16 Aralık 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Basından Seçmeler

AİHM, din korkusunu aşmalı

Üç çocuk Avrupa’da bir devlet okuluna giriyor - bir Müslüman, bir Sih, bir de ateist. Müslüman ve Sih dini kıyafet giydikleri için dışarı atılıyor: Müslüman kız bir başörtüsü, Sih oğlan bir sarık giyiyor. Ateist okula buyur ediliyor, fakat sınıfın duvarında bir haç olduğu için rahatsızlık duyuyor. Soru: Bu örnekte kimin inanç özgürlüğü ihlal edilmiştir? Müslüman ve Sih’in özgürlüğü ihlal edilmiştir dediyseniz yanıldınız - en azından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne göre öyle. Mahkeme geçenlerde, devlet okullarındaki her sınıfın duvarına haç asılmasını öngören bir İtalyan yasasını insan hakları sözleşmesine aykırı bularak Avrupa’yı şoke etti. Mahkemeye göre haçın varlığı öğrencilerin inançlarını veya inançsız-lıklarını seçme hakkını ihlal ediyordu.

Ancak daha dört ay önce aynı mahkeme çocukların devlet okullarında herhangi bir dini simge taşımalarını yasaklayan bir yasayı uygun buldu. Bu yasa uyarınca inançlı bir Sih olan 14 yaşındaki Jasvir Singh bir keski (Yahudi kipasına benzeyen ve sarık altına giyilen küçük bir kumaş parçası) giydiği için okula kabul edilmedi. Eğitimini daha hoşgörülü bir Katolik okulunda tamamlamak zorunda bırakıldı.

BİR BAŞÖRTÜSÜ

LAİKLİĞİ YIKACAK...

Benzer biçimde, sadece birkaç yıl önce mahkeme bir Türk üniversitesinin İslami başörtüsü giyme yasağını da onayladı. Yasağa göre inançlı bir Müslüman olan Leyla Şahin’in sınavlara girmesi veya ek dersleri alması engellendi; Şahin tıp eğitimini Avusturya’da tamamlamak zorunda bırakıldı.

Kısacası, uluslararası anlaşmaya göre Avrupa Konseyi’ne üye 47 ülkenin tamamı üzerinde insan hakları konusunda bağlayıcı gücü bulunan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi açısından, öğrencilerin dini kıyafet giydikleri için devlet okullarından atılmasında hiçbir sorun yok. Fakat okullar bütün öğrencileri duvarda bir haçla karşılamaya kalktığında, din ve inanç özgürlüğünü ihlal etmiş oluyorlar.

Bu kararların tutarsızlığı ayan beyan ortada. Daha ilginç olan soruysa şu: Mahkemeyi bu tutarsızlığa iten şey ne? Bu davaların ortak noktası, mahkemenin dini ifadeyi özgür, demokratik bir toplum için tehdit olarak görmesi. Türk Müslüman davasında mahkeme başörtüsü yasağını, kamu düzenini ve diğerlerinin özgürlüğünü korumanın zorunlu olduğu gerekçesiyle haklı buldu. Yani bir öğrenciye başörtüsü giyme izni vermek Türkiye’nin laikliğe bağlılığını tehdit edecek, diğer öğrencileri rahatsız edecek ve cinsler arası eşitlik ilkesine zarar verecekti. Cins eşitliği dışında aynı savlar Fransa’nın Sih keski-sine yönelik yasağını da haklı çıkarıyordu.

Benzer biçimde, İtalya’daki haç dava-sında mahkeme devletin öne sürdüğü gerekçeyi (haç İtalyan tarihinin, kimliğinin ve kültürünün simgesiydi ve bu yüzden de eşitlik, özgürlük ve hoşgörü ilkelerini temsil ediyordu) reddetti. Mahkemeye göre, haçın bir devlet okulundaki varlığı tam tersine ateistleri ve dini azınlıkları ‘rahatsız edecekti’.

Uzun lafın kısası, mahkeme dini ifadeyi esasen bir toplumsal yarar konusu olarak değil, demokratik topluma bir tehdit, bir bölünme, baskı ve çatışma kaynağı olarak görüyor. Devletler agresif bir laiklik politikası izlemekte tamamen haklı, çünkü laiklik, mahkemenin sözleriyle, ‘demokratik değerlerin garantisi’, ‘özgürlük ve eşitliğin buluşma noktası’ ve ‘aşırılıkçı hareketlerin dış baskılarına’ karşı bir kale. Benzer biçimde, hükümetin İtalya’da olduğu gibi dinin insanlık tarihinin, kimliğinin ve kültürünün temel bir veçhesi, eşitlik, özgürlük ve hoşgörü doğrultusunda bir güç olarak değerini teslim etmek yönündeki her girişimi, tabiatıyla kuşkulu.

Dinin bir tehdit olarak görülmesi elbette yaygın. Richard Dawkins gibi ‘yeni ateistler’ bu görüşün tezahürlerinden biri. Dawkins Katolik Kilisesi’ni ‘tiksindirici bir kurum’, ‘dünyadaki kötü güçlerin en büyüklerinden biri’ diye niteliyor. Fakat yeni ateistler yalnız değil. Din savaşları, Müslümanlığın kadınlara yönelik baskısı veya Hıristiyanlığın bilim kuşkuculuğundan oluşan bir tarihi, dinin tehlikelerine kanıt olarak gösterenler de var. Onlara göre din gerici, batıl ve bağnaz, bilim ve ilerlemeye tehdit: Din, hükümetlerin dizginlemesi gereken bölücü, hoşgörüsüz bir güç. Bu görüşe iki olası karşılık verilebilir. Birincisi, “Hayır, din aslında toplumsal iyilik doğrultu-sunda bir güçtür” demek. 19. asırda köleliğin kaldırılmasından yana olanları din motive etti; Azize Teresa’yı bize din verdi; Louvre’un her köşesinde din var.

BASTIRMAK SORUNU DERİNLEŞTİRİYOR

Peki dinin zararlı olduğu farz edilse bile dini özgürlüğü korumanın sebepleri olabilir mi? Üç önerim var. Birincisi pratik olanı: Dini bastırmak, tam da çözeceği düşünülen sorunları derinleş-tirebilir. Tarih hükümetlerin baskılama çabasıyla dinin ortadan kalkmadığını gösteriyor. Yeraltına çekiliyor, bazen bastırılmadığı takdirde olmayacak kadar şiddetli bir biçimde patlıyor.

İkincisi, hükümetlerin dini zararlı saymasına ve bu yüzden bastırmasına izin vermek tiranlığa kapı açıyor. İnanç özgürlüğüyle ifade özgürlüğü kopmaz biçimde birbirine bağlıdır. Hükümet dini zararlı addedebiliyor ve kamu düzeni adına bastırabiliyorsa, aynısını diğer fikirlere de yapabilir. 20. asrın en baskıcı yönetimlerinin birçoğunun, örneğin Stalin Rusya’sı, Mao Çin’i ve Pol Pot Kamboçya’sı’nın dine yönelik baskıyı yönetimlerinin köşetaşı kılması tesadüf değildir.

İNSAN ONURUNU ZEDELİYOR

Son olarak dini bastırmak özgürlük ve eşitlik adına yapıldığında bile bütün insan haklarının temeli olan insan onurunun tam kalbine vurmaktır. Bütün insanlar ‘dinsel’ bir içgüdüyle doğar - hakikatı arama, bulduğuna inandığında hakikatı kucaklama ve hayatını buna göre düzenleme eğilimindedir. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin de dediği gibi, “Bütün insanlar özgür doğar” ve “akıl ve vicdan sahibidirler”. Ciddi bir tehdit veya yakın bir zararın yokluğunda dini bastırmak insanın tam olarak insan olma, hakikatı anladığı şekilde arayıp kucak-lama kabiliyetine müdahale etmektir.

İnsan haklarına gerçek bağlılık, hükümetlerin dinsel içgüdüye saygı göstermesini gerektirir - toplumun çoğunluğu dinin yanlış, aptalca, hatta zararlı olduğunu düşünse bile. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi din korkusunu aşamadığını takdirde, hükümleri olsa olsa daha tutarsız hale gelecek, bu da bir bütün olarak insan haklarını daha savunmasız kılacaktır.

Luke Goodrich

(ABD ve bütün dünyada tüm dinlerden insanlara hukukî yardım sunan Becket Dinî Özgürlük Fonu’nun yardımcı direktörü)

The Wall Street Journal, 11.12.2009(Radikal, 15.12.2009)

16.12.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu

Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.
Kurumsal Linkler: Risale-i Nur Kongresi - Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim - Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl