rahatsızlık oluşturmalı toplumda. Yanlışlıklara, sahtekârlıklara, yalancılara tepkili olmayacağımda ne yapacağım.

*Sizin için “muhafazakâr” diyebilir miyiz?

Muhafazakâr değilim, bunu kelime anlamında alıyorum. Saçım bu haldeyken kendimi nasıl muhafazakâr diye ifade edebilirim? Ben değişikliği, değiştirmeyi, Allah’ın müsaade ettiği ölçülerde değiştirmeyi seviyorum ama bütün bunları kendi inancım çerçevesinde değiştiriyorum.

*“Güzel Sanatlar Akademisi”nde okudunuz. Ama sinemayı seçtiniz.1961 doğumlusunuz ve ilk filminizi 1977’de çektiniz, yani 16 yaşında film çekmeye başladınız. Çok genç bir yaş değil mi?

Daha önce imkân bulsaydım daha önce yapardım. Ben ilk defa “Damga” filmini seyretmiştim. Bu filmi hiç unutamam. Sinemayı gördüğümde âdeta büyülenmiştim. ‘Bu nasıl bir şeyse ben de bunu yapacağım’ dedim. Resim yapmaya da çok erken başladım.

*Sinema hayatınız nasıl başladı?

İlk tiyatro ile tanıştım. Lisede bir oyun oynamıştık. Arkadaşımın bir komşusu vardı “Mevlut Koçak” daha sonra benim kurgucum oldu. Ondan sonraki günlerde bulabildiğim imkânlarla film çektim.

*“Beşinci Boyut” isimli filminiz Uluslar arası Salerno Film Festivali’nde “En iyi film ödülü” aldı. Ama kendi memleketinde lâyık olduğu ilgiyi göremedi. Bunun sizce sebebi nedir?

Maalesef kendi ülkemde bu film fark edilmedi. İçinde bulunduğumuz dünya bu filme hazır değildir diye düşünüyorum. Film bir hadisle başlar. “Komşusu açken tok yatan bizden değildir.” Bir apartman ve bir kapıcısı var. Bu kapıcı cahil bir adamdır. Bu sözü yanlış algılar ve bütün apartmana çorba yapıp dağıtır. Bu hadisi uygulamaya çalışır. Adam aslında bunu yanlış anlıyor. O zaman siz doğrusunu anlayın.

*Burada biraz da şehir hayatının verdiği, insanların birbirinden uzaklaşmaları anlatılıyordu galiba.

Eskiden evlerin kapıları birbirine uzak olurdu ama içleri yakın olurdu. Şimdi kapılar yakın ama içleri kilometrelerce uzak. Şehir yaşantısı insanı gönül olarak birbirinden uzaklaştıran bir duruma dönüştürdü. Birbirimize selâm dahi vermiyoruz. Filmde bunu eleştiren bir tavır, buna komşuluğa çözüm getiren naif duygular vardı. Bizler merhametimizi kaybettik. Merhamet insanlıkla başlayan bir duygudur. Hayvanda merhamet yoktur. Ben insanları seviyorum ama merhametli insanları seviyorum. Bugün filmlerde farklı bir şey var. Ninesi ölüyor hemen başını kapatıyor. İnanç değişimi duygusunun çok iyi anlaşıldığını sanmıyorum.

*Bize yabancı gelen ama İtalyanların ilgisini çeken ne vardı bu filmde?

Türkiye’de insanları dünya görüşüne göre değerlendiriyorlar, bizden mi değil mi. Hayat henüz daha bizi birbirimize kardeş kılmadı. Hangi dünya görüşünden olursak olalım önemli olan insan olduğumuzu fark ettiğimizde herkesin bir insanın bir insana hizmet etmek istediğini bildiğimizde meseleyi çözmüş olacağız. İşte bu film “Salerno Film Festivali”nde İtalya’ya ilginç geldi. Onlar Müslüman gibi yaşıyorlar. Bu filmle karşılaştıkları zaman çok heyecanlandılar.

*Biraz da son filminizden bahsetmek istiyorum. Bu da üçlemenizden biri olan “Sözün Bittiği Yer”. Bu film nasıl oluştu ve yine isminin taşıdığı anlam nedir?

“Sözün Bittiği Ber”in senaryosuna katkım vardır. O filmde yönetmenlik yaptım. Merhamet ve sevgi taşıyan bir filmdir. Bu filmde Mehmet Özgür, çok yetenekli bir san’atçı, hamuru çok sağlamdır. Geçmişinden istifade etmiştir ama aynı kaderi paylaşıyor olmasını başarısına bağlamak haksızlık olur.

Film “Babam ve Oğlum” ile

hep karşı karşıya getirildi

Baba oğul hikâyelerinin kıyaslanacağı belliydi. Ama benim hikâyem Babam ve Oğlum’un hikâyesinden öncedir. Ben onu iki sene önce dizi olarak sağa sola vermiştim. Ama çok acıklı diye karşılık bulamadım. Daha sonra Babam ve Oğlum’la anlaşıldı ki acıklı filmler de iş yapabiliyormuş. Ama tabiî ki önce yapan kazanıyor. Bu hikâye çok farklı bir hikâyedir.

Artık konuşulacak bir şey kalmıyor söz bitiyor. İnsanlık öyle hâle geliyor ki bundan sonrası tamamen insanın duygularıyla ilgili.

*Sizce sinema bir görsellik midir, yoksa mesaj taşıma kaygısı duymalı mıdır?

İnsanın yaptığı her şey bir mesaj taşır. Ama doğru ama yanlış mutlaka taşır. İnsan kendi başına bir mesajdır. Güzelliği ile doğruluğu ile çizgisi ile. İster aşk, ister komedi olsun mutlaka mesaj verirsiniz. Ama bu mesaj doğru mudur bu tartışılır.

İsmail Güneş biyografisi: 1961’de Samsun’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini burada tamamladı. San’ata olan tutkusu yüzünden Tatbiki Güzel Sanatlar akademisine devam etti. Daha sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesine devam etti. Üniversite yıllarında Natuk Baytan’a asistanlık etti. 1976 yılında çekmeye başladığı “Karanlık bir Dönemdi” adlı çalışmasıyla ilk meyvesini verdi. Film 1982 yılında İsfak tarafından “En iyi film” ödülüne lâyık görüldü. Bu arada gazetecilik de yapan İsmail Güneş “Gün Doğmadan ” filmi ile sinemaya döndü. Halen Film Yönetmenleri Derneği ikinci başkanı ve Sinema Sahipleri Birliği Yönetim Kurulu Başkanı’dır.

(sanatalemi.net)

05.11.2007


 

Mutlu aile, Mutlu çocuk

Yeni Eğitimciler Derneği Samsun Şubesince düzenlenen “Mutlu Aile, Mutlu Çocuk” konulu seminer Yeni Eğitimciler Derneği Genel Başkanı Hasan Tanrıverdi tarafından Dost Eğitim Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Derneği Konferans Salonunda gerçekleştirildi.

Sunuculuğunu Eğitimci Kemal Tuzcu’nun yaptığı programa yoğun ilgi gösterildi. Hayatın provasının olmadığını söyleyen Tanrıverdi, “Hayat bir fincan kahve gibidir, bazen acı, bazen tatlı olur. Önemli olan kahvenin tadı değil, kiminle birlikte içtiğinizdir. Eşiniz ebedi hayat arkadaşınızdır, unutmayın dünyada çektiğiniz sıkıntıları değil, ebedî dünyadaki yaşayacağınız güzellikleri düşünün, eşinizin güzel huylarını taklit edin, birbirinizi; dünyada ve ahirette karanlığa taşımayın, eşiniz için güzel olanı yapın. Bir evin güzelliği; uyumudur, bir evin tadı; bağlılıktır, bir evin sevinci; sevgidir, bir evin zenginliği; çocuklardır” dedi.

Nurullah ÖZEN / SAMSUN

05.11.2007


 

Bursa’da edebiyat günleri başladı

Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından bu yıl ‘’Günümüz edebiyatında insan ve özgürlük’’ başlığı altında 12’incisi düzenlenen Edebiyat Günleri başladı.

Büyükşehir Belediye Başkanı Hikmet Şahin, Kent Müzesinde düzenlenen 12. Edebiyat Günleri’nin açılışında yaptığı konuşmada, Bursa’nın kültürel faaliyetler açısından zengin bir şehir olduğunu belirterek, düzenlenen faaliyetlere san’atseverler destek verdikçe çalışmaların daha da anlam kazandığını söyledi.

Bursa’daki her projeyi önemsediklerini ancak kültürel faaliyetlere daha çok önem verdiklerini ifade eden Şahin, ‘’Bu yıl Edebiyat Günleri’nde ‘Günümüz Edebiyatında İnsan ve Özgürlük’ konusunu inceliyoruz. Düşünce ve sözlerin güzel bir şekilde ifade edilmesi, ancak özgür ortamlarda mümkündür. Edebiyatta özgürlük kimsenin kanatlarının altına girmeden yazabilmektir. İlham gelmeden bir şey yazamazsınız. Ancak özgür olmadan hiçbir şey yapamazsınız’’ dedi.

Faaliyetin söyleşi bölümünde Enver Ercan’ın başkanlığını yaptığı ilk oturumda, Litvanya’dan Uldis Berzins ile Fikret Demirağ ve Ataol Behramoğlu, ‘’Türk ve Dünya Şiirinde Özgürlük’’ konusundaki görüşlerini dile getirdiler.

Edebiyat günlerinin ilk faaliyeti olan söyleşi, Ataol Behramoğlu’nun şiirleri ve Bursalı sanatçı Haluk Çetin’in müzikleri eşliğinde gerçekleştirilen şiir dinletisiyle sona erdi.

/ BURSA

05.11.2007


 

Hollywood’da Türk imzası

’Da Vinci Şifresi’’, ‘’Yıldız Tozu’’, ‘’Harry Potter’’ ve ‘’Cinderella Man’’ gibi Hollywood’un son dönem büyük yankı uyandıran filmlerinin hayranlıkla izlenen dijital efektleri, Türk san’atçı Metin Güngör’ün imzasını taşıyor.

Çalışmalarına ilişkin soruları cevaplayan Güngör, Hollywood’da 10 yıldan uzun süredir çalıştığını, özel bir eğitimden geçtikten sonra bu işe başladığını anlattı. Sinemada efekt kullanımının artık kaçınılmaz hale geldiğini belirten Güngör, özellikle set kurulması çok zor tarihi ve bilim kurgu filmlerinin mekânlarının özel dijital efektlerde daha kolay oluşturulabileceğini kaydetti. Güngör, ‘’Film ekibini gerçek mekâna götürmeniz gerekmiyor. Benim gibi bilgisayar ressamı kişiler, o işi hallediyor. Bunun için oyuncunun çekimi, ‘’blue box’’ olarak tabir edilen mavi fonun önünde yapılıyor. Arkada bir mekân olmadığı için ben, bunu bilgisayarda oluşturuyorum’’ dedi.

/ ANKARA

05.11.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri