İki tipik olay: Birisi Kozan’da yaşanıyor, diğeri Tunceli’de... Türkiye’nin iki sancılı alanında askeri yaklaşımın nasıl bir sorun haline dönüştüğünü sergiliyor. Kozan’daki yeni.
Öğretmenler Günü dolayısıyla düzenlenen kompozisyon yarışmasında İHL öğrencisi Tevhide Kütük birinci oluyor. Bir ödül töreni düzenleniyor. Genç kız ödül alacak. Kürsüye davet ediliyor. Bu sırada törene katılan garnizon komutanı “çıkarın bu kızı dışarı” diye sesleniyor. Bir kargaşa oluyor, tartışmalar arasında kız öğrenci gözyaşları içinde dışarı çıkarılıyor. Bu arada salon boşalıyor. İçeride sadece garnizon komutanı, kaymakam ve birkaç protokol kalıyor.
Garnizon komutanının tepkisi, kız öğrencinin başörtülü olmasına... Halkın tepkisi de garnizon komutanının başörtüsü konusundaki tavrına...
İkinci olayı, CHP Tunceli Milletvekili Sinan Yerlikaya, Taraf’tan Neşe Düzel’e anlatıyor. Geçen sene temmuz ayı. Tunceli’de, Garnizon’da mayına basıp şehit olan iki polis için tören düzenleniyor.
Törene DTP’li Tunceli Belediye Başkanı Songül Abdil Erol da katılmış. Yüzbaşı Belediye Başkanı’nın kolundan tutup çekiyor, protokolden çıkarmak istiyor. Belediye Başkanı da “Niye çıkayım” diye itiraz ediyor. Bu arada Sinan Yerlikaya olaya “Niye çıkarıyorsunuz?” diye müdahale ediyor.
Yüzbaşı, “-Emir aldım” diyor.
“-Kimden?” “
-Paşadan” Yerlikaya, Paşa’ya gidiyor ve,
“-Siz PKK’nın ekmeğine yağ mı sürüyorsunuz, diyor. Onu buradan çıkardığınızda sanıyor musunuz ki biz burada kalacağız. Biz de çıkacağız.” Yerlikaya’ya göre “bir facia” böyle önleniyor.
Kozan’daki “facia” önlenemiyor ve askerin kendine göre duyarlılığı halkın duyarlılığı ile tam karşıt cephelere düşüyor. Askere ait bu iki tavır, Türkiye’nin iki sancılı alanında ortaya çıkıyor. Etnik alan, dini alan....
Asker her iki alanda, halkın genel eğilimi ile karşı karşıya geliyor. Askeri tavrı anlamak mümkün. Birinde “Türkiye’nin bütünlük davası”nı savunduğunu düşünüyor olmalı, diğerinde “laiklik” davasını...
Ama birinde CHP milletvekili Yerlikaya’nın ifadesiyle “PKK’nın ekmeğine yağ sürme” riski ortaya çıkıyor, diğerinde ise, halkın askere ve devlet tavrına karşı soğuması tehlikesini doğuruyor. Daha yeni, üst komutanlar “Kürt sorunu” konusunda özeleştiri yaptılar. Olayın sosyal boyutunu göremediklerini, kendilerine bu konuda öğretilenlerin doğru olmadığını söylediler. Bu, hadisenin bu kadar kangren hale gelmesindeki “asker yaklaşımı”nın itirafı idi. Henüz, İslam’la ilgili alanda bir itiraf ortaya çıkmış değil. Ama açıkça söylemek isterim, bir gün o da çıkacak. Özellikle şu başörtüsü konusundaki yasakçı tavrın arkasında oluşan asker varmış gibi bir izlenim, toplumun duygularını paramparça ediyor.
Evet, toplum, üniversitelerdeki başörtüsü yasağının arkasında bile askerin bulunduğunu düşünüyor. Halk “Asker yasağı desteklemese, üniversitelerde bunca katı tutum sürdürülemez” kanaatinde. 28 Şubat süreci ile katı biçimde başlayan başörtüsü yasağı hâlâ sürüyor. İktidar, bu yasağa karşı. İktidar halktan yüzde 47 oy aldı. Meclis’teki partilerin CHP dışındaki tamamı başörtüsü yasağına karşı. Ama yasak kalkmıyor. Sebep “kurumlar arası mutabakat olmaması...”
Halk bu sözü “asker yasağın kalkmasına karşı” diye okuyor. O zaman “Halk şunu istiyor, asker karşı çıkıyor” tablosu oluşuyor. Yazımı şöyle bitirmek istiyorum: Allah’tan reva mı? Halkla orduyu karşı karşıya getiren davranışlara, isterse genelkurmay başkanı olsun, kimin hakkı olabilir? Sonra, büyük kitleler önünde bu tür davranışlar ne kadar akıllıcadır?
Bugün, 27.11.2007
|