TÜRKİYE'NİN enerji kaynakları ve bunların değerlendirilmesiyle ilgili açıklamalarda bulunan Türkiye Mimarlar ve Mühendisler Odaları Birliği (TMMOB) Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı Dündar Çağlan, Türkiye’nin ham petrol ve doğal gaz rezervleri açısından zengin olmadığını, kalan üretilebilir ham petrol rezervinin 36,6 milyon ton olduğunu, 2008 yılındaki 2,1 milyon tonluk üretim ile yeni keşiflerin olmaması halinde yaklaşık 17 yıllık rezervinin bulunduğunu kaydetti.
Türkiye’nin doğal gaz rezervinin ise 6,4 milyar metre küp olduğunu, 1,01 milyar metre küplük 2008 yılı üretimi dikkate alındığında, yeni sahaların bulunmaması halinde 6-7 yıllık rezervin kaldığını bildiren Çağlan, ‘’Son yıllarda izlenen doğal gaza bağlı tüketim politikaları ile yerli üretim, toplam tüketimin sadece yüzde 2,7’sini karşılar durumdadır’’ diye konuştu.
Türkiye’nin, toplam enerjide yüzde 74, petrolde yüzde 93 ve doğal gazda yüzde 97 oranında dışa bağımlı bir ülke durumunda bulunduğunu vurgulayan Çağlan, şöyle devam etti:
‘’Elektrik üretimi içerisinde doğal gazın payı hızla artmaktadır. Bu oran 1990 yılında yüzde 17,7, 2007 yılında ise yüzde 47,3’e yükselmiştir. Başta elektrik üretimi olmak üzere birincil enerji tüketiminde tek bir kaynağa bu derece bağımlı olmanın son derece riskli olduğu açıktır. Bu tablo bile enerjide planlamanın, yerli kaynaklara yönelmenin önemini net olarak göstermektedir.’’
’’YERLİ KAYNAKLAR DEĞERLENDİRİLMELİ’’
Petrol ve doğal gaz enerji kaynakları konusunda Türkiye’nin zengin rezervlere sahip olmamasına rağmen, alternatif enerji kaynaklarında ise iyi durumda bulunduğunu ifade eden Çağlan, ‘’Türkiye’nin hidro enerji kaynaklarının yüzde 65’i değerlendirilmeyi beklemektedir. Rüzgar atlasıyla 48 bin megavatlık potansiyel açıklanmış olmasına rağmen, yüzde 1’lik dahi üretimden söz edebilmek mümkün değildir’’ şeklinde konuştu.
Türkiye’nin jeotermal enerji alanında Avrupa’nın en zengin kaynak potansiyeline sahip ülkesi olduğunu vurgulayan Çağlan, şunları kaydetti: ‘’Jeotermal enerji alanına yönelik neredeyse ciddi hiçbir yatırım bulunmamaktadır. Ülkemizin güneş ve biyo enerjideki potansiyeli de yerli ve yenilenebilir kaynaklar arasında değerlendirilebilir bir miktarı oluşturmaktadır. Ülkemizin hidro, kömür, petrol ve doğal gaz ile başta jeotermal olmak üzere yenilenebilir enerji kaynakları yeterince değerlendirilmediği ortadayken, bugünlerde nükleer santraller yeniden gündeme getirilmiştir.’’
Türkiye’nin linyite dayalı 18 bin megavatlık kapasite ile 120 milyar kilovat saatlik üretim yapabilmesi mümkünken, 2008 yılının 11 aylık döneminde 38,2 milyar kilovat saat ile linyitin Türkiye’nin toplam elektrik üretimi içindeki payının yüzde 21’e gerilediğini kaydeden Çağlan, ‘’Yerli kaynağımız tam olarak değerlendirilemezken son yıllarda ithal kömüre dayalı yeni termik santrallerin kurulmasının gündemde olmasını anlamak mümkün değildir’’ diye konuştu.
“ELEKTRİKTEKİ KAYIP KAÇAKLAR ÖNLENİRSE, NÜKLEER SANTRALE GEREK KALMAZ’’
NÜKLEER santrallerin bir dizi olumsuzluğu da beraberinde getirdiğine değinen Çağlan, ‘’İlk başta nükleer enerji, ham madde ve teknoloji olarak tamamen dışa bağımlıdır’’ dedi.
Türkiye’de nükleer santral kurulması halinde, kendi nükleer atıklarının yanı sıra, başka ülkelerin de atık deposu olma tehdidiyle karşı karşıya kalacağı uyarısında bulunan Çağlan, şunları söyledi:
‘’Elektrikteki kayıp ve kaçak oranı bugün yüzde 17,8’lere ulaşmışken, iletim ve dağıtım hatlarında yapılacak iyileştirmeler ve üretim teknolojilerinin yenilenmesiyle birkaç nükleer santralin üreteceği elektriği sağlamamız mümkün. Yine nükleer santrallerden gelecek elektrikten çok daha fazlasını tasarrufla elde edebiliriz. Türkiye’nin nükleer enerjiye ihtiyacı yoktur. Türkiye’nin öz kaynakları kamusal bir hizmet anlayışı ile planlama içinde devreye alındığında Türkiye hiç bir zaman enerjisiz kalmayacaktır.’’ Türkiye’nin enerji kaynaklarının kamusal bir hizmet anlayışı ile planlandığında, çevreye uygun teknolojilere yapılacak yatırımlarla, Türkiye’nin enerji sorununu ortadan kaldıracak potansiyelinin olduğunu belirten Çağlan ‘’Ülkemizde enerji alanında var olan krizin adı, enerji plansızlığı krizidir. Bizler, jeoloji mühendisleri olarak, ulusal enerji politikalarımızın yerli enerji ham madde kaynakları üzerinden yükselmesi gerektiğini ve ülkemiz öz kaynaklarının kamu yararı doğrultusunda kullanılmasının gerekliliğini tekrar tekrar vurguluyoruz’’ şeklinde konuştu.
|