10 Ekim 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Görüş

Teşekkürler Kayseri ve “Efeler diyarı”na selâmlar

ŞERİF GÜNDÜZ

[email protected]

Malûmunuz iki gün önce “Bediüzzaman TIR’ı” Kayseri’de idi. Her ne kadar Nevşehirliler Kayseri’ye ticareti öğretmiş olduklarını söyleseler de, “Bediüzzaman TIR’ını” Kayseri’den önce oraya götürmeleri ticarî maharetlerinden değildi. Çünkü Üstad, kardeşi Abdülmecid Nursî’nin yedi yıl müftülük yaptığı Ürgüp’ten kokusunu almıştı: Ararat Dağı’ndan annesi Nuriye’nin, Bitlis’ten babası Sofi Mirza’nın, Nurs’tan ağabeyi Abdullah’ın selâmını yazdığı ve yedi yıl cebinde bekletip gönderemediği mektubunu vermek için gelirken onları da unutmadı.

Kayseri’de gerek dün ve daha önceki günlerde programımızın iyi geçmesi için çok iyi tedbir aldıran Kayseri Valiliği’ne, Emniyet Müdürlüğü’ne, Belediye Başkanlarımıza, İmar A.Ş. yönetici ve görevlilerine ve “Bediüzzaman TIR’ına” gerekli ilgiyi gösteren Kayseri Basın Kuruluşlarına,

Ayrıca bizi yalnız bırakmayan STK’lara, vakıf ve dernek ilgililerine, burada görev yapan kamu ve özel güvenlik birimleri ile zabıta ekiplerine ve program boyunca çay ikramını başarı ile yaptıran Kayseri “Çaykur” Müdürlüğü’ne,

Bu organizede İstanbul’dan buraya kadar emeği geçenlere, TIR fikir üreticisi Genel Müdürümüz Recep Taşcı’ya, TIR Genel Koordinatörü Ali Toker’e, R. N. Enstitüsü G. Sekreteri Şener Boztaş’a, sunucu Melih Atom’a, gazeteci Umut Yavuz’a, TIR şoförü Salih Songut’a, Eskort Araç Sürücüsü Mehmet Kurtulmuş’a, Yayın Koordinatörümüz Abdullah Eraçıkbaş’a ve Yeni Asya A.Ş. Yönetim Kurulu üyelerine,

Yine bu hizmette emeği geçen gazetemizin bütün idarî birim müdür ve çalışanlarına,

TIR’ımızı adım adım takip eden, 104.4 frekansından yayın yapan Bizim Radyo yönetici ve çalışanlarına,

Yazılarımızı zamanında takip ederek, uygun güne göre yayına hazırlayan yazı işleri ailesi ve editörümüze,

Gerek sabahın erken saatinde Kayseri’den Nevşehir’e giderek oradaki programa iştirak edip, oradan “Bediüzzaman TIR’ına” mihmandarlık eden ve “Boğaz Köprü Mevkii”nde karşılayarak çiçek takdim eden, gerek Mimar Sinan Parkı Meydanındaki programda her saniyesinde emeği bulunan, gelen misafirlerin barınması, yemek ve istirahatı ile ilgili tedbiri alan, kitap sergisinde Üstadı ve dâvâsını gelen misafire canla başla anlatan, akşam konferans salonunun hazırlanmasında görevliler kadar emeği geçen ve programlara katılarak İslâm Yaşar’ın anlattığı “Bediüzzaman’ın dâvâsını” dinleyen bütün bay ve bayan, ihtiyar ve genç okuyucu, dost ve misafirlere,

Kayseri dâvetimize icabet ederek gelen ve Kurşunlu Camii meydanındaki programda diğer bütün “TIR” fedakârlarını öğle yemeğine gönderdiğimiz halde, kendisi gençlerle sohbet etmeye devam ederek “aç bıraktığımız” ve akşam “TIR” programından sonra hemen radyoda konuşmaya giden ve ardından alel acele bir yemek ile hızla “Bediüzzaman ve dâvâsı” konferansını veren ve İstanbul’dan dostunun emaneti olan Risâle-i Nur Külliyatı’nı gençlere hediye ederek kendi kitaplarını da imzalamaya zaman ayıran, değerli ağabeyimiz İslâm Yaşar’a,

İslâm Yaşar’ın konferansına çiçek gönderen “Güntay Tarım”a, Yeni Asya Gazetesi Kayseri Temsilciliği adına çok teşekkür ediyorum. Ve çalışmalarında başarılarının devamını diliyor, teşekkür ediyorum.

Ayrıca, evde ayak rahatsızlığımdan beri benim yardımcım ve sekreterim gibi düğün telâşına rağmen benim işlerimi öne alarak halleden, Bediüzzaman TIR’ının Kayseri programındaki kitap sergisinde gelenlere Üstadın eserlerini en ince ayrıntıya kadar anlatmaya çalışan Kâmile Hanım ve Yıldız kardeşle güzel bir üçlü oluşturan ve birkaç gün sonra düğünü olacak kızım Hicret’e,

Zaman zaman bazı resmî işlemler için bana gönüllü şoförlük yapan kardeş ve ağabeylerime,

Hastaya bakmanın sevabını bilerek, lojistik desteğini çok iyi yapan “müdür-i dahilî” Nurdan Hanıma,

“Bediüzzaman Batman’da idi” yazısı ile bizi heyecanla Batman’a götüren Burhan Zengin’e,

“Bediüzzaman ve Mardin” yazısı ile M. Selim Mardin’e, “Ânestü Nûrâ” yazısı ile bizi Kağızman’a götüren Av. Seyfettin Kan ve “Kağızman’da Bediüzzaman’ı karşılamak” yazısı ile duygularımıza tercüman olan ve bizi ailece ağlatan kızım Hanife Nuriye’ye,

Yazılarımızı titizlikle takip edip, e-mail gönderen, telefon açan veya bizzat gördüğünde duygularını dile getiren bütün arkadaşlarıma,

Ve bu kervanda “ben” değil, “biz olma” sevdasında olan herkese ve duygularımıza tercüman olan bütün şehir ve ağabeylere teşekkür ediyorum.

.............

Bu gün ise saat 10.00’da Burdur’da Cumhuriyet Meydanında olacak ve İslâm Yaşar onlara Nurs’taki evden getirdiklerini söyledikten sonra saat 15.00’te ise Denizli’de İncillipınar Park önünde “Denizli Hapishanesinin kalın ve soğuk duvarları” rağmına dünyaya yayılmış Bediüzzaman’ın “dâvâsını” azametini nazarlara verecek,

Biz de “Kayseri’den efeler diyarına” selâm ve muhabbetlerimizi iletiyoruz. Bu gün TIR orada olacak ve Anadolu insanının muhabbetini Üstad’a cezaevinde değil, gönüllere kurduğu tahtındaki yerde tevdi edecektir.

Bu programda “Bediüzzaman TIR’ımızın” yolu Şekerci Han’a kadar gidecek ve biz oraya kadar onunla olmaya çalışacağız İnşâallah.

ŞERİF GÜNDÜZ

[email protected]

10.10.2010


Sami Pala Ağabey

Bursa’dan;

Kardeşim Erdoğan Akdemir’in;

“Hasan Sami Pala Ağabey bu gün Cuma namazından 1 saat önce hakkın rahmetine kavuştu. Cenaze namazı yarın öğle namazından sonra Emir Sultan Camiinde.........” Haberini okuyunca tam 35 yıl öncesine gittim..

Zihnen ve hayâlen...

Birden şu iki hatıramı paylaşmak ihtiyacını hissettim:

Bir gün sohbet arası çaylarımızı yudumlarken merhum ağabeyimiz aşırı şekilde şıngırdayan çay kaşıklarından rahatsız oldu ve yüksek bir ses tonuyla; “Payton mu sürüyoruz be kardeşim... Ne o öyle şıngır-şıngır? Çay şekeri şöyle eritilir!” diyerek sükûnetle kaşığı bardağa değdirmeden çayının şekerini son derece nezaketle eritip yudumladı.

Kendine hayranlığım bir derece daha artmıştı....

***

İkinci hatıramız:

Berberliği bırakan ağabeyimiz mefruşat ve perdeciliğe başlamıştı.

Dükkânı gayet iyi iş yapıyordu.

Bu dükkânı Kapalı Çarşı yakınında idi ve arada bir ziyâret ederdik...

Bir defasında üç-beş arkadaş fakülteden sonra bu mekânında merhumu ziyâret edip çayını içmiştik.

Her zamanki ciddiyetle ve çok samimî şekilde…

Bizleri son derece candan kucaklamıştı aynı zamanda.

Ancak; kalkıp gitmeye davranınca kimi kardeşimiz çantasını perde parçalarının altında bırakmış, kimisi defter ve kitaplarını oraya buraya dağınık halde attığından toplamakta zorlanınca, Merhum şöyle dedi -dün gibi hatırlarım-;

“Dersaneye varınca Allah’ımızın İsm-i Kuddüs’ünü yeniden okuyun... Hiç mi Lem’alar okumuyor bunlar Rıfat (Rıfat Okyay ve Ömer Karacaoğlu’na dönerek)...

Hayranlığım iki kat artmıştı “Pala Ağabey”imize....

***

Bir üçüncü ve dördüncü farklı. ama alâkalı hatırat:

Bursa’da, Sami Ağabeye ait; eski bir iç avlulu dersane hususiyetinde 34 numaralı Bursa evi vardır İnebey Caddesinde..

Çok hatıramız vardır bu evde.

12 Eylül öncesi anarşi ve terör uğursuzluğunun üzerine çöktüğü memleketimiz ve Bursa’da bu dershaneye bir sığınak gibi gelir;

Okur.. okur.. okurduk....

Ruhumuz sokaklardaki dehşetengiz belâdan böylece kurtulur mânevî bir duş alırdı.

İşte hatıratımdan biri:

Yine böyle bir gün stajyer olarak ders uygulaması yaptığımız okuldan eve dönerken resim öğretmenliği bölümünden bir stajyer öğrencinin Muradiye’deki durakta kurşunlandığını görüp çökük omuzlarımızla 34 numaraya vardık.

Aaaaaaaaa.... Bir de ne görelim kapıyı melek-insan karışımı bir ninecik kapatmıyor mu? “Bu annecik de kim?!” dememize varmadan Erzurum mertliği Bursa asâleti taşıyan bu çift hemşeri anne Sami Ağabeyin annesi olduğunu ve kandil münasebetiyle bize-mutfağa irmik helvası bıraktığını buyurdu.

Aslen Erzurumlulardı.

Çok da valideme benziyordu. Ağladığımı çok sonra fark etmiştim....

Aynı adrese bir gece yarısı bana “Nim/Yarım hemşerim” diyen Fırıncı Ağabey gelmişti. Eski kaplıcaya götürürdüm Fırıncı Ağabeyi Bursa’ya her geldiğinde.

Saat 3 buçuk civarıydı o gece yarısı...

Üç-beş zeytinden ibâret, ama bolca zeytinyağlı gece kahvaltısı ikram etmiş olurdum kendisine...

Kaplıca’dan sonra Sami Ağabeye uğrardık.

34 numaralı İnebey Caddesinde hâlâ hizmet merkezi olan bu mübârek mekân çok farklı benim için...

Bursa’ya her vardığımda içine girmesem de Aziz Doğrul kardaşımın yolunu çaktırmadan bu binanın önüne düşürür dışarıdan seyreylerim.

Arada bir dünya siyaseti ruhumu çok yıpratınca ve ne olacak gelecekte bu memleketin hâli gibisinden herkes dert yanınca böylesi vefat eden büyük veya yaşça küçüklere ait hatırat canlanır hafsalamda ve şöyle düşünürüm hep;

Gelecekte ne olacağımız âşikâr: Bir gün hepimiz öleceğiz, ötelere varacağız...

İnşallah ebedî dostlukların gölgesinde kalarak!

Ruhun şâd olsun Sami Ağabey, Peygamberimize (asm) Adn veya Firdevste Rabbim seni ve bizleri komşu eylesin...

MEHMET KAPLAN

[email protected]

10.10.2010

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Son Dakika Haberleri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.