Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 13 Haziran 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Dizi Yazı

S. Bahattin YAŞAR - Yasemin YA

ALMANYA'DA RİSALE-İ NUR GÜNLERİ -2-

Hak üstünlüğü her zaman ön planda

OKUMA PROGRAMINDA NELER VARDI?

Risâle-i Nur okulunun Gustavsburg şubesi oldukça yoğun bir programa ev sahipliği yaptı. Sabah namazıyla birlikte başlayan programımız yatsı namazıyla bitiyordu. Programımızda, namaz sonrası sırası ile kitap takibi, kahvaltı, dinlenme saati, özel okuma, çay molaları, parkta dinlenme ve sportif aktivite ve günün sonunda da gün boyu okunan kitapların bir müzakeresi yapıldı. Bu saat içerisinde ise, okuma esnasında kişilerin kafalarına takılan sorular ve konular müzakere yoluyla tartışıldı.

Gustavsburg, Ayasofya Camii civarındaki yerleşim yerlerinden de programa katılmak üzere gelen nur kardeşlerle oldukça verimli bir program gerçekleştirildi. Yaklaşık on beş kişiyi bulan okuma programı ilgilileri ellerinde kâğıt kalemlerle hazır bir şekilde ve anladıklarını kaydederek sürece katılıyorlardı. Özellikle de emekli grup içerisinde yer alan Erol ağabeyler, gençlere konulara olan ilgisiyle birer örnek oluşturuyordu. Yakın geçmişinde tanıdığı Risâle-i Nurların tadına doyamayan Erol Abi, okuduğu kitapların içerisine aldığı notlar görülmeye değerdi. Adeta Risâleleri geç tanımış olmanın kayıplarını telâfi etme çabası taşıyarak, emekliliğin de verdiği hakları ve avantajları Risâle okuma saatlerinde kullanan Erol Abi, Türkiye’nin ve dünyanın pek çok yaşanan olayları ile ilgili, orijinal çıkarımları Risâle satırlarından çıkarmış ve yakın dostlarıyla paylaşmaktadır.

Genç gurup olarak hizmetlerde yer alan Gustavsburglu genç Nur talebeleri, yakın gelecekte çok güzel hizmetlere imza atacakları anlaşılıyor. Bunlar içerisinde Ergünal, Hasan, Sinan, Said ve Şenol kardeşler gençlik heyecanlarını hizmetlerde kullanan kahramanlardan. Özellikle Risâleleri okurken gösterdikleri dikkat, doğru anlama konusundaki itinaları ve gençliklerine rağmen Risâle okuma programı için taşıdıkları heyecan ibretlikti.

Tabiî orta yaşlar gurubu içerisinde yer alan Mükremin, Zafer, Özcan, Yüksel ve Şaban Beyleri ayrı zikretmek gerekiyor, çünkü onlar da aile ve çocuklarıyla birlikte hizmetlerde yerlerini almışlar. Onun için bu ailelerde, Almanya’ya örnek Müslüman aile modeli oluşturacak, altyapı ve yaşama gayreti kendini gösteriyor.

NURLAR MEYVELERİNİ VERİYOR

Gün boyu okunan Risâlelerden toplanan meyveleri akşam oturumunda kardeşlerle paylaşıyorduk. Herkesin dikkatini çeken mevzular farklı idi. Gustavsburg’taki nur kardeşlerimizde imanın hayata yansıyan tezahürleri oldukça ibretli idi. Bizim için hazırlanmış misafir dairesinde kalırken, buradaki kardeşlerimizde ensar ve muhacir ruhunun varlığını hissediyorduk.

Kendine yapılmasını istediğini sen de mü’min kardeşine yap ya da kendine yapılmasını istemediğini sen de mü’min kardeşine yapma anlayışının tezahürlerini burada daha yakından anlıyor ve yaşıyorduk.

Mü’minlerin birbirlerine karşı olan tavırlarının da nasıl olması gerektiği üzerinde yaptığımız derslerin adeta uygulamasını buradaki kardeşlerimiz, ağabeylerimiz bizlere takdim ediyorlardı. Yani bir taraftan bilgi kazanıyor diğer taraftan da uygulama örnekleriyle karşılaşıyorduk.

İmanî ve içtimaî dersler olarak planladığımız ders programında oldukça dikkat çekici noktalara ulaşmıştık. Bunlardan birisi de, Uhuvvet Risâlesinde geçen bir bölümdü. Mü’min kardeşimizden bize gelen bir fenalığın nasıl değerlendirilmesi gerektiği ile ilgili, tam bir psikolojik tahlil yapılıyordu: Mü'min kardeşinden sana bir “fenalık” geldiğinde... ...bütün bütün ona vermeden, düşün ki, Kaderin onda bir hissesi var, Nefis ve şeytanın da bir hissesi var, Kendi nefsinde görmediğin bir kusurunu gör, bir hisse de ona ver, Bakiye kalan küçük bir hisseyi de uluvvücenaplıkla karşıla ve affet, böylece zarar ve zulümden kurtulasın. (22. Mektup 4. Vecih, 4. Düstur.)

Kanaat olarak diyorduk ki, Kur’ân her türlü soruna çözüm teklifleri getirmiş ancak, bu çözüm teklifleri uygulanmayı beklemektedir. Uygulamaya geçmeye fırsat bulamayan hakikatler, ne onu taşıyana ve ne de onu bilene bir fayda temin etmeyecektir.

ALMANLAR, İSLÂMIN PEK ÇOK HAKAİKİNİ

YAŞIYORLAR

Gezdiğimiz şehirler ve yaşanan hayata dair gözlemlerimizi sizlerle paylaşmak istiyoruz. Bediüzzaman’ın tanımlamasıyla bir İslâm devletine hamile olan Avrupa için, günün birinde doğuracaktır ifadesinin burada neredeyse tahakkuk ettiği anlaşılıyordu. Bilhassa Almanlar için kullanılan İslâmiyeti taharri etme ve uygulama noktasındaki Risâle satırlarında geçen, ‘bahtiyar Alman milleti’ ifadeleri oldukça dikkat çekicidir. “…şimdi Avrupa’da Kur’ân’a ve İslâmiyete karşı gösterilen hüsn-ü alâka ve bilhassa bahtiyar Alman milletinde fevc fevc İslâmiyeti kabul etmek gibi hadiseler…” bu millet hakkında olumlu kanaatler taşındığını gösteriyor. Almanya’daki kardeşlerin ifade ettiği kanaat, Almanlar içinde pek çok bahtiyarın İslâmı araştırma ve inceleme süreci içerisinde olduklarını ifade etmektedir. İhtidalar da daha çok okumuş, üst düzey insanlar içerisinde meydana gelmektedir. İnşallah yakın gelecekte Avrupa’da İslâmın hakaiki daha yaygın yaşanacak ve insanlar bu yaşadıkları hakikatlerin adreslerini de ibraz edecekler. Zaten şu haliyle Almanların yaşadıkları hayata bakılacak olursa, İslâmın hakaikının pek çoğu yaşanıyor. Bunların barizlerinden olanlar, hak ve hukuk kavramı, tebessüm, nezaket kuralları, temizlik, adalet, dürüstlük, iş ahlâkı, komşuluk ilişkileri..

KURALLAR HAKİM

Almanya’da, şehirde hayat adeta saat gibi işlemektedir. Kuralların tecrübelerle ortaya çıktığı, insanların ona olan ilgilerinden ve bağlılıklarından anlaşılıyor. Trafik ve hayat kuralları, kimse için pek de istisna teşkil etmiyor. Kanun önünde her vatandaş eşit tutuluyor. Kural, kimse için terk edilmiyor. Onun için her Alman vatandaşı adeta bir polis gibidir deniliyor. Bir aksaklık varsa, orada vatandaş o aksaklığı gidermek için, adım atıyor. Yoksa polis çağırıyor. Kimse olup bitenlere karşı duyarsız değil. Elindeki çöpü sokağa atanı, önce o sokakta yaşayan ikaz ediyor.

HAK ÜSTÜNLÜĞÜ, ÖN PLANDA

Almanya’da günlük hayat içerisinde kuvvetli olan haklı değil, haklı olan kuvvetlidir. Havayı kirleten bir insan kim olursa olsan ikaza uğrar. Yeşili kesen bir insan cezayı hak etmiş demektir. Cezalara karşı çıkmak diye bir gelenek de oluşmamış. Cezayı hak eden buna karşı çıkmıyor. Daha çok problemlerin doğduğu yerler de Almanlar değil, ifade edildiğine göre, Almanya’ya başka ülkelerden gelen vatandaşlar bulunuyor. Hatta Almanların fazla disiplinlerinden rahatsızlık duyulduğu ifade edilmektedir. Nitekim orada yaşayan Müslümanlar da bu kuralları ihlâl konusunda Almanlar tarafından şikâyetçi olunduğu, kendi vatandaşlarımız tarafından ifade edildi.

Bunlardan bir örneğe bakıldığında, evde tamirat yapılacak saat, belediye tarafından belirlenmiş, bu saatler dışında yapılan tamiratlar komşuyu rahatsız etmektedir. Onun için Almanların böyle kurallara oldukça itina gösterdikleri ama diğer yerleşimcilerin bu gibi konularda titizlik taşımadıkları ifade ediliyor.

BİR YANLIŞ ÜÇ KEZ NASIL YAPILIR?

Özellikle trafik kuralları oturmuş vaziyette. Kırmızı ışıkta yol tamamen boş da olsa kimse geçmiyor. Yani kırmızı ışık yanıyorsa, kimsenin geçmeyeceğinden, yolun boş olduğundan emin olabilirsiniz. Ama yeşil ışık yanınca da yaya aracın gelmeyeceğinden, çarpmayacağından emindir. Kırmızı ışıkta bir kez geçip yakalanan tabiî ki cezasını çekiyor. İki kez geçtiğinde aynı kişi yine katlanmış cezasını çekiyor. Aynı kişi üçüncü kez kırmızı ışıkta geçmiş ve yakalanmışsa, o kişi artık ciddî sinyal veriyordur ve ‘aptallık testine’ tabi tutulması gündemdedir. Yani bir insan üç kez bir yasağı ihlâl yapıyorsa, zekâsında bir sorun vardır denilip, teste gönderiliyormuş.

ÖNEMLİ BİR UNSUR

İş adamları, çalışanlar, öğrenciler, işçiler tren istasyonuna kadar bisikletle geliyor. Bisiklet parkına bisikletini bırakıyor ve trenle işe gidiyor. Akşam dönerken bisikletine binip evine dönüyor. Bisiklet hayatın vazgeçilmezleri arasında. Oldukça yaygın. Hatta pek çok bisiklet kilitli dahi değildi. Özellikle şehrin bisiklet haritası bulunuyor. Yani nereye bisikletle nasıl gidebilirsiniz, bunu görmek mümkün. Tabiî buna uygun da yapılanma oluşturulmuş. Yaya ile bisiklet çoğu kez aynı hattı kullanıyor. Yaya, bisiklete yer verdiğinde kesinlikle teşekkür ediliyor. Bir Almanın yüzüne bakmışsanız kesinlikle -bazıları hariç- size gülümsenecektir. Almanlarda teşekkür kadar özür dilemek de yaygın.

BİR OSMANLI YADİGÂRI

Bir ayrıntı olarak ifade edildi. Çiftçinin tarlasından eğer vatandaş ekili olan sebze veya meyvelerden yemek isterse, alabilir ve yiyebilir. Hatta evine de bir miktar götürebilir. Ancak tarlanın bir kenarındaki kumbaraya birkaç jeton atarak isterse katkıda bulunabilir. Buna da Osmanlı hatırası diyorlarmış.

TRENLER, TAŞIMACILIKTA HAKİM POZİSYONDA

Hızlı trenler oldukça yaygın ve çok tercih ediliyor. Ama biraz pahalı. Saatte 400 km hız yapan trenler var. Tabiî daha yavaş olanlarda. Aynı anda, aynı istasyondan, üç farklı hatta, üç farklı hızda tren kalkıyor. Şehirler arası ve şehir içi yolcu taşımacılığı ise, büyük oranda trenlerle yapılıyor. Almanya’da durağan bir şey yok. Hava yolu, su yolu ve kara yolu oldukça dinamik olarak işliyor.

ALMANYA’DA, HAYATA KİTAPLAR YÖN VERİYOR

Almanlar için okuyan insanlar topluluğu demek mümkün. Trende, bekleme salonlarında, hatta kırmızı ışıklarda, yürüyen merdivenlerde elinde kitap okuyan insanlarla karşılaşmak oldukça doğal bir görüntü.

Hatta havalimanında ekrandan giriş çıkışları takip eden iki görevliden birisi ekranı izlerken, diğeri kitap okuyordu.

BİR ANA OKUL GEZİSİ

Eşim ve ben; diğer eğitimci birkaç arkadaş ile bir anaokulunu gezmek istiyoruz. Bizimle ilgilenen arkadaşımız iki gün öncesinden randevu alarak, programa katılıyoruz. Burada her şey bir kurala bağlı olarak gelişiyor. Öylesine ve gündem dışı adımlara pek yer yok. Tabiî ana okul gezimiz amaçlı. Almanlar hakkında gözlem edinmek. Ana okulunda bir Alman vatandaşın nasıl yetiştirildiğinin ipuçları vardı. Okul faaliyetlerinde bireysel serbesti hakim ama kurallar içerisinde. Yani çocuk san'atsal faaliyet yapmak istiyorsa, san'at odasına giderek istediği gibi makasla kâğıtları kesiyor, biçiyor, şekil veriyor, yapıştırıyor ve kendisini deneyebiliyor, bu adımlarda kimse de karışmıyor. İsterse de öğretmenden yardım alabiliyor.

Yine mutfakta yiyecekler tercihe bırakılmış olarak sergilenmekte ve kim ne istiyorsa yemek tepsisine koyuyor ve masasında yiyebiliyor. Yine sürece kimse müdahale etmiyor, ama işler bir takım kurallar etrafında olup bitiyor. Kuralsızlık yok.

Çocuk istediği takdirde bahçeye çıkabiliyor, bisiklete binmeye gidebiliyor ama odasından çıkmadan önce, resminin bulunduğu kutucuğu okulun faaliyet alanının bulunduğu panoya yerleştirip öyle gidiyor. Yani kimin nerede olduğunu öğretmen hemen panodan görebiliyor.

Buradan da kuralların sorumlu yaşamayı ama hür olmayı netice verdiğini anlıyoruz. Öğrencilerin fotoğraflarının veya kamera kayıtlarının çekilmemesine itina gösterilmesi isteniyor. Çünkü çocuklarının ebeveylerinin rızaları yok deniyor.

BOŞTA GEZEN İNSAN YOK

Dinlenme saatlerinde gittiğimiz yemyeşil park alanlarında bir tane işsiz, boş gezen bir insanla karşılaşmadık. Herkesin yapabileceği işi için değerlendirilmiş olması, insanları başıboşluktan kurtarmış. Belediyeler insanlara küçük yerleşim yerleri vererek onların oralarda meşgul olmasını sağlamış. Yüzlerce, binlerce küçük küçük parsellerde insanlar barakalarını, küçük evlerini kurarak oraları yaşanır, piknik yapılır yerler haline getirmiş. Belli kurallar etrafında elde edilen bu topraklarda ekip dikmeler, çiçekli bahçeler oluşturmak bir zevk halinde yapılıyor.

REN NEHRİ HAYAT VERİYOR

Ren Nehri Almanya’nın pek çok yerleşimine adeta kollarını uzatmış bulunuyor. Ren Nehri, hayata pek çok konuda katkı yapıyor. Özellikle taşımacılık alanında büyük bir ihtiyaca cevap veriyor. Ren Nehrinin pek çok kolları köylere kadar taşımacılık konusunda hizmet veriyor. Hatta bu kollar sonradan açılmış. Yük gemileri köylere kadar giriş yapabiliyorlar. Özel kurulmuş bir sistem sayesinde yük gemileri özel kanallara alınarak, nehir seviyesinden yüzlerce yüksekte bulunan köylere yüklerini taşıyabiliyorlar. Zaten köyler oluşturulurken, önce fabrikaları kurulmuş sonra köyler oluşturulmuş. Köy hayatı, en gözde ve cazip bir hayat. Almanya’da, yeşilin hakim olduğu bir hayat kendini gösteriyor. Çiftçilik oldukça titizlikle yapılıyor. Tarlalar, kontrollerle boş bırakılmıyor. Her mevsimin ürünleri kaldırılıyor.

YARIN: ALMANLAR HAKİKATE AÇIK BİR TOPLUM

S. Bahattin YAŞAR - Yasemin YA

13.06.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Dizi Yazı

  (12.06.2008) - ALMANYA'DA RİSALE-İ NUR GÜNLERİ -1-

  (11.06.2008) - Beşinci Kıta: AVUSTRALYA (3)

  (10.06.2008) - Beşinci kıta: Avustralya (2)

  (09.06.2008) - Beşinci kıta: Avustralya (1)

  (07.06.2008) - Osmanlı'dan Günümüze 'İPEK BÖCEKÇİLİĞİ' -3-

  (06.06.2008) - Osmanlı'dan Günümüze tarihi miras "İPEK BÖCEKÇİLİĞİ" -2-

  (05.06.2008) - Osmanlı'dan günümüze tarihi miras "İPEK BÖCEKÇİLİĞİ" -1-

  (04.06.2008) - 'NUR MENZİLLERİ' GEZİ NOTLARI -1-

  (02.06.2008) - DEMİRKIRAT ve "YASLIADA" ARASINDA DEMOKRASİ -7-

  (31.05.2008) - DARAĞACINDA SALLANAN BİR DEMOKRASİNİN HKAYESİ -5-

 
GAZETE 1.SAYFA
Download

Kutlu Doğum Haftası Pdf
© Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır